Kapılara sığamamak
ABD’de çalışıyordu. “Tersine beyin göçü” sloganı vardı. Türkiye’ye çağırıldı. “Prens”lerden biri olarak geldi. Kendi sektörünün en büyük kamu kuruluşunun başına geçti.
Benimle ilk dolaylı ilişkisi yeğeni sayesinde oldu. (Bu yeğenin hatalarını [1] ve [2] ve [3] yazdım. Okuyun, inanmakta zorluk çekersiniz ama eğlenirsiniz.) Genel Müdürümüzü arayıp “Senin pazarlama müdürün yeğenimi fırçalamış” diye konuşmuştu. Bir çok kere 🙂 ..
Kamu kuruluşunda geçen yıllardan sonra, özel bir bankada Genel Müdür oldu. Şekil şartlarına düşkünlüğü ile, örneğin ceketini iliklemeden önüne gelenleri odasından kovmasıyla “özel bankacılık tarihi”ne geçti.
Önceleri bunu anlayamamıştım. Böylesi bir bozulma nasıl gerçekleşebilirdi.
😮
Bir gün o kuruluşa bir proje için gittim. Yeni (kendisinden sonraki) Genel Müdür dört metre enindeki merdivenden – “ağır ol molla desinler” misali – hemen her basamakta dura dura çıkıyordu. Arabadan inerken sırtına paltosunu koymuşlar. Palto giyilmiş değil, pelerin misali sırtta duruyor. İki eli arkasında, palto omuzda…
O sırada merdivenden inmek zorunda olanlar iyice kenara çekiliyor, duvara yapışıyor, duvar ile özdeşleşip neredeyse kabartma insan figürü oluyorlardı. Genel Müdürün “merdiven herkese yetecek kadar geniş” diye düşünmediği, önünden kaçılmasından keyif aldığı sağına soluna bakışından belliydi.
O zaman anladım bozulmanın nedenini. Koltuk insanı esir alıyor.
🙁