"organizasyon" etiketli yazılar:

27 Kasım 2017 Pazartesi

Asansör ve Verim

İş hayatımın ilk yıllarından beri, sabahları erken saatlerde yapılan toplantıları tercih ederim.

Bankada Pazartesi sabahları 07.00 toplantılarından hiç şikayet etmezdim.

🙂

Bir görüşmeye gittim. Saat 09.00’da mesai başlıyor. 5 dakika önce ana kapıdan girdim. Birkaç dakika içinde ziyaretçi kartını verdiler.

Sonra asansör kuyruğuna girdim. Yaklaşık 20 dakika sonra toplantı katına ulaştım.

elevator ile ilgili görsel sonucu

Toplantının konusu verimlilik idi.

Benzer bir işyerinde, akşam mesai bitimine az kala toplantıdan çıktım. Çıkış turnikelerinin önünde sıraya girmiş ama yürümeyen yüzlerce kişi gördüm. Erken çıkınca maaşlarından düşüyordu. Onlar da mesai bitimini bekliyorlardı. Öylece, ayakta, çıkış turnikelerinin önünde, sohbet ederek sosyalleşen yüzlerce çalışan…

Yüzlerce kişinin çalıştığı Genel Müdürlük binasında çalışanlara her gün ortalama 2 x 20 dakika kaybettir. Sonra VERİMLİLİK’ten bahset.

😉

Beni yakından tanıyanlar inanmayacaklar ama… Artık çenemi tutuyorum.

Ne var ki… Elimi tutamadım, yazdım.

.

 

 

24 Ocak 2016 Pazar

Müşterinin Sahibi

Blogların güzel dönemlerinde Selim Tuncer ve Melih Cılga ile ürün odaklılık / müşteri odaklılık sohbetleri yapmıştık.

Bu iki kavram arasındaki farkı mümkün olduğu kadar ayrıntılı vermek için bir yazı dizisine başlamıştım. Sonra bu yazıların sayısı arttı ve küçük bir kitapçık uzunluğuna ulaştı.

Merak etmeyin 20 – 25 sayfayı özetleyecek değilim. Sadece geçenlerde bana sorulması üzerine yaptığım kısa bir sohbeti paylaşacağım.

PWC-7-470

Eğer şirketinizde ürünlerin (çoğunlukla ürün yöneticisi diye anılırlar) sahibi ve markaların (çoğunlukla marka yöneticisi diye anılırlar) sahibi varsa ama müşterilerin sahibi yoksa… müşteri odaklı olamazsınız.

Bir yanlış anlama olmasın. CRM yöneticisinden bahsetmiyorum. CRM yöneticisini zaten müşterinin sahibi olarak görmüyorum. Onun görevi, doğru müşteriye doğru ürünün (bunun sahibi var), doğru kanaldan (çoğunlukla her bir kanalın da sahibi vardır), doğru zamanda teklif edilmesini sağlamaktır.

Chief Customer Officier diye uydurma bulduğum unvandan da bahsetmiyorum.

Müşterinin sahibi dediğim zaman, o müşteriye / müşteri grubuna hangi teklifin gidip gitmeyeceğine karar veren kişiden söz ediyorum. Bu işi ürün yöneticilerine bıraktığınızda müşterilere sürekli yanlış kampanyalar, yanlış teklifler [1] , [2] , [3] veya çelişik mesajlar gider. Ürün yöneticileri, üründeki sayısal artış ve yıl sonu hedefleri için altın yumurtlayan müşteriyi kurban edebilirler.

Adına ister segment yöneticisi deyin, ister müşteri grubu bilmemnesi deyin… Her bir kampanya öncesinde, bu hedef kitleye bu teklif sunulsun mu diye onay veren kişi, ürünün satışını değil müşterinin yaşam boyu değerini düşünen kişi değilse, müşteri odaklı olamazsınız.

🙂

03 Mayıs 2012 Perşembe

Uzmanlık / tutarlılık

Uzmanlığın tanımını yazmaya çalıştım. Tanımlamak çok önemlidir. Ama nasıl uzman olunacağı bence daha da önemli.

Uzmanlığa giden yol farklı bir düşünme sistemi gerektiriyor. Nasıl bir düşünme sistemi derseniz… Önce tutarlı düşünmeyi öğrenmek gerek. Bu da tanımları ve kavramları içselleştirmekten geçiyor. (Dikkat: Öğrenmek demiyorum, içselleştirmek diyorum)

😉

İnternet’in herşeyi değiştirdiğini, hızlandırdığını söylüyoruz.

Şirketlerdeki yönetim kavramlarının değiştiğini anlatıp “artık bir kişi sadece bir kişiden emir alır önermesi yanlış oluyor” diye yazdığım zaman, özellikle gençler itiraz ediyor. Çoğunluğu hiç iş tecrübesi yaşamamış.  İnternet’in iş hayatına yansıması hakkında da tek bir dakika bile düşünmemiş. Ama yüzeysel bilgisine uymadığı için itiraz ediyor.

Hızlı değişimi savunurken, Facebook ve Google’un hiç silinmeyeceğini de arkasında söyleyebiliyor. Oysa üç yıl önce herkes “Second Life” ile tüm zamanını geçirirken bugün esamesi okunmuyor. “Madem herşey hızlı değişiyor, nasıl olur da bir şirket  hiç silinmez“diye düşünmemiş bile. Onu da geçtim. Bu şirketlerin hemen silinmemek ve daha uzun yaşamak için ne yöne değişeceği konusunda biraz beynini çalıştırmış olsa, yine gam yemeyeceğim.

Örnekleri artırmayacağım. Hızlı değişim onu yüzeysel bilgiye itiyor. O da bunu evrensel doğru sanıyor. Tutarsızlığın farkında bile değil.

🙁

Tutarlı olunacak ki, soru soranlar “iyi de…  hem öyle diyorsun, hem de ona aykırı böyle diyorsun” demesinler.  Arkasından “iki söylediği birbirini tutmuyor” diye konuşmasınlar.

Ne de olsa, uzmanlığın başkaları tarafından da kabul görmesi gerek. Kendi kendine uzman olunmuyor.

😛