"önemli" etiketli yazılar:

19 Nisan 2013 Cuma

Öğrenciyken ve yöneticiyken

Bildiğiniz gibi, 35 yaşımdan sonra MBA, 40 yaşımdan sonra Doktora yaptım.

ODTÜ İşletmecilik‘teki kitaplarımı hiç atmamıştım. (Geçenlerde Anadolu’da bir okula gönderdim.) Eski kitapları gözden geçirdiğimde, şunu farkettim.

Önemli olanın değil, anladığımın altını çizmişim.

Önemli olanı okur okumaz ayırt etmeyi, akılda tutmayı zamanla öğrenmişim. Aradan geçen yıllar, yöneticilik seneleri bana önemli noktalara odaklanmayı öğretmiş. Belki de bu nedenle Taksitcard’ı çıkartırken MBA; İdeal kartı çıkartırken Doktora derslerini çok zorlanmadan verebildim.

Aynı nedenle, yoğun iş hayatı sırasında MBA veya Doktora yapanların (iş hayatında çalışmadan öğretime devam edenlere oranla) daha avantajlı olduklarını düşünüyorum.

😉

Ek Not: Bu anımı birçok defa anlattım. Sadece 4 – 5 kişi “Dur. Çok önemli bir şey söyledin.” dedi.  Hepsi de üst düzey yönetici ve/veya iş adamı idi.

😛

30 Eylül 2009 Çarşamba

Çalışırken MBA veya doktora…

Son 3 yazı

ve onların friendfeed’deki yorumları

dikkat çekti, tartışıldı. Konunun biraz daha üzerine gideceğim.

İkinci yazının girişinde belirttiğim gibi, ABD’ye bir haftalığına giderken bindiğim uçağın dergisinde de bu konu işleniyordu. Özetini çeşitli zamanlarda paylaşacağım.

Üçüncü yazıda, “neden çalışırken okumak daha iyidir” diye açıklamıştım.

Bu arada, Zeynep Mengi de Çalışırken Okumak konusunda yazdı (ve yayınladı).

Aşağıda, Zeynep Mengi ile yazışmamızın tamamı var. (Birkaç satır daha ekledim. Umarım bana kızmaz…)  Çalışırken MBA ve doktora konusunda düşündüklerimi daha iyi anlatmak için…

🙂

  • Neden MBA yapmak istediniz?

Birgün gazetede Dr. unvanlı iki kişi tarafından yazılmış bir makale gördüm. Benim uzmanlık alanım olan kredi kartları üzerineydi. Eşim öğretim üyesi… Ona dedim ki:

– Benim ekip elemanlarım bunları söyleseler, “bunca yıldır öğrenemediniz mi?” diye kızarım. Öğretim üyesi olacak kişiler bu yanlışları doğru sanarak yazmışlar” dedim.

Eşim de bu söylediklerimi, üniversite’de (makaleyi yazanların) hocasına söylemiş. “Kocan o kadar biliyorsa, kendisi de yazsın da görelim” demiş sayın profesör. Ben de “Kredi kartı pazarlama stratejilerindeki yanlışlar” diye bir yazı gönderdim. Dünya gazetesinde tam sayfa… Ama üç ay sonra yayınlandı. Dr. unvanının yayınlanma süresini kısaltacağını varsaydım. Böylece yola çıktım.

Bu arada şunu da söyleyeyim. Okuldan ilk mezun olduğumda zaten akademisyen olmak için MBA’e başlamıştım. Ama jüri beni değil de bir sınıf arkadaşımı (şimdiki eşimi) öğretim kadrosuna seçmişti. Ben de “akademisyen olmayacaksam neden MBA yapayım ki” diyerek, okulu bırakmış ve iş hayatına atılmıştım.

Yani, öğretim üyeliği kafamın bir tarafında da vardı, ayrıca…

  • MBA yapmaya karar verdiğinizde işiniz neydi?

MBA yapmaya karar verdiğimde, bir bankada Satış Müdürü idim. Saha satış ekiplerini yönetiyordum. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Adana ve Antalya’da bana bağlı ekip arkadaşlarım vardı.

  • Çalışırken zorluk çıkardı mı, çıkardıysa neler yaşadınız?
  • Çalıştığınız şirket eğitiminize devam etmenizi destekliyor muydu? Destekliyorsa ne gibi kolaylıklar sağladılar?
  • Dersler ve iş dengesini sağlayabildiniz mi?

Patronumdan izin istediğimde nazik bir şekilde reddetti. “Uğur’cuğum, biz seni zaten bildiğin için işe aldık” dedi. Dolayısıyla bir kolaylık sağlanmadı. Ben de hırsımı biraz törpüledim. Okulu en kısa zamanda bitirmekten vazgeçtim. İşlerimi aksatmayacak bir tempoda dersler aldım. Özellikle akşamları, mesai saatlerinin dışındaki derslere eğildim.

Sonra iş değiştirdim. Yeni başlamışken, “ben bir de MBA yapıyorum” diyemeyeceğim için, okuldan izin aldım. “Dönemi dondurdum” deniyor buna…

Hemen arkasından 1994 krizi geldi. Hiç iş yapılmıyordu. Finansal işlemler neredeyse durmuş vaziyette idi.  Şirket’te çalışanlar, tetris gibi bilgisayar oyunlarında “büyükusta” düzeyine yükselebilecek kadar zaman harcıyorlardı.

Bu fırsatı kullanarak yeniden ders yükünü artırdım. O zamanki (yeni işteki) patronum da zaten iş yoğunluğu olmadığı için bana kolaylık gösterdi. Haftada iki gün, 3’er saat erken çıkmama izin verdi. Mesai saatleri içindeki dersleri de aldım. Böylece dersleri tamamladım.

1994 krizi geçtikten sonra da iş yoğunluğu azdı. Ama tezi yazmak da zamanımı aldı. Demek ki yoğunluğun artması bana yarıyor.

  • MBA ve doktora arasında ne kadar süre vardı? Arka arkaya mı yaptınız?

MBA ile doktora arasında bir zaman beklemedim. Hemen MBA’in arkasından başladım.  O sırada yine işlerin ağırlığı arttı. Yine dönem başına 3 ders alarak – uzatarak –  eğitim dönemini tamamladım. Bu sefer, pek izin de verilmedi. Neyse ki derslerin çoğunluğu akşamları ve hafta sonları idi. Ayrıca okula çok yakın oturuyorduk. Bu da faydalı oldu.

  • Doktora ne üzerineydi?

Doktora, “perakendeci şirketlerin bankalar karşısında rekabet yaratması” konusundaydı. Bizde (o yıllardaki) Advantage kart örneğini, dünyada Tesco ve Sainsbury‘nin finansman şirketi kurmaları gibi oluşumları ve bu gidişin olası sonuçlarını incelemiştim. O sırada, kredi kartları üzerine çalıştığım için, bilgi birikimim tezime çok katkıda bulundu.

  • Çalışırken okumak üzerine eklemek istedikleriniz

Kendimde şunları gözledim. Yoğun iş zamanlarında ders çalışırken daha verimli çalışıyordum. Ders ağırlığı bitip de tez aşamasına geldiğimde, işteki yoğunluğum da azalmıştı. Tezime daha fazla zaman ayırmam gerekirken dalga geçmeye başladığımı gördüm.

Serbest danışmanlık zamanlarımda pek bir şey yazamadım. Ama sonra MBA tezini yazarken, Türkiye’nin ilk taksitli kredi kartı olan Taksitcard projesini de yürütüyordum. Her cephede yoğun olunca, insanın performansı da artıyor.

Aynı şeyi, doktora sırasında da yaşadım. Doktora tezini yazarken de İdeal kart projesini yürütüyordum.

  • Belli bir yaştan sonra eğitime devam etmek nasıldı? Sınıf arkadaşlarınızdan, öğretmenlerinizden, çevrenizden nasıl tepkiler aldınız?

Bir yaştan sonra eğitime devam etmenin şöyle faydalı tarafları var. Öğretim üyelerinin bazılarından daha fazla iş hayatı yaşamış oluyorsunuz. Pazarlama vakası tartışılırken, siz konuya sadece pazarlama açısından değil, şirket bilançosuna yapacağı etki açısından da düşünüyorsunuz. Önermeleriniz daha gerçekçi oluyor. Sınıfa katkıda bulunma şansınız oluyor.

Diğer yandan, iş hayatında  geçen yıllar içinde neyin önemli olduğunu ayırt etmeyi öğreniyorsunuz. Ders veya ödev yapmak için okurken, önemli noktaları hemen anlıyorsunuz. Aklınızda kalıyor. Sadece öğrenci olsanız, hepsini önemli zannedeceksiniz.

Komik olaylar da oluyor. Sınıfta size isminizle seslenen kişinin patronu yakın arkadaşınız çıkıyor. Bir toplantıda kendi patronu ile birlikte sizi görünce nasıl hitap edeceğini bilemiyor. Uğur mu desin, Uğur abi mi desin, Uğur bey mi desin… Şaşırıyor…

  • İşinize ne gibi katkıları oldu?

Derslerde verilen ödevlerin işime şöyle katkıları oldu.

Yönetim katmanlarının analizine yarayan bir metodu okumuştuk. Danışmanlık yaparken, orada verilen yöntemi kullandım. Gerçekten çok faydasını gördüm.

Ayrıca, ODTÜ İşletmecilik’de okuduğum 1977-1981 yıllarında dünyada şirket birleşmeleri pek de konuşulmuyordu. Bazı uluslararası şirketler dışında söz konusu bile değildi. Doktora dersleri sırasında gerek özelleştirmeler, gerekse şirket birleşmeleri konusunda dersler gördüm. Sonra da Dışbank – Fortis olayında bizzat yaşadım. Okuldan 20 yıl sonra yeniden eğitim almanın en büyük faydası, dünyada değişen iş stratejilerini yeniden öğrenmeyi sağlaması…

Son söz olarak şunları da eklemek isterim. Dünya hızla değişiyor. Özellikle internet sayesinde sadece pazarlama iletişimi ile sınırlı kalmamak üzere, ticari hayat da değişiyor. Sosyologlar “sosyal ağlar” ile daha fazla ilgileniyor.

Doktora çoktaaan bitti… Şimdi bile… Hiçbir zorunluluğum olmamasına rağmen, zamanı yakalayacağım konular olduğunu duyduğumda, doktora, master veya lisans dersi olmasını ayırt etmeksizin derslere girip izlemeye çalışıyorum.

😀

17 Ocak 2009 Cumartesi

Acil ve önemli

Bu öyküyü bir arkadaşımdan dinlemiştim.

1980’li (GSM’in olmadığı) yıllar. Holding’in (adı bende saklı) CEO’su izne çıkacak. Şirketlerin Genel Müdürlerini ve Yardımcılarını topluyor. Kendisinin olmadığı dönemde “mutlaka yapılacaklar” konusunda bilgi veriyor. “Üç hafta sonra görüşürüz” diye bitiriyor.

“Kalacağınız yerin telefon numarası?”… “Ya size acilen ulaşmak gerekirse?”… diyenler oluyor. CEO “kalacağı yerin telefon numarasını sadece Holding Sahibi Patron’a verdiğini, tatil sırasında aranmayı ummadığını” söylüyor.

– Ama ya acil ve önemli bir konu olursa…” diyenler oluyor.

– Acil bir konu varsa, önemli değildir. Beni beklemeden çözersiniz. Sizin çözemeyeceğiniz kadar önemli bir konu olursa, acil değildir. Ben gelince ele alırım.”

– Peki hem acil, hem de önemli ise…” diye ısrar ediyor Genel Müdürlerden biri…

– Bir konu acilse önemli değildir. Önemli ise acil değildir. İkisi birden olmaması gerekir. Ama eğer gerekli müdahaleleri zamanında yapmadığın için hem acil hem de önemli duruma getirmişsen… Tatili yarıda keser gelirim. Konuyu sonuca ulaştırırım. Sonra da olayları bu duruma getirdiğin için seni kovarım.

😛