"kovulma" etiketli yazılar:

08 Ekim 2012 Pazartesi

Başarı unsurları

E-Tohum’un “Başarısızlık Zirvesi” sayesinde BAŞARI konusu yine gündemde. Facebook’da 4 ay önceki yazımı hatırlattım.

Her kim “ŞANS’ın rolü az” diyorsa, kesinlikle yalan söylüyordur” diye vurguladım.

Hepsi eski iş arkadaşlarımdan gelen yorumları irdelerken çok uzadı. Çok sayıda da eski yazıya referans vermem gerekti. Ayrı bir blog yazısı yapmaya karar verdim. Şöyle ki:

🙂

“Şans= hazırlık + firsat” diyebilir miyiz?

Basitce o anda CRM de çalışmıyorsunuzdur, ama surekli bu konu ile ilgili okuyup birikim ediniyorsunuzdur, bunu zaman zamanki konusmalarinizdan yoneticiniz de anliyor, ilgi ve cabanizi goruyor, sonra diyelim ki CRM bolumunde bir ihtiyac oldugunda hemen aklina bu kisi geliyor ve burada degerlendiriliyor.

Kişinin kendi hazırlığı gayreti firsatla beraber adi ŞANS denen birseye dönüşmüş oluyor 🙂 Hazırlığını yapmamış olsaydı yoneticisinin bu konuda algısı oluşmasaydı, bu durum oluşmazdı gibi..

Yanıt-yorumum:

Sevgili Seval,

Yazdıkların benim çocuklarıma söylediklerime çok benziyor. Şans ve yetenek uygun olsa bile çaba gerekiyor. Bu çaba, aynı işyerinde değerlendirilmese de başka yerden iyi teklif almanı sağlıyor.  

Bir de çabasız elde edilen şans var. Babamın “racon kesmek” yerine “ansiklopedilere bakalım” demesi ve benim bilmeden araştırma yapmayı öğrenmem gibi. Ama o bile, hazırlık ve çaba ile pekiştirilmezse, sadece “bir bilene soralım” düzeyinde kalırdı.

Çok haklısın.

🙂

Benim “Başarı “tanımım; BAŞARI=BİLİNÇ .

Yetenek,Potansiyel,Gerçekcilik ve Şans. Bunların farkında olabilme, kullanmayı isteme ve ne kadar kullanabildiğinle ilgili. Yani kendinin ne kadar FARKINDA olduğundur.

Yanıt-yorumum:

Sevgili Ebru,

Çok önemli bir noktaya değinmişsin. FARKINDALIK veya BİLİNÇ. Benim BAŞARI tanımım içinde değilse bile, temel taşlarından biri olarak çok doğru bulduğum bir unsur.

Bilinçli seçimler ile oluşturulmayan “ideoloji” ve/veya “fanatiklik”, sorgusuz sualsiz bir inancın, dogmanın peşinde koşan kişi, başkasının tanımında başarılı olsa bile benim tanımımda da sadece KUKLA’dır.

Ayrıca, elindeki gücün nereden kaynaklandığını bilmeyen (farkında olmayan) kişi, en güçlü olduğu anda bile kaybeden’dir. Emekli bakanların, milletvekillerinin, genel müdürlerin, subayların bazılarında gördüğümüz “eşekten düşmüş karpuz” tavrı da bunu doğruluyor.

Özetle, EVET.  Bence de çaba + yetenek + şans alanlarının hepsinin farkında olan ve anlamlandıran  bir BİLİNÇ gerekiyor. Bilinçli olunmazsa başarılı olunmuyor.

🙂

Si Nem

Doğru zaman + Dogru yer + Şans = BAŞARI

Yanıt-yorumum:

Sevgili Si Nem,

Bence “Doğru zaman + Doğru yer + Şans= BAŞARI” tanımı, sanki “tekrarlayan tanım” olmuş. Zira “Doğru zaman + Doğru yer = Şans” gibi geliyor bana. Bu durumda “Şans + Şans = Başarı” gibi oluyor.

Bence bu “Doğru zaman + Doğru yer + Şans= BAŞARI” tanımı, anlık veya geçici başarılar için geçerli. Ama hayatın ileri aşamalarında yeterli değil.

Örneğin iş hayatının zor zamanlarında da ayakta durmak için başka beceriler ve çabalar da olmalı.

Hele ki başarı tanımı, mutlu ve keyifli bir yaşam diye belirlenmişse.

🙂

Sizin BAŞARI tanımlarınız ve/veya sizin için BAŞARI’yı oluşturan unsurlar neler?

.

 

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Kovulmak üzerine

Bir yorumda soruldu:

Merhaba Uğur abi,

Daha önce işten hiç çıkarıldınız mı?
Çıkarıldıysanız sonraki iş yerinizle görüşmelerde neler yaşadınız?
Paylaşırsanız çok sevinirim.

Bir başka yorumda ise okurlardan Metin Akın

“Sonra 1 yıl işsiz kaldım. 2 çocuklu ve işsiz. Sıfırın epey altına indim. Daha büyük tecrübeler edindim.” cümlemi ele almış
Şu cümleyi okurken, o sıkıntıların bu kadar ile özetlenebiliyor olmasına hayret ediyorum. Tabii zaman

demiş.

Açıklayabilirim.

😛

Kovulmalarımın bir kısmından Hayatım roman yazısında bahsetmiştim. Ayrıca başka yazılarda anlattım [1][2] , [3] . Bu konuda anlamsız duygusallığım pek yoktur. (Beni kovanları haklı bulduğumu yakınlarım bilir.) Zaten duygusallık yanlıştır.

Kovulma sonrasının daha önceleri yazmadığım kısmı şöyle

2 küçük çocuklu ve işsiz günlerde epey sıkıntı çektim. Ama güzel olaylar da oldu. İstanbul’a ilk geldiğimde ODTÜ Mezunlar Derneği İstanbul Şubesi yeni açılmıştı. En genç üyelerden biriydim. Kapıda giriş ücreti tahsil etmekten sorumlu birkaç toplantı geçirmiştim. Önce hesaplar çıkar, ödemeler Dernek Başkanı’na yapılır. Aklandıktan sonra Mezunlar Toplantılarına herkesden çok geç katılırdım. (İyi ki öyle yapmışım.)

İşsiz kaldığımda ODTÜ Mezunlar Derneği‘ndeki büyüklerim bana iş buldular. Birkaç ayrı projede kısa süreli işler verdiler. Daha sonra 1988’de Yapı Kredi Bankası’na girmemi de ODTÜ’lü tanıdıklar sağladı. Network etkisini öğrendim.

🙂

Yapı Kredi’deki işi almamı sağlayan etmenlerden biri de takipçiliğim oldu. Bir tatil kampında kalıyorduk. En yakın telefon 10 km uzakta idi. Her gün gidip telefon ettim. İş başvurumun sonucunu sordum. Benim o işe ihtiyacım vardı zaten.

Beni işe aldıktan sonra bu her gün aramamın ibreyi bana çevirdiğini söylediler. (Tek ODTÜ’lü aday değildim ama tavsiye edilenler arasından beni tercih ettiler.)

😉

Zor zamanlarda ayakta kalmak için geçerli koşulları – ister istemez – edindim.

  • Gerçeği kabul etme ve yüzleşme kapasitesi
  • Dayanıklılık
  • Doğaçlama “çare bulma” yeteneği

Bunların son 2’si zaten vardı. İlkini de iyice öğrendim. Öyle ki – yıllar sonra – 2008 Eylül‘ünde, dünya ve Türkiye global krizin zirvesindeyken maaş garantili işi bırakıp serbest hayata atıldım.

🙂

Daha sonra pek sorun yaşamadım. 2 kere, öğrenme merakım sayesinde kovulduğum gün yeni iş buldum. Sonraki yıllarda da taksitli kartlar konusundaki yenilikçiliğim, çok sayıda bankanın peşimde koşmasını sağladı. Zaten kendi öz eleştirimi yapmış,   önceliklerimi ve felsefemi belirlemiştim. Bana “çok sayıda iş değiştirmişsiniz…” diyenlere bazen “orada yapacak yenilik kalmamıştı” dedim, bazen de “sizin gibi iyi patron adayları çağırdığında HAYIR demek kolay olmuyor” diye yanıtladım.

Şunu da söyleyeyim. Zaman ilerleyip de belli bir maddi ve (çok daha önemlisi) manevi birikim elde edildikten sonra, kovulmanın ertesi günü keyifle karşılanır.

😛

 

16 Şubat 2011 Çarşamba

Amir ve sen

Amir,

– herkesin geç saatlere kadar çalıştığı bir ortamda, saat 18.00’de çıkman için çaba sarfedecek (Buraya onlarca “like” 🙂 ),

– aynı katta 3 – 4 metre mesafede oturanlardan %20 daha fazla maaş almanı sağlayacak (Buraya da “like” 🙂 ),

– kurumu zarara sokan bir hata yaptığında kelleni vermemek için direnecek (Buraya da “like” yağdıralım) …

Ama sen,

– yetkini kullanacaksın ama sorumluluklarını üstlenmeyeceksin (Ha yaşa yahu. Klavyenden bal damlıyor valla… 😀 )

performans göstermeyeceksin (Bi dakika… Konu neden buraya geldi. İyi gidiyorduk… 🙁 )

– potansiyelin varmış, amirin seni iyi değerlendirmemiş, zaten “seni kimse anlamıyormuş”… bahaneler ileri süreceksin. (Kötü gidiş… Bakalım ne çıkacak?)

– uyarıları ciddiye almayacak bildiğini okuyacaksın (Gerginlik var galiba… 🙁 )

– kırmızı kartı görünce de amirini suçlayacaksın. (Ama… Bekleyin… Açıklayabilirim… )

😉

Bunları niye yazdım.

Henüz 5 adam bile yönetmemiş gençler, yönetim yazıları yazıyor. Alkış tutanlar da, çoğunlukla kimseyi yönetmemiş diğer genç arkadaşlar. Doğru olmasa da popüler söylemler sosyal mecralarda çok işe yarıyor.

😉

Lakin… Yaşam boyu mutsuzlukların ana kaynağı, çevreyi ve kendini doğru değerlendirmemektir.

Başkasına vereceği zararlardan geçtim. Feedback almayan kendine kötülük eder. Bunu kendinize yapmayın.

😉