Bugünlerin en önemli konularından biri sürdürülebilirlik. Bu konu, artık küresel bir konu. Yine de, “konu tüm Dünya’yı ilgilendiriyor, sadece beni değil” demememiz ve her şeyi başkalarından beklemeden elimizden geleni yapmamız da gerekiyor.
Kurumların bazıları “kendi varoluşlarının devam etmesini” aynı kavram ile anlatıyor ama onların söylediği sürdürülebilirlik değil devamlılık.
🙂
Covid-19 yaygınlaşmaya başladığında, çeşitli yasaklar ve önlemler başlamadan önce İstanbul’a 2 saat mesafede bir köye göçtük. Uzun bir süreyi orada geçirdik. Elimizden geldiğince İstanbul’a gelmeden yaşamaya çalıştık. O dönemde benim de bazı çabalarım oldu.
Dikkat: Burada yazılanlar kesinlikle bir önerme veya örnek gösterme değildir. “Şehirden gelip bağdakine akıl öğreten” biri değilim. Naçizane, bireysel çabalarımı aktarıyorum.
Tarımla uğraşanların hayatının ne kadar zor olduğunu gözlüyorum. Geçimimi tarımdan sağlamadığım için deneme yapma şansım (hatta lüksüm) var. Eğer başarılı olursam, tüm köy bundan yararlanır ve ekosisteme yarar. Başarısız olursam, sadece benden çıkar.
🙂
Önce organik atıkları bir yerde biriktirmeye ve kompost gübre yapmaya karar verdim. Bir varil alıp altını genişçe deldim. Tüm gıda artıklarını oraya döktük. Kestiğim dikenleri ve bahçedeki yabani otları da üzerine koyduğumuz için, çok fazla kokmadı ama hoş koktuğu da söylenemezdi.
Internet’ten araştırdım ve az kullanılmış bir dal öğütme makinesi buldum. Satın alıp sobada yakılmayacak kalınlıkta (3 cm’den ince) dalları öğütücüden geçirdim. Başparmak boğumu kalınlığında yongalara bölüyordu. Dallar çok inceyse, 8-10 cm uzunlukta bırakıyordu.
Köyde, sobaya uymayacak incelikte dalları yakıyorlar. Benim dal öğütmem ilk önce garip karşılandı.

Yemeklerimizden çıkan meyve kabuklarını, sebze artıklarını parçalara böldüm.

Daha önce varile döktüğümüz artıkları artık bu tahta yongası yığınının içine koyabilirdim. İlk anda manzarası pek güzel olmayabiliyor.

Yenilmeyen organik ne varsa yonga yığınına döktük.

Elbette böyle bırakmadım. Çapayla veya dirgen kullanarak atıkları tahta parçaları içine gömdüm.
Arada, tahta parçalarının üzerine toprak da döktüm. Resimlerde bazı meşe yaprakları görünüyor ama onlar yakındaki ağaçlardan dökülenler. Aslında, dal öğütmek için bile çok ince olan dalları ve dökülen yaprakları da ayrı bir (hatta iki) yere yığdım.

Resimde önde köşesi görünen yığın bir yıl önce öğütülen dallar, solda etrafı tahtalarla çevrili olan ise yapraklar ve ince dallar; arkadaki yığın bir diğer yaprak-dal yığını. Sonradan bu yığınları birleştirdim. Şimdi küçük bir tepecik oluştu. Bunları malç gibi kullanmak için topluyorum. Malç olarak serilemeyenleri ise yükseltilmiş bahçede zemine yayacağım.
Sağda, arkada ilk yükseltilmiş bahçe denemelerim var. Kısmen başarılı oldu. Daha çok okumam ve çalışmam gerek.
Resimleri sonbaharda çekmiştim. Önde açık renkli görülen tahta parçaları şimdi topraklaşmış durumda. Bildiğiniz kara toprak. İçinde pembe solucanlar cirit atıyor. Yaklaşık 4 metreküp kadar kompost gübre elde etmiş oldum. Köydeki komşularımız da tahtanın verimli toprağa dönüştüğünü gördüler. Belki artık öğütülebilir olan dalları yakmazlar. Bendeki makineyi kullanabilirler.
🙂
Elbette sadece organik gıda artıkları ile sınırlı değil. Isırgan otundan böcek kovucu şurup yapmak, yumurta kabuklarını sebze fidelerinin etrafına yaymak, sobada yanan odunların külünü eleyip kuru ve sıvı gübre için kullanmak da var. Dönüştürülebilen her şeyi tekrar kullanmaya çalışıyorum. Her ne kadar verimli toprak üretmeye çalışsam da, susuz tarıma da kafayı taktım. Onu da denemeye çalışacağım. Yukarıda vurguladığım gibi, umarım köyün ekosistemine bir katkım olur.
Sosyal mecralarda uzun süredir vurguladığım bir cümleyi burada tekrarlayayım.
Platform emperyalizminin karşısında sadece platform kooperativizmi durabilir.
😀