Elektrik Dağıtımında Dijital Dönüşüm [1] ve [2] konulu yazı dizisi devam ediyor.
Önceki yazıda, gelen tüketim miktarının yanlış olduğunu anlamak için sayaç kontrolü yaptırmaya bile gerek olmadığını, akıl gözüyle bakıldığında hata olduğunun anlaşılacağını vurgulamaya çalıştım.
😉
Gelelim sürecin devamına. Hem olayları anlatalım, hem de çıkarılması gereken dersleri vurgulayalım. Ne de olsa, hakkımda şöyle yazılmıştı, bir devirler.

Bir önceki yazıdaki garipliği bir dilekçe ile anlatmaya çalıştım. Hem hesaplamalardan bahsettim, hem de o dönemin özelliklerini belirttim.
- Elektrik kesintilerinin çokça olduğu bir dönem:
- Evimizde klima benzeri cihaz bulunmamakta;
- Yaz gelmesi sebebiyle kombinin ısıtması kapatıldı;
Dilekçeye ayrıca
- Benim ve eşimin hastanede ve İstanbul dışında olduğumuz (raporlar ve uçak biletleriyle ispatlanabilir) 1 hafta;
- Ayrıca tüm ailemizin İstanbul dışında olduğu (resimler ve faturalarla ispatlanabilir) bir diğer hafta
bu sürenin içine dahildir.” diye yazdım.
Doğal olarak dilekçe 2 dosya sayfası tuttu.
🙁
27 Temmuz günü, elektrik dağıtım şirketinin evime yakın şubesine gittim. İtiraz servisini sordum. Gösterilen yerden numara alıp sıramı bekledim.
İşin ilginç yanı şuydu: O dönemde hem bir dağıtım ve altyapı kurumu için dijital dönüşüm eğitimi planlıyordum, hem de bir başka elektrik dağıtım kurumu için “müşteri deneyimi süreçlerini” tasarlamaya çalışıyordum.
Dolayısıyla, itiraz deneyiminin her aşamasını da yazmaya çaba sarf ettim.
- En yakın şubeyi navigasyon ile bulma kolaylığı,
- Şubenin yeri
- Şube yakınına park etme kolaylığı
- Giriş
- Yönlendirme levhaları
- Danışma’nın yardımseverliği
- Ayrı salondaki itiraz bölümüne geçme
- Sıra numarası alma
- Bekleme süresi
- Memur ile konuşma
aşamalarını, daha sonraki projeler için deftere kaydettim.
😉
Sıram geldi. Dilekçemi ilgili kişiye teslim ederken aramızda şöyle bir konuşma geçti.
– İtiraz konusu ne?
– Elektrik faturası çok yüksek geldi.
– Ne kadar?
– 3331.50 TL
– Fabrika mı orası?
– Hayır, ev.
– İmalathane…
– Hayır, ev.
– Villa falan mı?
– Hayır, apartman dairesi.
– Yüksekmiş…
– Aynı fikirdeyim.
Dilekçeyi aldı.
– Bu kadar yazmaya gerek yok. Sayaç arızası itirazı yazın” dedi.
– Hayır. Sayaç şu anda düzgün çalışıyor olabilir. O dönemde hatalı çalışmış” dedim.
– Ben size işin kolayını söyledim. Siz bilirsiniz” diye yanıtladı.
- Bir önceki yazıda “Eğer sayacın hatalı çalıştığını düşünüyorsanız, şahsen dilekçeyle başvurun. Ancak, eğer sayaçta hata yoksa, kontrol ve denetime ilişkin tüm masrafları ödersiniz” dediklerini anlatmış ve “Bakın, bu cümle çok önemli. Daha sonraki birçok soru işaretimin nedeni bizzat bu cümledir.” diye vurgulamıştım.
- Sayaç geçici olarak arıza yapmışsa (ki sık aralıklı kesintiler nedeniyle öyle olduğunu düşünüyorum), atacağım imza ile sayaç doğruluğunu kabul etmiş ve bir imzanın insan aklının önüne geçmesini onaylamış olacaktım.
Dilekçeyi şöyle bir gözden geçirdi.
– Tesisat numarasını yazın” dedi.
– Sözleşme numarası ve müşteri numarası yazıyor. Bu iki bilgi varken siz tesisat numarasını sisteminizden rahatça bulursunuz”.
– Biz sadece tesisat numarasını görebiliyoruz. Diğerlerini göremiyoruz”.
– Yapmayın. Burası elektrik dağıtım şirketinin şubesi… Bu bilgiyi hemen bulursunuz.”
– Tesisat numarasını yazın” dedi, dilekçemi geri verdi ve sırada bekleyen kişinin dilekçesini aldı.
Şu meşhur “Sıradakiii” kelimesini söylemeye bile gerek duymadı. Bana “Haydi git, tesisat numaran yoksa gelme” mesajını açıkça verdi.
🙁
Eyyy o sistemi kurgulayan arkadaşlar… Size çok söyleyeceklerim var. İsterseniz, müşterinin ve o temas noktasında çalışanın hayatını en kolaylaştıran tasarımın nasıl yapılacağı konusunda şu yazıları okuyarak başlayın.
Gelin, müşteri odaklı ekran tasarımı konulu eğitimlerime katılın. Müşteri deneyiminin en önemli aşamalarından biri olan itiraz noktasında, zaten mutsuz olan müşterinin kurumdan nefret etmemesi için ne yapmanız gerektiğini öğrenin.
Ayrıca, bir enerji dağıtım şirketi olabilirsiniz ve bir şeyleri dijitalleştirebilirsiniz ama… müşteri temas noktasındaki o memur var ya… Benim gözümde markanız = deneyimim kadardır. Marka = Deneyim diyoruz ama… insanlar ürünlerin veya markaların değil deneyimlerin müşterisi olurlar.
;-(
Evi aradım, kağıt faturanın yerini söyledim. Ona bakıp tesisat numarasını bulup söylediler. Dilekçenin üzerine el yazısıyla yazdım.
Kuruma güvenim o kadar azalmıştı ki, dilekçemin bir diğer kopyasını da üzerine “ALINDI” yazarak imzalamalarını istedim. Bunu yapmadılar. Bir dakika içinde dilekçemin alındığına dair SMS ve e-posta geleceğini söylediler. Dedikleri gibi mesajlar geldi. Oradan ayrıldım.
:- (
Bu deneyimi, kamu hizmeti sağlayan dağıtım kurumlarına Dijital Dönüşüm eğitimi malzemesi yapmak için tuttuğum notları ve aklımda kalanları bilgisayara geçirdim. Sorunlarımın çözülmesini ve mağduriyetimin giderilmesini beklemeye başladım.
Eylül ayında başlayacak ders yarı-yılında, Dijital Dönüşüm dersinde bir grubun su veya elektrik veya havagazı dağıtım kurumunu konu almasına karar verdim.
Bu zaman süresince, algıda seçicilik olmalı, dağıtım şirketleriyle ilgili sosyal medya girdilerine dikkat ettim. Şu gözüme çarptı.

Bugünlerde İstanbul’un akıllı şehir olma çabalarını duyuyorum.
Biliyorsunuz değil mi?… Tüm paydaşlar (vatandaşlar, belediyeler, elektrik ve su ve havagazı alt-yapı ve dağıtım kurumları, trafiği ve ışıkları düzenleyenler, çöpleri toplayanlar, asfalt dökenler, ambulans ve itfaiye hizmetleri, vb…) akıllı olmazsa ve veriye dayalı iş yapmayı bilmezse, akıllı şehir filan olamaz.
.