"nakliyat" etiketli yazılar:

28 Mart 2013 Perşembe

En yavaş tren

Dünyanın en yavaş treni” cümlesi bir övünç vesilesi olur mu?

Broşürdeki şu cümleyi söylüyorum

en-yavas-tren-2

Dünyanın en yavaş ekspres treni

291 kilometreyi 8 saatte alıyor.

😛

Taşıma hatta seyahat değil de muhteşem doğa manzarası ve keyifli, konforlu bir yolculuk sunuyorsanız… Elbette yavaşlığıyla övünebilirsiniz.

Her şey müşteriye sunduğunuz değer ve konumlandırmayla ilgili.

😉

05 Eylül 2012 Çarşamba

Eski / Yeni Ekonomilerin Çakışması

İletişim sınır tanımıyor. Globalleşmeye olumlu / olumsuz çok etkisi oluyor.

Bu olgu bazen yanlış yorumlanıyor. Eski ekonomiye ait olduğu sanılan “ülke riski” kavramı de unutuluyor.

Nereden mi aklıma geldi? İbrahim Özdemir’in şu tweet‘i

beni 26 yıl önceye götürdü.

Denizcilik acentesinde çalışıyordum. Bazı ülkelere gönderilen mallara devletin sorgusuz el koyması mümkündü. (Libya ve Çin bu ülkelerden ikisi idi.) Sigortayı ona göre yaptırır, navlunu da peşin alırdık.

Bir gün şöyle bir haber geldi. Libya’ya inen konteynerin iç duvarında tebeşirle “EN BÜYÜK FENER” yazılıymış. (Kimbilir hangi Türk liman işçisi duygularını dökmüş.) Bunu gören Libya’lı memur  FENER yazısını karalamış. üzerine ALLAH yazmış ve konteyneri boşaltmadan limanda bırakmış. Hem ihracat gerçekleşmedi, hem de konteyneri ve içindeki malı geri almak için epey masraf yapıldı.

Libya’ya gidecek her konteyner, iyice temizlenmeden yüklenmemeye başlamıştı

🙂

Gelelim bugüne… Tıpkı “ticaret bilmeden e-ticaret olmaz” gibi…

İletişim sürekli akıyor ama cihazlar üzerinden bu akış sağlanıyor. Bu  olmazsa olmaz cihazlar da bir yerlerde üretiliyor. Üretim yaptığınız yerdeki yasaları, kuralları, uygulamaları bilmediğiniz ve üretim’i eski ekonomi diye adlandırdığınız sürece, eskisi yenisini döver.

😉

22 Eylül 2011 Perşembe

Rakamlar 2

UzakDoğu’dan Türkiye’ye konteyner taşımacılığı yapan bir deniz acentesinde çalışıyordum. En büyük rakibimiz ile karşılaştırıldığımızda:

  • Onlar küçük boy (20 feet) konteyneri 1900 ABD Dolarına taşıyor, biz 2700 Dolar istiyoruz.
  • Onlar Japonya’nın 2 limanından yük alan bir gemiyi ayda bir kaldırıyor; biz 5 – 6 limandan haftada bir kere yük topluyoruz.
  • Onlar İstanbul’a 45 – 50 günde getiriyor, biz en fazla 28 günde Haydarpaşa Limanı’na boşaltıyoruz.
  • Onların gemisi 4 günde boşalıyor, bizimki aynı gün içinde boşaltıp gidiyor.

UzakDoğu’dan çoğunlukla elektronik eşya geliyor Türkiye’ye. Yükte hafif, pahada ağır malzeme.

Taşıma işini şirketlerin satınalma müdürleri ile görüştüm. 1900 ile 2700’ü karşılaştırdılar. “Pahalısınız” diye tutturdular. Baktım başka karşılaştırma yaptırmak mümkün değil, şirketlerin Finansman’dan sorumlu Genel Müdür Yardımcılarıyla görüşmeye başladım.

Konşimento üzerinde yazdığı için, bir konteyner dolusu malın fiyatını ve ziyaret ettiğim firmaların aylık kullanım tutarlarını biliyordum. Finansman GMY’lere iki deniz nakliyat firması arasındaki emniyet stoğunun değerini sordum.

  • Mal tedarikinde karşılaşılabilecek çeşitli (gecikme, unutma, kaza, vb. gibi…) olası ihtimallere karşı üretimin durmaması için mutlaka tutulması gereken envanter miktarına emniyet stoğu deniyor.

Bir malın gemiye yüklenmesi unutulursa onlarda 1 ay sonra; bizde hemen 1 hafta sonra yüklenebiliyor. Rakibimizin gemisi  45 – 50 günde geliyor, bizimki 25 – 28 günde…

    😉

Finansman GMY’leri hemen hesapladılar. Onca parayı envantere bağlamanın maliyetini buldular. Bizimle çalışmaya karar verdiler.

Tüm değerli mallar bizimle taşındı, ağır ve ucuz mallar rakiplere kaldı. Bir yıl dolmadan, UzakDoğu – İstanbul arasında konteynerli mal taşımada pazar payımız %70’e ulaşmıştı.

😀