"Rixos" etiketli yazılar:

26 Eylül 2010 Pazar

Ben garson değilim

Arkadaşlarımız bizim oralara geliyorlarmış. Aradılar. Yarım saatlik bir sohbet zamanımız vardı. Hemen yakınımızdaki yerel tatlı gıda zincirlerinin birinde buluştuk.

Dükkanın iç dekorasyonunu yenilemişler. Süslü bir menu hazırlamışlar. Resimler insanın iştihasını artırıyor.

Son zamanlarda atak yaptığından bahsettik. Kimi dükkanları çok genişletmişler. Pek kurumsal kimlik kalmamış. Ama anlaşılan durumları iyi… diye konuştuk.

Yanımızdan geçen bir görevliye, “sipariş verelim mi?” diye sorduk. “Ben garson değilim” bakışı ile birlikte öyle “Bir dakika” dedi ki… Yaramaz çocuğuna “dur bir dakika” der gibi… Gitti, kasaya geçti.

Eldeki bu” dedik.

😀

Rixos’da yanınızdan geçen komi, garson, şef, hatta başka bir görevli hemen masadaki boşları alıveriyor. Hepsinden üst olan, ortamı denetlemekle görevli olan kişinin bir masaya hizmet ederken, gözleriyle garsona diğer masayı işaret ettiğini defalarca izledim.

😀

Dalaman Havaalanında bir ailenin işlettiği kafeterya var. İki cici (sanırım büyüğü 12-14, küçüğü 8-9 yaşlarında) kız çocuğunun, oradan yüzünüzde gülücükle ayrılmanız için verdiği mücadeleyi görün.

😀

Sonra da yerel gıda zincirinin bir dükkanında çalışan bu arkadaşa, hizmet sektöründe en zayıf halkanın tüm kalitenin belirleyicisi olduğunu anlatın.

😛

05 Haziran 2009 Cuma

Tatil yeri = zor karar

RIXOS yolculuğunda Sn. Eyüp Kaplan ile yaptığım sohbetleri yazmaya söz vermiştim.

Bir Avrupalı turistin tatil kararını sonlandırıp rezervasyon yapması, ortalama 29 gün sürüyormuş.

Tatil iznini alacağı zamana karar vermesi, sonra hangi ülkeye gideceği, hangi otelde kalacağı… Internet üzerinden araştırmaya başlaması ile “tamam, buraya gideceğim” demesi arasında geçen 29 gün.

Son dakikaya bırakılmayan bir karar süreci… Gidilecek ülkenin siyasi ve ekonomik koşullarından hava durumuna kadar uzanan araştırmalar…

İstisnası elbette var. Dostların, arkadaşların tavsiyeleri… Süreyi oldukça kısaltıyormuş.

Internet’in doğası gereği, tüm dünya ülkeleri size rakip. Yüz yüze gelmeden yapılan zorlu bir mücadele söz konusu.

Bu koşullar altında, çok düşük fiyat verenler dışında, doluluk sağlayan tüm turizm sektörükutluyorum.

😀

04 Haziran 2009 Perşembe

Bir daha gelmem buraya…

Burcu Tüzün, Friendfeed’de “bir otel yönetimine neler sormak isterdiniz?” diye tartışma açmış. Bir çok öneri / soru gelmiş.

Proje yönetimi ustası / hocası Savaş Şakar “Müşterilerinin % kaçı tekrar geliyor? Tekrar gelmeyenler neden gelmiyor?” diye sormuş.

Ben aksini sorardım. “Neden tekrar geliyorlar?

😛

Yolculuk yapmayı çok severim. Yeni yerler görmek cezbeder. Öylesine ki, profesyonel yaşam sırasında yurt dışına iş seyahatlerimin arkasına birkaç gün daha ekleyip… Yıllık izinden 3 – 4 gün tüketerek… Eşim ile birlikte…

Yeni ve değişik yerler… Örneğin: Dünyada gel-git’in en fazla olduğu yer… 8 saatte suyun kıyıdan 12 – 14 km uzaklaştığı bir koy. (Küçükyalı’dan Büyükada’ya yürüyerek gitmek gibi düşünün.)

Herkesin defalarca gittiği büyük şehirler değil… Dostlara anlatacak ilginçlikler, paylaşabilecek resimler…

Aynı yere bir kez daha gitmek?… Pek küçük ihtimal… Gezgin olmanın doğası böyle. Bir yere ulaşmak önemli. Yeni yerler görmek, küçük kasabanın semt pazarında karnını doyurmak… Sonra, yeni bir yer daha…

😀

RIXOS gezisinde, Web Pazarlama Müdürü Sn. Eyüp Kaplan ile uzun uzun konuşmuştuk. CRM üzerine yazıyorum ya!.. Kendisine sormuştum.

“Müşterilerin %35’i tekrar geliyormuş. Bir o kadar da tavsiye üzerine…”

😛

Şehir içi oteli olsa… İş seyahati yapsanız , aynı otele sıklıkla gitmek isteyebilirsiniz. Anlaşılır bir durum… Sadece “iyi bir uyku” vaat etseler yeter. Bir de trafik uygunluğu… Günün geri kalanında ya iştesiniz, ya da yemekte…

Ancak bir tatil otelinde?.. İnsan neden aynı yere bir kez daha gider ki?…

Bu nedenle asıl bunu sormalı… Neden tekrar geliyorlar? Farkı yaratan nedir?

😉