"muhasebe" etiketli yazılar:

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Balık Baştan Kokar

Neredeyse 20 yıllık bir öykü.

Şirket, inşaat sektöründe üretim (tuğla veya çimento veya kereste veya inşaat demiri vb…) yapıyor.  (Açıkça belli olmasın diye ürünü ve şirketi yazmıyorum.)

Bir arkadaşım şirkete ERP ve BI sistemleri kuruyor. Hammaddenin girişinden, çıkıştaki kamyon kantarına kadar her işlemi kayıt altına almaktan bahsediyor. Patron önceleri olumlu bakarken giderek huzursuz oluyor.

Bazen okul veya cami inşaatlarına yardım…”, ” Eş, dost…“, “Birkaç kayıtsız işlem olabilir…” demeye başlıyor. Aslında yardım olduğundan çok, kayıtsız çıkış yapıp… (Ben yazmayayım, siz anladınız. Anlamadıysanız, resme bakın)

rusvet-2

Arkadaşım onların da sistemde kayıt edilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyor. İşin muhasebe kısmıyla değil, üretim takip kısmıyla ilgilendiğini vurguluyor. Başka kaçaklar olabileceğini söylüyor.

Patron çok iddialı. Onun yaptığı bağışlar (kıyaklar) dışında kaçak olMAyacağını, olAMAyacağını ısrarla tekrarlıyor.

Güç bela kayıt altına alma izni alınıyor. Çalışmaları bitirdiğinde sonuç ilginç.

Patron kıyak yapıyor ya… Genel Müdür, Satınalma Müdürü, Satış Müdürü’nden başlayıp gece bekçisine, kantar memuruna hatta kapı güvenlik görevlisine kadar hemen herkesin birilerine kıyaklar yaptığı ortaya çıkıyor.

Öylesine kaçak var ki, patronun cebinden bu kıyaklar sayesinde kazandığından çok daha fazlası çıkıyor.

😛

Sonuç mu?

1 – Kaçak işinde doğrudan veya dolaylı bir işbirliği olduğu için hemen kimse hemen kovulmuyor. Gönderilenlere iyi bir sus payı ödeniyor.

2 – Tüm işlemlerin kayıt altına alınmasının şirketin (ve de patronun) çıkarlarına daha uygun olduğu ortaya çıkıyor.

😉

Yanlış anlama olmasın. Bu sadece Yerli Malı bir uygulama değil. Yurt dışında da veri tabanlarının muhasebe ve üretim sistemlerinde kullanılmaya başlanmasının bir nedeni de bu “kayıt dışı maliyetinin kayıt etmekten pahalıya gelmesi”dir.

🙂

Resim şuradan alıntıdır.

23 Nisan 2013 Salı

Alacağına Atmaca, Borcuna Karga

Özellikle 2 yıl geciktirilmiş bir yazı:

🙁

Genç girişimciler tarafından kurulmuş firma ile 9 Nisan 2011 Cumartesi günü bir iş yaptım.

11 Nisan Pazartesi, anlaştığımız ücretin ne zaman ödeneceğini doğrudan sormak istemedim. “Sürecin bundan sonrasının nasıl işleyeceği konusunda bilgi verebilir misiniz?” diye e-posta gönderdim.

12 Nisan 2011 tarihinde “Sürecin devamında, katılımınızla ilgili program ödemesini, bir ay vadede gerçekleştiriyor olacağız.” şeklinde bir yanıt geldi.

Bir ay bekledim. Onlardan ses çıkmayınca 16 Mayıs 2011 tarihinde , yine doğrudan sormak yerine “İBAN numaram TRxxx..xxx ” diye mesaj gönderdim.

18 Mayıs 2011 tarihinde “Hesap bilgileriniz aldım ve muhasebeye ilettim, teşekkür ederim. Ödeme tarihi konusunda dönüş alır almaz paylaşacağım” diye yanıtlandı.

Ama yanıt gelmedi. Zaten söz verilen bir ay geçtiği için 22 Mayıs 2011 tarihinde “Sizden haber bekliyorum” diye mesaj gönderdim.

23 Mayıs 2011’de “Muhasebeden bilgi geldi, ödeme 6 Haziran haftası gerçekleşiyor olacak” şeklinde dönüş oldu.

Bekledim. 6 Haziran haftasının son günü olan 10 Haziran Cuma gününe kadar yine ses duyulmadı, ücret görünmedi. 12 Haziran 2011 günü… Henüz ilgili tutar hesabıma yatırılmış değildi. Yukarıdaki yazışmaları özetleyen bir mesaj gönderdim.

Hak ettiğim tutar, 2 aydan uzun süre sonra hesabıma aktarıldı.

🙁

Kurumsallaşma konusunda birçok yazı yayınladım. Girişimcilerin konuyu yanlış değerlendirdiğini defalarca anlatmaya çalıştım. (Listesi şu yazının sonunda)

Genç girişimcilerin şirketleşince sözünü tutmayan, yan çizen, bahaneler üreten bazı eski dünya patronlarına benzemek için çabalamaları, maalesef beni haklı çıkarıyor.

Öğrenecek başka bir şey bulamadınız mı?

😛

  • Not: Yazıyı 2 yıl beklettim. Çoğu girişimcide değişim gerçekleşmedi. 

🙁

19 Şubat 2013 Salı

Personel’den Yeteneğe Yolculuk

Farkındasınız, son yazılarımda çoğunlukla bilişim devrimi nedeniyle değişenleri sorguluyorum. En çok da mesleğimde, yönetim bilimlerinde değişenlere odaklanıyorum.

Organizasyonun eskiden TEMEL sayılan unsurları da değişime uğradı. Bu sadece komuta tekliğinde de kalmadı.

😉

Bir devirler PERSONEL YÖNETİMİ departmanları vardı. Önce adları değişti. İNSAN KAYNAKLARI ismini aldı. Şimdi bu işin – eleman bulmaktan eğitim vermeye kadar – büyük kısmını dışarıya (outsourcing) yaptırıyorlar. İçin şirket içerisinde yapılan kısmı şekil değiştirdi. YETENEK YÖNETİMİ oldu. Ne de olsa artık şirketlerin amacı, insan sayısı ile ölçülmeyecek becerileri şirkette tutmak, ve yetenekli ve becerikli kişilerin sürdürülebilir katkısını sağlamak.

Teftiş kurulundaki değişimi anlatmıştım. Artık ne yapılması gerektiğini derinliğine bilen değil, ne yapılmaması gerektiğini bilen bir noktaya gittiler. Bazı kamu kurumlarında müfettişlere eski önemin verilmesi, sığ bilgiyle önemli kararlar veren elemanlar olmalarını sağlıyor. (Kamu kurumları bilişim dönemine geldiklerinde, bu da değişecek.)

Muhasebe departmanı şirketlerin en önemli bölümüydü. “Ne yaparsanız yapın, muhasebeciyle kapışmayın” derlerdi. Şimdi eski defter tutma muhasebesi de şirket dışına çıktı (outsourcing). Şirket içinde, belgeleri sıraya dizen birkaç eleman yetiyor. Onlar da paranın zaman değerini bilen, ama zamanın parasal değerini bilmeyen kişiler olarak kaldılar. Ötesini murakebe (audit) şirketleri hallediyor.

Çağrı merkezi işleri bile dışarıya yaptırılıyor. “Müşteri ile temas mutlaka markalı olmalıdır” denirken, hangi temasların markalı, hangilerinin standart olduğuna bakılıyor. Bankalar gibi yasa gereği bilgi paylaşamayan kurumlar bile, çağrı merkezlerini kendi ana binalarında değil, gelişmekte olan yerlerde konuşlandırıyor. (Şirket tüzel kişiliği dışına çıkaramazlarsa bile, fizikselolarak dışarıya atıyorlar.)

Dikkat ederseniz teftiş kurulunun, muhasebe departmanının, çağrı merkezinin değişiminde aynı baskın etmen söz konusu. Personel almaktan yetenek bulmaya giden yolculuk sadece kendi bölümünü değil diğer departmanları da değiştiriyor.

Personelin yaptığı iş dışarıya yaptırılır, ama yetenek outsource edilemez.

Yönetim bilimlerinde çok şey değişiyor. Okullar buna uyum sağlıyorlar mı?

😉