"sponsor" etiketli yazılar:

11 Şubat 2015 Çarşamba

Ulan İstanbul ve Pazarlama

Dün bir grup genç pazarlamacı ile beraberdim. “Ulan İstanbul” dizisinin artık sadece internette izleneceği gündeme geldi.

Yerli dizilerden o kadar uzağım ki… Birkaç tane, her bir parçası 30 dakikayı geçmeyen ve hemen her seferinde yeni konusu olan (CSI, Major Crimes, vb.) yabancı dizi haricinde dizi de seyretmiyorum. Yerli yapımlardan sadece Bir Kadın, Bir Erkek’i izlerdim. Onun da içine edildi.

Sonuçta hiç seyretmediğim bir dizi için tartışmaya katıldım. Pazarlama açısından olaya bakmayı, dizinin yapımcılarını bu karara iten gerekçeleri tartışmayı önerdim.

Dizilerde dijital devri. 'Ulan İstanbul', sadece internette izlenir mi?

Böyle bir tartışma (bence) iki aşamadan oluşmalıdır.

1 – Gerçekler.
2 – Yapımcının varsayımları

Dizi izlemediğim ve dizilere ilişkin yayınları okumadığım için bana söylenen gerçekleri sıralıyorum:

  • Dizi yeterli izleme oranına ulaşamadığı için yayından kaldırılıyormuş.
  • Bir dizinin yayına devam etmesi izleme oranına (dolayısıyla elde ettiği reklam gelirine) bağlı.
  • Diziyi gençler izliyormuş. (Internet yatkınlığı açısından önemli)
  • Dizi C ve D SES grupları değil, daha üst gruplar tarafından beğeniliyormuş. (Ödeme davranışı açısından önemli)

Biraz da dolaylı etkileyen gerçekleri tartışabiliriz.

  • Futbol yayınlarını ve yabancı dizileri bedava yayınlayan çok sayıda yasadışı site var.
  • Buna rağmen futbol yayını üyesi veya belli filmleri ve dizileri parayla indiren onbinlerce kişi de var.

Bu GERÇEKLER ışığında, yapımcının varsayımları neler olmalı diye üsteledim. Burada önemli olan şudur. Varsayımlar, hayal değildir. Mutlaka gerçeklere dayanmaları gerekir. Gerçeklere dayanmayan kavramlara varsayım denemez.

Varsayımlar neler olabilir:

Diziyi izleyenler o kadar beğeniyor ki, her seferinde 2 lira öderler” diye temel bir varsayım olması için, bunu destekleyen alt varsayımlar olması gerekir. Örneğin:

  • Diziyi izleyenlerin belli bir gelir düzeyinde olması gerek. (Yukarıdaki gerçekle uyumlu)
  • Diziyi izleyenlerin 2 lira için yan yollara sapmayacağı varsayılıyor. (Hep birlikte görüp ahlak düzeyini öğreneceğiz.)
  • Dizi izlenmeyince zaten ortadan kalkacaktı. Deneyerek pek bir kayıp olmayacağı düşünülmüştür.
  • Internet’ten gösterim konusunda da yeterli sponsor bulunabileceği düşünülmüştür.
  • Elde edilecek reklam / banner tıklama fiyatının yüksek olacağı varsayılmıştır.
  • Oyunlara para ödeyen çok sayıda kişi var. Buna da ödeyebilirler diye umutlanılmıştır.
  • Internet’ten paralı izleme tutarsa, kablolu TV yayınlarının ücretli kanallarında yer alması planlanabilir.

Bizim aklımıza gelenler bunlar. Elbette başka varsayımlar ve gerçekler de vardır.

😀

Çeşitli bloglarda, futbol maçları için bile bir çok yasadışı site naklen yayın yaparken, dizinin yapımcılarının bu kararının hayal olduğu yazıldı.

Büyüyünce pazarlamacı olmayı düşünen birinin düşünce ve davranışının farklı olması gerektiğini savunurum.

Önce gerçekler gözden geçirilmeli. Sonra da “bu gerçekler ışığında yapımcının varsayımları neler olabilir” diye düşünülmeli. Başkasının (rakiplerin ve müşterilerin) yerine kendini koymak, ancak böyle mümkün olur.

21 Mayıs 2013 Salı

Toplantı adabı

Yurt içinde ve dışında beğendiğim veya etkilendiğim toplantı, panel ve konferansların ortak yönlerini derlemeye çalıştım.

Şöyle:

Tam saatinde başlanıyor. Özellikle ABD’de oldukça erken başlıyorlar. Eğer 08:00 ‘de başlayacak denilmişse, 08:01 olmadan başlanıyor. Bazıları kahvaltıdan dönmemiş olabilir; bir kısmı dışarıda sohbettedir; sigaraya çıkanlar saati unutmuşlardır… Farketmiyor. Zamanı gelince başlıyorlar. Diğerleri sonra gelip oturuyor.

  • Bizde ise, sanki daha önce hiç sabah trafiği yaşanmamış gibi “bu saatlerde trafik yoğundur”, “kötü hava nedeniyle gelemediler” gibi bahaneleri, konferansı düzenleyenler üretiyor.

Katılımcıların para ödedikleri konferanslarda, konuşmacılar şirketlerini dakikalarca övmüyorlar. Yakın geçmişte E-Bay’i, Forrester’ı, ComScore’u, Etsy’yi, ve birçok dünya çapında meşhur kurumun sunumlarını dinledim. Sponsor bile olsalar şirketlerini dakikalarca anlatmadılar. Bir-iki dakika sadece…

  • Bizdeki durumu şu [1] ve [2] yazılarda anlatmaya çalıştım. Sponsor oldukları toplantılarda, izleyicilere yararlı tek cümle söylemeden, “parayı veren düdüğü çalar” deyip başımızı şişiriyorlar.

Konuşmacılar gerçek deneyimleri veya önemli bilgileri paylaşıyorlar. Hemen her dakikasını not almak istiyor insan. Dijital konulara biraz uzaksanız, ama artık şirketinizin dijital dünyada var olması gerektiğini düşünüyorsanız… Yeni öğrendiğiniz için her dakikası size değerli gibi geliyor. Deneyimli katılımcılar bile konuşmacılardan çok şey öğrenebiliyor  [3] , [4] , [5] , [6]

  • Biz de, aynı konuşmacıların aynı konuları tekrarlamalarından veya son sosyal medya kampanyasından başka bir şeyi anlatMAmalarından sıkılıyoruz.

Bir yandan dinlerken, diğer yandan yüzlerce tweet atılmıyor. Yine herkesin PC veya tableti önünde. Bazıları bu cihazlarda not tutuyorlar. Zamanlarını paylaşma ve teşhir için değil, öğrenmek ve yararlanmak için kullanıyorlar.

  • Orada bulunmayı övünç vesilesi yapmak değil, bilgiye doğrudan ulaşmak için kullanıyorlar. Bazı toplantılarda hashtag bile bildirilmiyor.

Konuşmacıya soru yöneltme kısmı başladığında, ilk birkaç saniye içinde dinleyicilerden soru gelmezse, toplantıyı düzenleyen ekipten birileri gerçekten güzel bir soruyla buzları kırıyor. Bilirsiniz, ilk sorudan sonrası geliyor. Yine de eğer duraklama olursa, yine önceden iyi hazırlanmış birkaç sorunun sırada olduğunu anlıyorsunuz.

  • Bizde soru – cevap bölümü neredeyse toplantıyı düzenleyenlere angarya gibi geliyor. Çoğunlukla da konuşmacıyı dinlemediği belli olan birisi içini döküyor. 

Boş bulunan yere oturuluyor. Kimse “yer tutmuştum” demiyor. Çantasına, ceketine, paltosuna yer ayıran kişileri toplantıyı düzenleyenler uyarıyor.

Giriş ücretlerinin yüksek olduğu toplantıların çoğunda naklen yayın yapılmıyor. Hatta bazılarında resim çekmek bile yasak.

  •  Bilginin yayılması açısından, yayın yapmamanın doğru olduğunu söylemiyorum. Zaten çoğunlukla sonradan yayınlıyorlar. Anında yayın yapmayarak, katılımcılar için bir fark da yaratıyorlar.

😉

Bunların hepsi harfiyen uygulanmalı demiyorum. Ama en azından (sonuncusu dışında) bazıları uygulansa daha iyi olmaz mıydı?

 

18 Ocak 2013 Cuma

Danışman mantığı

Banka’da kredi süreçlerini iyileştirecektik. Dünyaca ünlü danışmanlık şirketlerinden biriyle anlaşıldı.

Başlangıçta projenin sponsoru bendim. Mevcut süreçleri inceleyecek ve bize müşteri odaklı kredi süreçleri hazırlayacaklardı. Çalışmalar başladı. Kavramlarımız anlatıldı. Müşteri odaklı kredi alt-yapısı oluşturmak için gerekenler tartışıldı.

Bu sırada yönetim değişti. Bazı kredi ürünleri, başka birinin sorumluluğuna verildi. Onu proje sponsoru yaptılar.

Bir müşterinin tüm ürünleri değil de birkaç ürününden sorumlu olduğu için, farklı bakış açısı vardı.  Danışmanlarla konuşmuş. Proje, müşteri odaklı olmaktan çıkarıldı ve ürün odaklı yapılıverdi. Mevcut alt-yapımızdan bile geri olan bir dizi öneriyle geldiler.

Sordum: “Şurada daha bir hafta önce müşteri odaklı yapıyı savunuyordunuz. Ne kadar çabuk değiştiniz?”

“Proje sponsoru öyle istedi. Performansımızı o değerlendirecek, hak ediş belgesini o imzalayacak” dediler. Doğrusunun ne olduğunun hiç önemi yoktu. Bu çalışmanın bankaya zerre yarar sağlamayacağını onlar da biliyordu.

😉

Sizin fikrinizi sizden iyi savunacak danışmanlık firması arıyorsanız, adını verebilirim. Biraz pahalı ama, değer. “Elimde, koskoca bilmemne danışmanlık firmasından onaylı belge var.” diye ortalıkta gezinebilirsiniz.

Uzun vadede sonucu iyi olmaz, şirket para ve zaman kaybeder ama kime ne? Belki o sırada siz terfi edersiniz, veya şirketi satarsınız veya çıkar gidersiniz. Kim öle, kim kala… Belli mi olur?

😛