Bizim zamanımızda
Bugün bir sohbette anlattım. “Hayal gibi” dediler.
🙂
15 – 20 yaş arasındayken, Fenerbahçe – Galatasaray maçına tüm mahalle birlikte gider, takım ayırt etmeksizin bir arada otururduk. Hangi takım gol atarsa, diğer takımın taraftarları yanaklarından öpülürdü. “Ulan öpmekten yorulduk beeeaaa” diye takılırdık.
Latif kızdırmanın ötesine gidilmez, “şöyle şeeettik” denilmez, diyen olursa kendi taraftarı arasında bile hoş görülmezdi. Ustalık, kelimeleri iyi kullanarak rakip taraftarın hemen yanıt veremeyeceği mizahı yakalamaktı. “Az önce şunu söyledim. Var ya… Lamba tutulmuş tavşan gibi baktılar, ama gıkları çıkamadı” diye böbürlenirdik. “İyiymiş bu!.. Ben de gidip Necati’ye takılayım” diye ağızdan ağıza gezerdi, keskin şakalar.
Hangisi yabancı takımla oynarsa, milli takım gibi desteklenirdi rakipler bile…
😉
Can Bartu‘yu, Metin Oktay‘ı, Yusuf Tunaoğlu‘yu seyrettim. Gol atınca garip ve taşkın hareketler yapılmaz, sadece kucaklaşılır ve orta sahaya gidilirdi.
Can Bartu daha da sakin davranırdı. Golü attıktan sonra aut çizgisinden çıktığını, koşu kulvarından son derece sakin bir şekilde yürüdüğünü ve – maç zaten çoktan başlamış olduğu için – hakemden izin alarak sahaya döndüğünü gördüm. (Zaten İtalya’da oynadıktan sonra Sinyor lakabını almıştı.)
Metin Oktay ilk sarı kartı gördüğünde üzüntüden perişan oldu. Hakeme yalvardı, ağladı… Dikkat edin, kırmızı değil, sarı kart… Temiz siciline leke sürüldüğünü düşünüyordu.
😀
Bugün bir sohbette bunları anlattım. Az önce de Değişen Zamanlar başlıklı yazıyı okudum. Üst üste geldi. Yorumlara yazdım, burada da söyleyeyim.
Gün gelecek, giderek daha az bahsedecek “bizim zamanlarımız”dan… Hayal gibi gelecek, kendisine bile…
🙁
Şu da var… Şimdi bile, taraftarlığın dozunu ağzına bulaştıranla akşam aynı masada oturmaktan, kadehi vurmaktan hoşlanmayız.
😉