"raporlama" etiketli yazılar:

20 Ekim 2011 Perşembe

Webrazzi Summit 2011 – 3

Dün yapılan Webrazzi Summit 2011 notlarımı paylaşmaya başlamıştım. İlk [1] ve [2] seansı yayınladım.

🙂

Kahve arasından sonra 4 ayrı salonda toplantılar devam etti. (1) Yatırımcı sohbetleri, (2) mobil ygulamalar ve (3) Facebook toplantılarına değil, (4) pazarlama ağırlıklı salona gittim.

Yüce Zerey’in sunumunun ağırlığı “içerik = f(hikaye)” üzerineydi. Voltron ve Michael Jordan’ın “davranış şekli oluşturan, özgün hikayesi bulunan”  efsanelerinin hayatımıza nasıl girdiğini anlattı. Bugünlerde onlar gibi hayatımızı cidden etkileyen öykülerin olmadığından bahsetti.

Eminönü’nde 5000 kişi toplansak, hemen bir ekonomi oluşur. Simitçi, köfteci, su satıcısı gelir. Sosyal mecralar da öyle” dedi.

  • Bu noktayı çok önemsiyorum. 2008’de “Buraları dutluktu. Biz o zamanlardan beri buradayız. Sosyal mecraları siz pazarlamacılara yedirmeyeceğiz” diyen arkadaşlara da selam ediyorum. Hani… Ne oldu?… Çoğunuz, ya pazarlamacılara hizmet eden işlerde çalışıyorsunuz, ya da kendiniz pazarlama işlerine soyundunuz. Güneş hep oradaydı.

Sosyal mecralarda yaratılan öykülerin liquid (akıcı) ve linked (bağlantılı) olma gereğinden söz etti.

Kıvanç Tatıtuğ’un karnındaki baklava kasların öyküsünün “akıcı” olduğunu ama Kuzey-Güney dizisi ile “bağlantılı” olmadığını vurguladı. Amacın “sosyal medyada başlayan ilişkiyi dışarıda, gerçek yaşamda deneyimlemek” olduğunu belirtti.

Coca Cola’nın “Mutluluk kamyonu” etkinliğinin kısa filmini gösterdi.

Arkasından “satışa bağlanmış kampanya kurgusu” örneği olarak da Sprite’ın “Sprite kafası” kampanyasından bahsetti.

😀

Oğuz Bayram yeni medyayı ölçümlemek için hangi kriterleri kullanacağımızı anlattı.

Bugünün dijital ortamında eş zamanlı tepkinin hemen verilmesinin öneminden söz etti.

Kurumsal ölçüm kültürünün gerekliliğini, 5 – 10 arası kilit performans ölçümü olması gerektiğini, fazlasının kontrolu artırmayıp anlamayı zorlaştırdığını, her bir kriterin farklı departmanların performansını ölçümleyeceğini söyledi.

  • Doğru soru sormaktan bahsedince aklıma bir konuşmasını yayınladığım Tal Ben Shahar geldi.

Raporlama ve analiz’in 2 farklı şey olduğunu anlattı. Bu aşamada maddelerden biri de Tasarruf idi. Sosyal CRM’in çağrı merkezinde ne kadar tasarruf yapılmasını sağlayacağını belirtti.

Verilerin hep geçmişteki durumu yansıttığını, ama bizim işimizi yürütürken en azından %10’unda ileriye bakmamız gerektiğini de ekledi.

  • Son 2 paragrafta söylenenlerin bazılarına karşı çekincelerim var. Zaten kendi sunumumun açılışında onlardan bahsettim.

😀

Öğleden sonra kendi sunumum vardı.

Bize muhteşem bir Webrazzi Summit yaşattığı için Arda Kutsal’ı ve ekibini tebrik ediyorum.

01 Haziran 2011 Çarşamba

Çizimlerle iletişim

Yıllarca satış ekibi yönettim. Aşağıdaki resimler fotokopi ile en büyütüleceği kadar büyük şekilde arkamda asılıydı.

Ekiptekiler, sözleşmeyi imzalatmadan gelip de “nurlu ufuklar” muhabbeti yaptığında bu kağıdı gösterirdim.

😉

Zamanla Basri-Fatoş resimleri ile mesajlaşmayı ilerlettim. Geç gelen, masasında şunu bulurdu:


Üzerine bir de post-it yapıştırırdım.

Lütfen bu kağıdı bana teslim edin.
Elimde yeterli sayıda kopya kalmadı.

🙂

Ekipten sıkça raporlar da istiyordum. Onları çok sıkıştırdığım bir gün, kapsamlı bir raporu masamda buldum. Üzerinde şu resimler vardı.

Arkadaşlar sitemlerini böyle ilettiler.

😛

Aynı telden…

Bu yüzden o ekibi her zaman sevgi ve saygıyla anıyorum.

😉

12 Şubat 2011 Cumartesi

Piyon GMY

Dünkü yazının sonlarında, “o yolculuktan çok anı ile döndüm” demiştim. Onlardan birini anlatayım.

😀

Dün “Gitmeden önce görüşeceğim her firmanın bizdeki geçmişini, hesaplarını Muhasebe’den istedim”  diye yazdım. Seyahat listemde olmayan bir firmayı patron ısrarla ekletti. Bu çok sayıda gemi kiralayan bir İsviçre firmasıydı. Bize 10.000 dolar borçları vardı.

  • Gittiğim yerlerde önce şehrin haritasını çalışıp birbirine yakın müşterileri bulur, sonra da randevuları ona göre ayarlardım. Her konuşulanı yazmaya çaba sarfeder, iki firma ziyareti arasında bir yerde oturup, konuşmayı unutmadan notlarımı tamamlardım. Böylece bir günde 6 veya daha fazla görüşme yapabilirdim.

İsviçre firmasına gittim. Beni bir toplantı odasına aldılar. Ben otuz yaşındayım. Karşımda 40’ların epey üstünde iki kişi.

🙂

Sordular: “Daha yakınlarda üst kadrodan birçok kişinin ayrıldığını duyduk.” Ben 1 numaralı konuşmayı ezberden yapmaya başladım. “Şirketimiz Türkiye’de denizciliğin bir okulu gibidir. Daha önce de şu ve bu şirketler, tamamen bizden ayrılanlar tarafından kurulmuştu. Ama bizim büyümemiz yine de devam etti…

Firmamızın maddi durumunu da sordular. Ben de 2 numaralı repliği söylemeye başladım. “Dünya denizciliği krize girdiğinde 30 milyon dolar olan borçlarımız, şu anda 6 milyon dolar. Hem borçlarımızı ödüyoruz, hem de büyümeye devam…

Bize 40 bin dolar borcunuzu ne zaman vereceksiniz?” diye sordular.

Şaşırdım. Bendeki kayıtlara göre onların bize 10 bin dolar borcu vardı. Elimdeki kayıtları gösterdim.  “Atina’da yapılan Uluslararası Denizcilik Konferansı’nda var mıydınız?” dediler. “Evet” diye yanıtladım.

Orada firmanızın CEO’su ile şu sözleşmeyi imzaladık.” diye bazı belgeler gösterdiler.  Gerçekten CEO’nun imzası idi. Bizim firmamıza 10 bin dolar borçları vardı. Ama holdingdeki diğer şirketlerden 50 bin dolar alacaklıydılar. Sonuçta 40 bin dolar borcumuz kalıyordu.

Muhasebe kayıtlarının eksik verilmesi beni darmadağın etti. Ne söyleyeceğimi bilemedim.  Şaşırdım. Afalladım. Neyse ki karşımda oturanlar tecrübeli insanlardı. Beni teselli ettiler. “Genç profesyoneller bu tuzaklara düşebilir” dediler.

Ben yine kendime gelemedim.  “Gelin, en güzel Lozan gölü manzarası bizim terastan görülür” diye beni açık havaya çıkardılar. Hiç hatırlamıyorum ne gördüğümü. Dönüşte merdivenlerden inerken başım döndü, gözüm karardı. Düşmemek için trabzanı iki elle tutarak indim.

Özür dileyerek onlardan ayrıldım. Teselli cümleleri ile uğurladılar. Otele döndüm. Üzerimdekilerle uzandım. Saatlerce tavana baktım. Çoook sonra sakin düşünmeye başlayabildim.

🙁

İstanbul’a döndüğümde öğrendim patronun özellikle “sadece acente muhasebesi bilgisini verin” dediğini… Firmanın ne yapacağını merak etmiş, beni de piyon gibi göndermişti.

  • Not: Melih Cılga‘nın şuradaki yorumuna ne kadar uyduğunu farkettiniz mi? Sanki aynı girişimciyle çalışmış gibi…

30 yaşımdaydım. Güya Genel Müdür Yardımcısı (GMY) idim. Çalıştığım yer için en iyisini yapmaya çaba sarfediyordum.

😉

Birlikte çalıştığım tek girişimci o değildir. Bende çok örnek var.

😛