"Tunç Kılınç" etiketli yazılar:

06 Nisan 2009 Pazartesi

Bedava yolculuk

Rixos Otelleri’nin davet ettiği blog yazarlarından biri olarak Rixos Premium Belek’te, 4 gün tatil taptım.

Friendfeed’de yer yerinden oynadı. Kendi cebinden finanse etmeden yolculuk yapmanın sırlarını yazmaya karar verdim. Ne de olsa, Rixos Premium Belek yolculuğu, benim cebimden ödeme yapmadığım ilk yolculuğum değil.  Birçok kere, 4 ve 5 yıldızlı otellerde, tatil köylerinde kaldım.

Kendim finanse etmeden daha önce nerelere gittim… Yurt dışında:

  • Atina (Yunanistan), Cagliari (Sicilya – İtalya), Brüksel (Belçika), Amsterdam ve Rotterdam (Hollanda),  Londra (İngilere), Edinburg (İskoçya), Lizbon (Portekiz), Madrid (İspanya) Paris, Nice ve Paris yakınlarında bir şato (Fransa), Monte Carlo (Monaco), Santa Cruz ve Orlando (ABD). Bazılarına çok kereler gittim üstelik.

Yurt içinde:

  • Hatırlayamadığım kadar çok. Aklımda kalan çok yıldızlılar… Robinson Maris, Letonya – Fethiye, Çeşme Sheraton…

Bunca seyahati cebimden ödemeden nasıl yaptım:

  • İş yolculukları
  • Şirket toplantıları
  • Eğitim, seminer ve konferanslar
  • Sponsorlu faaliyetler
  • Satıcı şirketlerin davetleri

İlk üç madde zaten orta ve üst yönetim kademelerinde olağan. Öncelikle profesyonel olmak gerekir. Profesyonel… (O seviyeye ulaşmanın bazı kurallarını ben onlarca yazıda belirttim. Tunç Kılınç’ın da değerli bir yazısı size yardımcı olabilir.)

Gelelim son 2 maddeye… Sponsorlu faaliyetler ve Satıcı şirketlerin davetleri… Birçok kişi böyle davetler alabilir. Ama, bunlara gidip gitmeyeceğinize patronunuz karar verir. Patronunuzun onaylaması için, sizin karar verme yapınıza ve ahlakınıza güvenmesi gerekir. Ne de olsa, onun sorumluluğu altındasınız. Patron, kimilerine gelen davetleri kabul etmez, kimilerini de çoğunlukla onaylar. Ben hep ikinci grupta idim.

Özetlersek, bedava yolculuk yapmanın en önemli kuralı neymiş: bilgi birikimiyle ve ahlakı ile iyi bir profesyonel olmakmış.

Bunca açıklamadan sonra, şunu da eklemek isterim. Rixos Premium Belek’e gittiğimiz için olumlu veya olumsuz yorum yapan arkadaşlar hakkında görüşlerimi de yazdım.

Derler ya, “yediğin içtiğin senin olsun…”  Rixos’da kaldığım süre içinde, Web Pazarlama Müdürü Sayın Eyüp Kaplan ile birçok sohbet yaptık. Onları da yeri geldikçe yayımlayacağım.

Bir atasözü ile noktalayayım: “Başkasını nasıl bilirsin?” diye sormuşlar; “kendim gibi” diye yanıtlamış…

😛

20 Mart 2009 Cuma

Artist oldum

Üç genç arkadaş. E-Tohum toplantılarında tanıştık. Muhittin, Caner, Emre…

Bir çok gruptan farklı olarak, para değil bilgi yardımı istiyorlardı. Daha ilk baştan olumlu bakmamın nedeni de bu… Farklılıkları severim. Ukalalık etmeye de bayılırım.

Arkadaşlar iki kısa film çektiler.

Birinde CRM üzerine konuştuk. (Bunu daha önce yazmıştım) Açılış sorusu “CRM nedir diye sormayacağız. CRM ne değildir?” idi. Soruyu çok beğendim. Final sınavında öğrencilere sormaz mıyım? Sorarım.  🙂

Sonra da Proje Yönetimi üzerinde lafladık. Proje Yönetimi hocası Savaş Şakar‘dan biraz rol çalmış oldum. Umarım çok aykırı şeyler söylememişimdir.

Gerçi Tunç Kılınç‘ın bir filminde yan rollerde oynamıştım. Ama bu sefer, baş rolde oynadım.

Konu mühendis sohbetleri… Ama mühendis de değilim… Daha da keyif aldım 😛

Mühendis Sohbetleri sitesine veya buraya yorumlarınızı yazın. Arkadaşlar da (eğer varsa) kusurlarını düzeltmeye çaba sarfetsinler.

🙂

01 Mart 2009 Pazar

Başkası ile çalışmak

Bir öğrencim dersi alma kararını verirken sordu:

– Bu derste grup ödevi yapılacak mı?”
– Hayır.
– İyi öyleyse… Bu dersi alacağım”

Çelişik düşünceler geçti kafamdan…

(1) Öğrenciyken ben de aynısını yapardım. Grup çalışmasının zorunlu olduğu derslerde, sınıfın en tembel öğrencilerine “Ödevi tek başıma yaparım. Kimsenin elini sürdürtmem. Bu şartlarda anlaşıyorsak adınızı yazmaya hazırım. Teslim tarihinden önce bitirip, size de veririm okumanız için…” derdim. Herkes memnun olurdu.

(2) Ne var ki, iş hayatında her şeyi başkaları ile birlikte yapmak zorundasın. Bazen eşit seviyedekiler ile, bazen astların veya üstlerinle… Okuldaki gibi cengaverlik yapılamıyor.

Etrafımdaki genç arkadaşlarla konuştum. Başarılı ve yaratıcı olanların hemen hepsi bireysel çalışmayı seviyorlar. Grup ödevleri, okuldaki en kötü anıları…

Şikayetlerini dinledim. Diyorlar ki:

– Toplantı tarihini belirlemeye kalktım. O dakikadan sonra her şeyin sorumlusu oldum. Toplantıya gelmeyen olduğunda, ona değil bana hesap soruluyor, “Ayşe neden gelmedi?” diye…

– Ben yönlendirmezsem, kimse bir katkıda bulunmuyor.

– Kimin hangi kısımdan sorumlu olacağını bile ben belirliyorum. Bir tanesi ortaya çıkıp, “şu kısmı ben üstlenirim” demiyor.

– Hiçbiri kendi kısmını düzgün hazırlamamış. Sanki istemeden yapıyor gibiler.

İş hayatında geçen yıllarıma güvenerek biraz destek olmak istiyorum.

Bence burada sorun tavırda…

Yetki devri yapmak / yapmamak değil; bunun nasıl yapıldığı… Örneğin toplantı saatini  tespit ederken “kimsenin itirazı yoksa” değil de “herkes için uygunsa, şu gün buluşalım mı?” demek. “Herkes boş saatlerini bildirsin” demek yerine, “birlikte karar verelim” demek.

“Şöyle paylaşalım” değil de “Ayşe, sen şu kısmı almak ister misin? Yoksa başka bir kısım olsa daha iyi yaparım der misin?” diye sormak.

İnsanları niyetler değil, tavırlar yönetir.

Başarı odaklı ama ego’su büyük genç arkadaşlar bu üslubu deneyemiyor. Sonuçta, ekip arkadaşı değil de tüm sorumluluğu kendilerine bırakan köleler yaratıyorlar. İlgili bütün taraflar mutsuz 🙁

Belki sözlerin ve motivasyonun üstadı Tunç Kılınç da eklemeler yapar. Böylece tanımadığımız gençlere bir faydamız olur.

🙂