"Price Waterhouse" etiketli yazılar:

07 Aralık 2010 Salı

Kelimeye saygı

ODTÜ’den mezun oldum. Price Waterhouse’a girdim. Organizasyon Danışmanlığı ekibi yeni oluşturuluyordu. Çömez (junior) olarak işe alındım.

Kanadalı usta David Hill’e bağlı çalışacaktım. O dönem dünyanın en pahalı re-organizasyon danışmanlarından biriydi. Kendisine “Mr. Hill” dememize izin vermezdi, ismiyle hitap ederdik. David’in en küçük çocuğu bile benden yaşlıydı.

🙂

Price Waterhouse sonrası yıllarda uzun süre, en genç müdürlerden biri olduğum için, zaten ismimle sesleniliyordu. Zamanla yaşlandım. “Uğur bey” denilmeye başlandı.

İlk iş tecrübesi, insanın sonraki iş yaşamını belirliyor. Ben de aynısını yapmaya kalkıştım. Aklımda “David” olduğu için, “Bana ismimle seslenin” dedim.

🙂

Hata yaptığımı hemen öğrendim. Birkaç gün önce “gitmişken size de birşey getireyim mi?” diyen eleman, “fotokopiye gidiyorsan, şunu da çeksene” demeye başlıyor.

Ben David’e adıyla seslensem de saygımı eksik etmezdim. Ama eleman insana, bilgiye, tecrübeye, hatta unvana değil kelimeye saygılı…

Bana yeniden “bey” demeye başlayınca, düzeldi.

🙂

Notlar:

🙂

30 Haziran 2009 Salı

İsim ile sıfatı karıştırmak

Yıllarca yabancılar ile çalıştım. İsimleri ile seslenirsiniz.

Price Waterhouse’a girdiğimde, (o zamanlar) dünyanın en pahalı organizasyon danışmanı benim patronum idi.  (Şanslıydım. Muhteşem bir öğretmendi de…)

Adı David Owen Hill idi… Kendisine “Mister Hill” dediğim zaman düzeltirdi. “David diye seslen.” David’in 5 çocuğu vardı. En küçük çocuğu bile benden büyüktü.

Babamdan daha büyük birine ismi ile seslenmek… Öğrendiğim önemli konulardan biridir.

😛

Daha ileri yıllarda, eski arkadaşlarım Faik Açıkalın ve Ziya Alpman, patronum oldular.

İş dışında arkadaş, iş sırasında patronum olduklarını bilerek davrandım. Rol çelişkisi yaşamamaya çaba sarfettim. Onlara da yaşatmadığımı umuyorum.

😀

Denedim. Astlarıma “bana ismimle hitap edebileceklerini” söyledim. Böyle başlayınca, ast-üst ilişkisini muhabbet ile karıştırmayan, hemen ertesi gün  “enseye tokat” gitmemeyi bilen kişiler de oldu. Maalesef azınlık…

🙁

Unvanlar ile başlayınca… Sadece ağzımızda değil… Beynimizde de…

Ağız-beyin koordinasyonu… Ne yazık ki, özü sözü bir olanlarda değil de, diğerlerinde…

Garip değil mi?…

🙁

28 Haziran 2009 Pazar

Tecrübeyi yenemezsin…

Rol Çelişkisi yazısına eklediğim Friendfeed girdisinde, yaptığım hataları ve aldığım dersleri yazacağımı söylemiştim. Çağan Çağlar demiş ki: “Bekledim bekledim ama devamı gelmedi, önümüz haftasonu bir tane daha yazın ama :-)”

Önceki yazılarda epey hatamı anlatmıştım. Anlaşılan birkaç tane daha yazmalıyım 🙂 .

Ben de hafta sonuna yetiştirmek istedim. Aşağıda önemli derslerden biri var. Eğer “Giriş + Gelişme bölümlerini boş ver, doğrudan konuya girelim” diyorsanız,  😛 ile başlayan kısmı atlayıp sonra gelen 🙁 altındaki OLAY kelimesinden başlayabilirsiniz.

😛

Okuldan sonraki ilk işim sırasındaydı. Bir Dünya Bankası projesinde çömez (junior) olarak çalışıyordum. Price Waterhouse danışmanlık ekibinin bir üyesi idim.

Organizasyon danışmanlığı yapıyor, en doğru organizasyon şeklini çıkarmaya çalışıyorduk. Dünya Bankası’ndan kredi istemiş olan kamu kuruluşunun Anadolu’daki tesislerinde, önemli koltukları işgal edenler ile görüşülmesi gerekiyordu.

Sözleşme gereği, görüşmeleri “yetkin” kişiler yapacaktı. Ben daha yeni mezun olduğum için yetkin değildim. Bir üniversiteden 5 – 6 öğretim üyesi, part-time bizim ekibe katıldı.

Öğretim üyeleri part-time, ben full-time çalışan olduğum için, organizasyonları ben yapıyordum. Kim hangi koltuktaki ile görüşecek, kim nerede kalacak, nasıl dönecek, rapor formatları, vb… benim sorumluluğumdaydı.

Projenin kamu kuruluşu tarafındaki sorumlusu ise Personel Müdür Yardımcısı SA bey idi. SA bey, 60’ına yaklaşmış, artık Müdür olamayacağı belli olmuş…  Bürokraside “siz yolcusunuz, biz hancı” terimini benimsemiş bir kişi idi. Üst yönetimle arası fena değildi.

Proje ekibinde bir de Teknik Müdür vardı. Unvanı SA’dan yukarıda (Müdür) olmasına rağmen onu proje yöneticisi yapmamışlardı. (Bazen üst yönetimin istediklerini yapmıyordu. Cezalandırılmıştı…)

🙁

OLAY:

Şirketin “K” ilindeki tesisinde çalışacağız. Öğleden sonra oraya ulaştık. Akşam, tesisin yatakhanesinde kalınacak. Danışmanlar ve öğretim üyeleri için yer ayarlamasını yaptım. Tüm işlerini tamamlamanın gönül rahatlığı içinde akşam yemeğine katıldım.

Yemekten ve güzel bir sohbetten sonra yatakhaneye döndük. Anahtarlarımızı istedik. Odalarda ikişer kişi kalınacağı söylendi. “Yemekten önce tek kişi olacak şekilde ilgili şef ile birlikte ayarladığımızı” söyledim. Görevliler (iki tane müstahdem) “emir böyle” dediler.

– Amirinizi arayın.” dedim
– Bu saatte onu rahatsız edemeyiz.” dediler… (O yıllarda cep telefonu olmadığını hatırlatayım)

SA bey zaten ortada yok.

– Bu yapılan, profesyonel ahlaksızlıktır” dedim. “Önce her şey için söz veriliyor. Sonra hiçbir görevli yerinde bulunamıyor. Bizi “emir böyle” demekten başka cümlesi olmayanlarla muhatap ediyorlar”

Danışmanların ve hocaların kimisi otel aramaya gitti, kimisi ikişerli kalmayı kabul etti. Sorun geçici olarak çözüldü.

Ertesi sabah, tüm öğretim üyeleri ile aynı odadayız. Görüşme programını bildiriyorum. SA odaya girdi. Öğretim üyeleri dün yapılanı sorgulamaya kalktılar… Ama…

SA bey bana döndü ve “Dün gece bir devlet memuruna AHLAKSIZ demişsiniz” dedi.
– Devlet memuruna ahlaksız demedim, bu yapılan profesyonel ahlaksızlıktır dedim” diye düzelttim.
Ahlaksız kelimesini kullandınız mı, kullanmadınız mı?
– Dediğiniz şekilde kullanmadım.
– Ama kullanmışsınız. Hakkınızda takibat başlatacağım…

Ve odadan çıktı.

🙁

Bu sorunun nasıl aşıldığını başka bir yazıda anlatırım.

Neler öğrendim:

  • İşini yapmayı beceremeyen bazı kamu çalışanlarının elinde, mevzuatın neye yaradığını,
  • Bildiği varsayılan kişi ahlaklı olmadığı takdirde, mutlaka bahane bulabileceğini,
  • Tecrübenin ne kadar tehlikeli kullanılabileceğini,
  • Tecrübeli SA’nın tüm bilgisizliğine rağmen beni böcek gibi ezebileceğini,
  • “Tecrübe”nin farklı bir tanımını,
  • İş ahlakı olmayan kişinin “ahlaksız” sözüne daha çok alındığını…

öğrendim.

😀

Daha sonraki yıllarda çenemi tutmayı becerdiğimi söyleyemem… Ama artık başıma gelecekleri kestirebiliyordum.

😛