"takım" etiketli yazılar:

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Penaltı noktası

Bu bir futbol yazısı değildir. Futboldan anlamam.

Hangi takımı tutarlarsa tutsunlar, aşırı taraftar olanları garipserim. Eğlence sektörünün bir ürünü için bunca kıyamet koparılmasının toplumsal ve siyasi nedenleri daha çok ilgimi çeker.

Maç seyretmeye düşkün değilim. Hasbelkader özetleri izlersem, gollerde pas verenin ne kadar bilinçli yaptığını ve gol atanın topa vurduğu noktaya nasıl geldiğini seyrederim. Akıl ve beceri varsa güzeldir, tesadüfen gol olmuşsa umursamam.

😉

Bugünlerde dolaşan bir dedikodu ilgimi çekti.

Başarılarla dolu bir geçmiş olabilir. Ekip oluşturmada efsane diye anılabilir. Başarısızlıklarda ekibe sahip çıkmak, “benim hatam” demek önemlidir. Ama yetmez.

Yönetim, sürekli kendini geliştirmeyi, ilerlemeyi, hatalardan ders almayı, doğru çözümleri arayıp bulmayı gerektirir. Yöneticinin “Ben ders almam, ders veririm” diye düşünmeye başladığı an, düşüşe geçeceğine inanırım. Düzgün feed-back alamayan yönetici, başarısızlığa mahkumdur.

Umarım, inanarak değil, sadece gazetelere malzeme olsun diye söylenmiştir.

😛

24 Ağustos 2010 Salı

Odak sorunu

ODTÜ‘de Spor Şenliği zamanlarındaydı. Oluşturduğumuz bir takım ile basketbol turnuvasına katıldık.

Maçlardan birinde, Yüksel isimli arkadaşı tutmakla görevlendirildim. “Sayı attırma” denildi bana.

🙂

Maç sona erdiğinde sadece bir tek basket atmıştı. Ama biz farklı yenildik. Arkadaşlar benim oyuna katılamadığımı söyledi.

Verilen görevin maçı kazanmak için bir araç olduğunu unutup, tek amaç haline getirmiştim.

Yüksel’e sayı attırmamak o kadar aklımdaydı ki, hücum zamanında bile beynimi meşgul ediyordu. Hücuma odaklanamayınca, eksik takım gibi oynadık. Haliyle yenildik.

🙁

Bundan ders aldım. Asıl hedefi görmeden “görevim bu” diye direnenler, çoğunlukla takımın mağlubiyetine neden olur.

😀

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Futbol ve mesleğe saygı

Yıllar oldu… Daha 10’lu yaşlarımdaydım.

Beckenbauer Alman Milli Takımı’nda oynuyordu. Hatırladığım kadarı ile “libero” deyimi, onunla başladı.  Hatta “Eğer takımda bir Beckenbauer yoksa, boş yere libero oynatmayın” gibi yorumlar da yapılırdı.

Rakip oyuncular onu çalımlamaya niyetlendiklerinde, top her nasılsa Beckenbauer’in ayağında kalıyordu. Hani, tereyağdan kıl çeker gibi derler ya… Öylesine…

Rakip oyuncu daha ne olduğunu anlamadan Beckenbauer yeni bir atak başlatıveriyordu.

😛

O yıllarda gazetede okuduğum bir yazı, hep aklımda kaldı.

Beckenbauer’e başarısının sırrı soruluyor.

Rakip oyuncuları filme çektirip izlediği öğreniliyor. Şimdiki gibi küçük el kameralarının olmadığı bir dönem. CD’yi takıp TV ekranından da seyredilmiyor… Birilerini tutup rakip oyuncuyu filme çektireceksin. Evinde film seyretmek için  makaralı bir makinen ve perden de olmalı… Öylesine külfetli bir iş aslında…

😛

Futbol ile hemen hiç ilgim yok. Bu yazının aklımda kalmasının nedeni, Beckenbauer’in mesleğine olan saygısı… Profesyonellik anlayışı… Olağanüstü yeteneğine güvenmemesi… Üzerine daha fazla çalışması… Hep daha iyiye yönelmesi…

Dünya futbol tarihine geçmiş başarıların tesadüf olmadığının da en büyük örneği… Herkese örnek olmalı…

😀