Sermaye, Keyif, Marka
27 Ocak’ta yayınladığım Marka, Bilim, Bilgi yazısının girişinde
demiştim.
Hakan Senbir’in yazısından sonra “bunca imparatorluklar gelip geçerken neden sadece bazılarının toprakları marka yaratmış” diye düşündüm.
Önce Interbrand’in sıralamasına göre değeri en yüksek ilk 100 markaya göz attım. (ilk 16 aşağıda)
Kendimce şöyle bir varsayım geliştirdim.
Her imparatorluk bir şekilde sermaye üretiyor. Eğer bu sermayeyi tek (kral, imparator, padişah, sultan, mutlak hakim, vb…) bir elde biriktirip, diğer herkesi KUL gibi görüyorsa, oralarda MARKA yetişmiyor.
Ortaçağ’ın karanlığından Avrupa’yı kurtaran rönesans, kralların eseri değil, krallar dışında sermayesi olan başka ailelerin bilim ve sanat insanlarını koruması ve kollamasının eseri. Beğeni için bir para ayırmanın eseri. Özetle, kulluktan sıyrılmış bir sermayenin ev, araba, yazlık, yat, vb. dışında bir beğeni geliştirmesinin eseri.
Sonuçta Coco Chanel’in 1950’lerde söylediği iddia edilen “Lüks ucuzluğun değil, bayağının karşıtıdır” cümlesine gelene kadar süre geçmiş.
😉
Bizde keyfe para harcanmıyor mu? Elbette harcanıyor. Bir seminerde, Ferrari adına katılan kişiye “ülkeler arası davranış özelliklerini” sormuştum. Şu yanıtı aldım:
– Ülkeler arasında değil ama bölgesel davranış farkları oluyor. Rusya, Türkiye, Orta Doğu ve Arap ülkelerinin davranışları birbirine benziyor. Avrupalı müşterimiz, kayıt olduktan 2 sene sonra aracına ulaşacağını biliyor ve kabul ediyor. Saydığım ülkelerdeki müşteriler ise, “parası neyse vereyim, hemen arabayı getirin” diyor.
Yakın geçmişte, yoğun trafikte başkalarının hayatını tehlikeye atarak araba kullanan kişinin öfkeyle arabadan inip “Bu BMW ulan… Buna yol vereceksin” dediği sosyal mecralarda paylaşılmıştı.
Aradaki farkı şöyle değerlendirdim. Belli bir kültür oluşmayınca, marka oluşturacak sürece saygısı yok. Markayı kullanırsa kendisine saygı duyulacağını sanıyor. Bazı Arap ve Rus zenginlerinin uluslararası markaları tümüyle satın almasının arkasında bu düşünce olabilir.
- Bu varsayımları henüz farklı konularda sınıyorum. Özellikle internet ve bilişim dönemi markalarının oluşumu, marka değerini 25 yıldan fazla süre boyunca koruyan markaların farkı olup olmadığı, vb. gibi konularla sınamadan “Tamam, doğrudur” diyemeyiz.
🙂
Kafamda bu varsayımlar uçuşurken etik, estetik, markanın oluşumu konularında epey zaman harcamış olan Selim Tuncer ustadan bu konuya bir el atmasını rica ettim. Marka bir harekettir, bir durum değil… Bir yoldur, liman değil! yazısını “Seninki Hakan’ın yazısının devamı, şu da girişi olabilir belki” diyerek hatırlattı.
Bu durumda siz sırasıyla önce Marka bir harekettir, bir durum değil… Bir yoldur, liman değil! yazısını, sonra Hakan Senbir’in “Marka: İmparatorluk, Sermaye ve Bilim Demektir!” yazısını okuyun. Sonra yukarıdaki yazıya tekrar bakın.
Uymuş mu, sizin varsayımlarınız farklı mı, destekleyici veya aksini ispatlayan bulgular var mı?…
Tartışalım ki doğruyu bulalım.