"medya" etiketli yazılar:

12 Ekim 2010 Salı

e-Tohum İzmir kampı konuşması – 2

e-Tohum İzmir kampı’ndaki konuşmamdan sonraki kahve molasında Ahmet Ürel ile müşteri – hedef kitle ayrımını yeniden konuştuk.

“Müşteriye çok önem verip, hedef kitleyi gözardı etmeyi kabul etmediğini” söyledi. Dedim ki

“Müşterinin taleplerini yerine getirmekten bahsederken, hedef kitleyi tümden dışlamaktan bahsetmiyorum. Hedef kitleyi korumak, hatta sayılarını artırmaya çaba sarfetmek gerekir. Ne de olsa müşteri ile ilişki buna bağlı.”

🙂

Sonra birden “Kayık ile balık avına çıktın mı hiç?” diye sordum Ahmet Ürel’e… (Konuşmam hakkında yazılanları okumuşsanız [1] ve [2], akıl karıştırdığımdan bahsettiler. Muhtemelen Ahmet de “nereden çıktı balık avı şimdi?” diye düşünmüştür.)

35 sene önce Küçükyalı ile Adalar arasından uskumru ve kolyoz çıkardı. İstavrit zaten gelirdi. 4 – 5 saatte kovalar dolusu avlanabilirdi.

Kayıktakiler oltayı aynı anda çekmezlerdi. 2 kişi oltayı çekip balıkları sandala atarken, diğer 3 kişinin oltası denizde dururdu. Balıklar, orada yem olduğu sanıp gitmesinler diye… Balıklar oyalanırken çekilmiş oltalar suya iner, sonra diğerleri çekilirdi. Balıkların olabildiğince orada kalmasına çalışılırdı.

Benim gözümde, gazetelerin “gedikli” yazarlarının görevi de hedef kitleyi orada tutmaktır. Onları toplayıp reklamverene satmak için.

😀

Hedef kitlesiyle müşterisi farklı olan girişimcilere söylüyorum. Eğer müşterinin bizimle çalışma nedeni hedef kitlemiz ise, zaten onları boşlayamayız. El bebek, gül bebek… Müşterimiz için

🙂

21 Nisan 2009 Salı

Mecraların doğası

A. Selim Tuncer, “Gün gelecek, ‘blogger’ diye bi’şey kalmayacak!” diye yazdı.

Hem kendi sitesinde hem de friendfeed’de ([1] ve [2] kere) tartışıldı.

Tartışmaları mutlaka okuyun. Tartışanların ve tartışmaların düzeyine dikkat edin.

Yurt dışında sıkça izlediğim sitelerin yazarları hemen hep 40 yaş üstünde… Pazarlama, CRM, CEM (Customer Experience Management – müşteri tecrübesi yönetimi) uzmanları içinde 50 yaş üstünde olanlar daha fazla.

Bunlar da en az gençler kadar iyi izliyor interaktif mecraları. Üstelik, bu mecraların iş yaşamına nasıl girdiğini ve ne derece etkili olduğunu daha iyi yorumluyorlar.

Onların referanslarını izlediğim zaman, diğer meslek gruplarından da bir çok uzman ile karşılaşıyorum. Psikologlar, sosyologlar, sanayi tasarımcıları, hatta fabrika ve işyeri mimarları…

Türkiye’de de çeşitli  meslek gruplarından uzman kişileri interaktif mecralarda görmeye başlayacağız. Bana soran birkaç kişi oldu. Teknolojiyi baştan öğrenmeye eğilimleri yok. Onların sitelerini sorunsuz yürütebilecek “admin”cilere ihtiyaç duyuyorlar.

“Güvenilir teknik eleman” bulunca onlar da blog dünyasına gelecekler.  Yavaş yavaş… Doğal olarak nitelik artacak. Onların izleyici sayıları fazla olmayacak ama izleyenler daha bir keyif alacaklar. Mesleki görüşlerini tartışacaklar. Varsayımlarını sınayacaklar. (Bu nedenle yukarıdaki linklerde yer alan tartışmaların okunmasını önerdim)

Kendini daha çok kişinin izlemesi ile ölçenler için zaten yazmıştım. Tartışmalar sırasında Burak Kargın ile de yazıştık. “Nicelik arttığında nitelik düşüyor” diye mutabık kaldık.

Mecraların genel sorunu bu… Atalarımız boş yere dememişler: Nerede çokluk…

😀

06 Nisan 2009 Pazartesi

Pazarlamaya giriş

Pazarlama dersinde ilk sorduğum sorulardan biri şudur: “Bir gazete ne satar?”

Çanak – çömlek, reklam, haber, dedikodu, taraftarlık, ideoloji, politika, ansiklopedi, vb… diyen çok olur.

Bu durumda ikinci bir soru ile konuyu açmak gerekir. “Gazete parayı kimden kazanıyor.”

Bazen “okurlardan” diye yanıt veren olur. Birçok kere yazıldı. Okurların ödediği para gazetenin maliyetinin %30’unu ancak karşılıyor. Öyleyse, gazetenin asıl geliri kimden?

Hepimiz biliyoruz bu sorunun yanıtını: “Reklamveren’den…”

Henüz ilk soruya (gazete ne satar?) yanıt alamadık. Gazete, reklamveren’e ne satıyor da ondan para alıyor. Yanıt: Okuyucu kitlesi…  Yani “Gazete reklamverene okuyucusunu satar.”

Reklam veren için okuyucunun sayısından çok, nitelikleri de önemlidir. Cinsiyeti, yaşı, kültür düzeyi, eğitim düzeyi, ilgi sahaları, meslekleri, vb… (Buna segmentasyon diyoruz.)

Bu nedenle, üst düzey yönetici arandığı zaman çok satan (hatta bedava verilen) gazetelere ilan verilmez. Hatta bir gazetenin hangi sayfasına reklam/ilan verileceği bile, konuya göre değişir. (Zaten fiyatı da değişir.) Reklamveren koltuğunda oturan her pazarlamacı mecra seçiminde dikkatli olmalıdır.

Kendisinin mecra olduğunu iddia eden her (sosyal veya ticari) kurum için bu olgu geçerlidir. Eğer gelir modeliniz reklamveren’e dayalı ise, okuyucunuzun önce nitelikleri, sonra sayısı önemlidir. Çok satan gazetelere, çok seyredilen TV kanallarına baktığımız zaman kalite düşüklüğünün nedenini anlarız.

Onların hedefi, nitelikten çok nicelik olduğu içindir.

🙁