"spor" etiketli yazılar:

13 Mart 2012 Salı

Bizim zamanımızda

Bugün bir sohbette anlattım. “Hayal gibi” dediler.

🙂

15 – 20 yaş arasındayken, Fenerbahçe – Galatasaray maçına tüm mahalle birlikte gider, takım ayırt etmeksizin bir arada otururduk. Hangi takım gol atarsa, diğer takımın taraftarları yanaklarından öpülürdü. “Ulan öpmekten yorulduk beeeaaa” diye takılırdık.

Latif kızdırmanın ötesine gidilmez, “şöyle şeeettik” denilmez, diyen olursa kendi taraftarı arasında bile hoş görülmezdi. Ustalık, kelimeleri iyi kullanarak rakip taraftarın hemen yanıt veremeyeceği mizahı yakalamaktı. “Az önce şunu söyledim. Var ya… Lamba tutulmuş tavşan gibi baktılar, ama gıkları çıkamadı” diye böbürlenirdik. “İyiymiş bu!.. Ben de gidip Necati’ye takılayım” diye ağızdan ağıza gezerdi, keskin şakalar.

Hangisi yabancı takımla oynarsa, milli takım gibi desteklenirdi rakipler bile…

😉

Can Bartu‘yu, Metin Oktay‘ı, Yusuf Tunaoğlu‘yu  seyrettim. Gol atınca garip ve taşkın hareketler yapılmaz, sadece kucaklaşılır ve orta sahaya gidilirdi.

Can Bartu daha da sakin davranırdı. Golü attıktan sonra aut çizgisinden çıktığını, koşu kulvarından son derece sakin bir şekilde yürüdüğünü ve – maç zaten çoktan başlamış olduğu için –  hakemden izin alarak sahaya döndüğünü gördüm. (Zaten İtalya’da oynadıktan sonra Sinyor lakabını almıştı.)

Metin Oktay ilk sarı kartı gördüğünde üzüntüden perişan oldu. Hakeme yalvardı, ağladı… Dikkat edin, kırmızı değil, sarı kart… Temiz siciline leke sürüldüğünü düşünüyordu.

😀

Bugün bir sohbette bunları anlattım. Az önce de Değişen Zamanlar başlıklı yazıyı okudum. Üst üste geldi. Yorumlara yazdım, burada da söyleyeyim.

Gün gelecek, giderek daha az bahsedecek “bizim zamanlarımız”dan… Hayal gibi gelecek, kendisine bile…

🙁

Şu da var… Şimdi bile, taraftarlığın dozunu ağzına bulaştıranla akşam aynı masada oturmaktan, kadehi vurmaktan hoşlanmayız.

😉

13 Eylül 2011 Salı

Gerçekçi bakış 2

“Ben demiştim” demeyi severim. Bu sefer maalesef keyifle söyleyemiyorum.

🙁

Sabah saatlerinde NTV Spor’da Basketbol Milli Takım oyuncularının demeçlerini gördüm.

Hidayet Türkoğlu: “Ne yapalım, bu bir spor… Bu takım gerçekten daha iyi yerleri hak ediyor. Bazı nedenlerden ve şansımızın da yanında olmaması eve erken dönmemizi sağladı…. hücumda son atışları sayıya dönüştüremediğimiz için buradayız.

Kerem Tunçeri: “İyi mücadele ettiğimizi düşünüyorum. Bir-iki kişi formda belki formda olsa bu sonuçlar olmayacaktı ama bütün takım formsuzduk, hücum açısından… Çok çok düşük yüzde ile mücadele ettik, bunun yanı sıra faul atışlarımızdan da yararlanamadık. Böyle büyük maçlar, böyle kolay hataları ve kaçan serbest atışları kaldırmıyor” … “İlk iki maçımız kolay maçtı zaten. İlerleyen maçlarda istediğimiz hiçbir hücum organizasyonunu gerçekleştiremedik. Herkes canla başla savunma yaptı ve rakiplerimizi 60 sayıda tuttuk… Kaybettiğimiz maçları da son dakikalarda kaybettik.

Sinan Güler: “.. Maçlarda elimizden gelen mücadeleyi verdik ve maçları da son toplarda kaybettikHücumda tutuk oynadık, yine hücumda istediğimiz sinerjiyi yakalayamadık. Bunun en büyük etkileriden birisi de kesinlikle şut yüzdemizdir. Tempolu basketbol oynamadık. Savunmada istediğimiz şeyleri yapıyorduk ama onlardan daha çok sayı atmayı başaramadık”

Ömer Aşık: “İyi mücadele ettik ama istediğimiz oyunu oynamadık. Kaybedilen maçları, son toplarda kaybettik. Böyle olmasını biz de istemezdik. Son maçtaki, son top girse mücadelemize devam ediyorduk.

Ersan İlyasova: “Zor gruba düştük ama şansımız da yanımızdaydı, çünkü Büyük Britanya’nın galibiyetiyle biz de ikinci tura çıktık. Fakat  ikinci turda iyi basketbol oynayamadık ve galibiyet alamadık.”

🙁

Bir de şu 10 Haziran 2011 tarihli yazıma bakın.

😉

Şimdi yukarıdaki demeçleri bir kez daha okuyun.

Sizce yakın gelecekte Basketbol Milli Takımı başka başarıları kovalayacak mı? Sizce kimler gelecekte daha başarılı olacak?

😛

02 Eylül 2011 Cuma

Rakibi küçümsemek

Futboldan anlamam, ama spordan anlarım. 44 yıldan beri spor yapmaya çalışıyorum. Bazı spor yazılarımı okumuşsunuzdur. [1], [2], [3], [4], [5], [6] Spor olayına da genel geçer noktalardan değil, farklı bakarım. Fanatizmden hiç hazzetmem [7], [8].

😉

Bu geceki maçtan önce bazı yorumcuları dinledim. İçlerinden biri “Kazakistan futbolu hakkında bilgim yok. Zaten Dünya futboluyla ilgilenen birinin Kazakistan fotboluyla ilgilenmesi mümkün değil” gibi bir cümle söyledi. Arkasından futbolcularla yapılan röportajlar yayınlandı. Bir küçümseme, bir aşağılama…

Kazakistan Teknik Direktörü ise “Kendileri için zor maç olduğunu bildiklerini, ellerinden geleni yapacaklarını, rakip takımı oynatmamak için değil, iyi futbol oynamak için sahaya çıkacaklarını” söyledi.

Maçın başlamasına 3 – 4 saat kala, çok zor geçeceğini söyledim.

🙁

Neye benzettiğimi de söyleyeyim.

Büyük şirketlerde rakiplerini küçümsemek, kurumsal kültürün bir parçası durumuna gelir. Kendilerine yakın bir-iki firmayı izlerler. Diğerlerini yok sayarlar.

Oysa piyasaya yeni giren küçük firmalar, niş pazarlarda iş yapmaya başladıklarında diğer küçüklerden değil en büyüklerin payından tırtıklarlar.

O kendine güven, küçük rakipleri adam yerine koymama ve aşağılama gerçeğin görülmesine engel olur.

  • Burada itiraf edeyim. Pazarpayı %40 küsür olan bir firmadan ayrılıp, pazarpayı binde 5’den küçük bir şirketin pazarlamasını yönetmeye gitmeseydim, özgeçmişimde yazılı yeniliklerin hiçbiri olmayabilirdi.

Kurumsal olduğunu sananlar yeniliklerle ilgilenmiyorlar, hatta küçümsüyorlar.

😉

Bugünün 3 – 4 tane dev firmasının, burnu büyüklüğü kurumsal kültür haline getirmesi nedeniyle, yakın geleceklerinin çok kötü olacağını iddia ediyorum. Bu kendini beğenmişlik hataların görülmesini engelliyor.

Sonra da gerçekle yüzleşince maçlar zor geçiyor.

😉

Önemli not: Sevgili Haluk Mesçi ağabeyimizin vurguladığı gibi, doğrusu “kurumsallaşmak” değil, “kurumlaşmak”tır. Yukarıda bilerek kurumsal kelimesi kullanılmıştır.

😛