Bloglarda Pazarlama 3
Bloglarda Pazarlama’nın 2’inci yazısında dikey blogların pazarlamada kullanımı öncesindeki zorunlu hareketlerden bahsettim.
Bu yazıda birkaç örnek vereceğim. İlk olarak, yurt dışında katıldığım bir konferansda anlatılanları aktaracağım.
- Doğruluğu konusunda veri toplayamadım. Gerçek olduğunu düşünerek veya tatlı bir temenni olarak okuyabilirsiniz.
Orlando’daki Universal Studios (tıpkı Disneyland gibidir) bir Harry Potter ortamı yapmış.
Pazarlama Müdürü’ne “2 Milyon dolar bütçen var. Burayı müşteriyle doldur” demişler. O “2 Milyon çok para, birkaç yüzbin dolar yeter” demiş. Tüm iletişimi sosyal mecralar üzerinden kurgulamış. (Ne de olsa hedef kitlesinin yaş ortalaması düşük.)
İlgili sitelere reklam vermeden önce, dünyaca bilinen Harry Potter blogger’larından 10 – 12 tanesini davet etmiş. Halkın ziyaretine açılmadan birkaç gün önce, onlar için özel bir gün tertiplemiş. Harry Potter pavyonunu sadece onlara açmışlar. (Bir cins Beta Sürümü gibi.) İşin tasarımından gerçekleştirilmesine kadar geçen sürede yapılanları, arka planını, makineleri, vs. onlara göstermişler. Mühendislerle, tasarımcılarla tanıştırmışlar.
Açılma zamanında hedef kitlenin sıkça ziyaret ettiği sitelerde reklam banner’ları ve diğer pazarlama faaliyetleri de unutulmamış.
Sadece birkaç ay içinde, tüm maliyeti çıkarıp kâra geçmişler.
- Dediğim gibi, öykü sonradan uydurma da olabilir. Ben bir konferansda dinlemiştim.
🙂
Ama uydurma olmadığını bildiğim bir öykü daha var.
ABD’ye bir Sanal Oyunlar Konferansı için gittiğimde tanıştığım kişiler bazı isimlerden bahsediyorlardı. Yine sayıları 10 civarında olan sanal oyun bloggerları. “Bunların 4 – 5 tanesi bir oyun için sıkıcı, işe yaramaz, göz yoruyor, takılıyor, şu oyunun basit kopyası, zevksiz, vb. yazarsa o oyun kesinlikle oynanmıyor” demişlerdi.
- Bu isimlerden 2 tanesiyle de tanıştım.
😉
Benzer şekilde, ABD’de bilgisayar dünyasında özel içerik veya test ürünü verilecek kanaat önderi olarak 60 civarında kişiden söz ediliyor. (Uluslararası dijital ajans ağlarının Türkiye temsilcilerinden aldım bu bilgiyi.)
Onları izleyen yüzbinlerce kişinin satın alma kararını etkiliyorlar. Sektör de onları biliyor. Sırtında yumurta küfesi olmayan, ürününe güvenen onlara ürün gönderiyor. Deneme sonuçlarını herkesle birlikte blogdan öğreniyorlar.
😉
Bu nedenle önceki yazılarda her blogger’ı aynı zannetmenin pazarlama açısından yanlış olduğunu vurguladım.
Sektörel bazda kiminle nasıl iletişim kurulacağı, kime özel içerik sağlanacağı, kime ürün testleri yaptırılacağı, kimin hangi etkinliğe davet edileceği önemli konudur. Bilgi çağında, müşterilere tarafsız ve doğru bilgi aktaranlar elbette diğerlerinden daha değerlidirler. (Parasal olarak değil, bilgi kaynağı olarak.)
Bu işi düzgün yapan şirketler, “ben de blogger’ım, bana hediye yok mu?” sözüne aldırmazlar.
Resim şuradan alıntıdır.