"ön yargı" etiketli yazılar:

01 Ekim 2016 Cumartesi

Neden Yazıyorum – 2

Eylül 2014’de, “Bu kadar çok yazı yazmanızın sebebi özgüven mi,ego mu?” sorusunu soran bir okuruma [1] , [2] , [3] , [4] , [5] yazılık bir uzun yazıt vermiştim.

Doğrudan adımı belirtmemekle birlikte, üstlendiğim bir mesaj yeterince anlatamadığımı düşündürttü.

🙁

Beş yazılık yanıt dizisinin ilkinde şöyle demiştim:

Neden yazdığımı Cyrano de Bergerac gibi sizin yerinize yanıtlayayım.

Sürekli yazılar yayınladığıma göre:
–    Edebiyatçı olmak isteyip, ailesinin zoruyla üniversite okumuş memur olabilirdim. İçimde kalmış yazarlık tutkusu
–    Gölgede kalmış felsefe tutkunu olabilirdim. Şimdi açığa döküp tartışma hevesi
–    Keşfedilmeyi bekleyen ücretli olabilirdim. Yıllar geçse de ben haklıydım duygusu
–    Ego, özgüven ne kelime… Pısırık bir muhbir olabilirdim. Eski patronları şikayet
–    Teşhirci olabilirdim. Birilerinin beni fark etmesi …
–    Politikaya atılacak bir aday. Görüşlerimi yaymak için
–    Pazarlamacı olabilirdim. Böylece kendimi duyurarak
–    Beleşci olabilirdim. Adım duyulunca beni etkinliklere çağıracaklar, hediyeler de cabası
–    Polemik sever ruh hastası olabilirdim. Tartışmayı daha fazla körükleyerek
–    Gazeteci sendromu olan biri olabilirdim. Sırf yazacak malzeme çıksın diye, başıma kötü şeylerin gelmesini bekleyerek

😉

Anladığım kadarıyla bazıları, blogda yazma nedenimi “bir tek ben bilirim” diye ispatlama çabası sanıyor. Hani köpekler, kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri yerleri işeyerek sınırlarlar.

Öyle bir çabam yok değerli arkadaşım.

Amacım, birilerinin bilgi birikimine bazen kuramlarla, bazen de örneklerle katkıda bulunmak.

Keşke herkes yabancı dilde yayınları okusa da, beni daha özgün konuları yazmaya zorlasa… Ama olmuyor maalesef. “Bunu nasıl bilmezsiniz?” diye hayret ettiğim konuları bile ilk defa duyanlar o kadar çok ki… Birçok yazımın gerekçesi, o gün bir sohbette “Bunu ilk defa duyuyorum” demeleri.

Bir kısmı artık hayatta olmayan birçok kişiye borcumu ödemenin yolu olarak “bildiğimi yazmayı” seçtim. “Bilmenin vergisi paylaşmaktır” denilmiş…

Yayınladıklarımın bazıları para kazandığım eğitim ve danışmanlık malzemeleri. Hatta benden teklif aldıktan sonra “Adam herşeyi yazmış. Okuyun, öğrenin. Onun danışmanlığına para vermeyelim” diyen yöneticilere rağmen yazıyorum.

Eğer sen, kendin gibi “sınırı belirleme çabasıyla” yaptığımı sanıyorsan… Senin için çok üzgünüm.

Gerçekten.

🙁

 

 

29 Eylül 2014 Pazartesi

Ego veya Kibir Sorgulaması

Birkaç yazı süresince “Bu kadar çok yazı yazmanızın sebebi özgüven mi, ego mu ?” diye soran okuruma yanıt vermeye çalıştım.

Sayı önemli değil” dedim, içerik üzerinde durdum. İçerik üretmek için çaba ve bilgi gerektiğini söyledim. Özveri’ye biraz dokundum.

Bunlar sadece değerli okuruma yanıt değildi. Nicedir kendi iç sorgulamalarımı da yapıyordum. Durumu anlayan Mehmet Emre Baş Facebook’da şöyle yazdı:

ic-savas
Blogu sıkça okuyanlar, kavramlara düşkünlüğümü ve iç tartışmalarımı bilir. Nicedir yaptığım sorgulamaları yakın çevremdeki 3 – 5 kişiyle paylaşmıştım. Bu vesileyle tartışma herkese açık olsun.

Uzun bir zamandan beri

  • Ego mu yoksa özgüven mi?
  • Gurur mu yoksa kibir mi?

ikilemlerini düşünüyorum.

Siz gururlu davrandığınızı söylediğinizde, başkası kibirli olduğunuzu söyleyebilir. Siz özgüvenli davranmışsınızdır, ama egosu yüksek diye sıfatlanabilirsiniz.  Bunlardan hangisi olduğuna nasıl karar vereceğiz.

Yakın arkadaşlarımla bunları tartışmaya çalıştım. sokrates-Platon

🙂

Kendimce (tanımlamasam bile) kavramı vurguladığım yazılar yayınlamıştım.

Bu ikilemleri düşünürken, başka kavramlar da önüme çıktı.

  • Ekip mi, çete mi?
  • Bahane mi, gerekçe mi?
  • Motivasyon mu, dolduruş mu?
  • Uyarı mı, tehdit mi?
  • İşgal mi, fetih mi? (Yekta Kopan’ın “Bir de Baktım Yoksun” kitabından sonra bu soru da eklendi)

😉

Sonuçta şöyle bir karara vardım. Bir kişinin davranışının gururdan mı, yoksa kibirden mi kaynaklandığına ancak başkası karar verebilir. Önyargılarından arınmış, gerçekten olgun ve aydın biri söyleyebilir hangisi olduğunu.

Ego ve özgüven için de durum aynı. Hatta yukarıda saydığım ikili kavramların hepsi için “gerçekten olgun ve aydın birinin kararı” öne çıkıyor.

Bireyciliği kutsayan biri olarak, başkasının racon kesmesinden hoşlanmam. Lakin bu ikilemler, hep başkasını mesnet alıyor. Yeter ki o başkası, iyi seçilmiş olsun. Bizi sorgulayan, hatta kendimizi sorgulamamız için doğru soruları soran biri olsun.

Aslında hepimizin bir Sokrates’e veya Şems’e ihtiyacı var.

🙂

02 Şubat 2009 Pazartesi

"Ben bilirim" dönemi

Bir ara, çocukların 14 – 17 yaş arasında “ikinci olumsuzluk” dönemi olduğunu anlatmıştım.

18 – 28 yaş arasında (bazen daha sonraki yıllarda) da “ben her şeyi bilirim” dönemleri oluyor. Bana bir şeyler soruyorlar. Ne var ki, yanıtları dinlemiyorlar. Aslında bekledikleri “Sen çok güzel düşünmüşsün… Aferin…” denilmesi. Sorunları çok. İşler istedikleri gibi gitmiyor. Ama onlar sorgulanmaktan, eleştirilmekten hoşlanmıyorlar.

İki –üç tane pazarlama dersi almışsa okuldayken… Pazarlamayı ondan iyi bilen yok.  Hele bir – iki tane de reklam ve iletişim dersi almışsa…  Ufff!…

Soruyorum. Hayatta hiç lansman yaptın mı? Hiç pazarlama kampanyası yönettin mi? Hiç promosyon ürünü seçtin mi? Hiç etkinlik planladın mı? Hiç broşür metnini düzelttin mi? Hiç proje ekibi idare ettin mi? Hiç ajans brief’i hazırladın mı? Hiç patrona kavram anlatmayı denedin mi? Hiç başarılı veya başarısız bir kampanyanın hesabını verdin mi?

Bir tekini yapmamış, ama hepsini herkesten iyi biliyor. Kafasında bir sürü varsayım… Karşısındakini dinlemiyor. Her cümle “Ama…” diye başlıyor.

Anlatmaya çalışıyorum. Bu bakış açısı, bir “dinleme engeli” oluşturur. Ön yargılı dinlediğin sürece, ne denilmek istendiğini kaçırırsın. Bu sefer de “sen taktın benim ön yargılı olduğuma…” diyor.

Gerekçeleri ile anlatmaya çalışıyorum. Ama KAPALI…

Bir seferinde dayanamadım. Dedim ki “Kaç sene boyunca, yılda 10 küsür lansman yaptım. Aynı anda 40 küsür projeden sorumluydum. Buna rağmen şu an yaşadığın sorunları yaşamıyordum. Ben de bu kadar işi ve insanı nasıl yöneteceğimi zamanla öğrendim. Doğru yapmayı kendi tecrübelerinle 52 yaşında da öğrenebilirsin; beni ve benim gibileri dinleyerek 25 yaşında da… Sen kararını ver. Ondan sonra konuşalım”

😉