"veri madenciliği" etiketli yazılar:

19 Ekim 2019 Cumartesi

Başkasının Verilerine İmrenme

Zaman buldukça, veri ve bilgi yönetimi konusundaki etkinliklere katılmaya çalışıyorum. Hem kendi bilgi birikimimi arttırmaya çalışıyorum, hem de bu konuda uzmanlarla tanışma fırsatı buluyorum.

Veriler gündemimize giddiği zaman başlayan, giderek artan bir hastalık olduğunu düşünmeye başladım. Başkasının verilerine imrenme hastalığı.


Not: Bu vesileyle, son zamanlarda katıldığım konferanslarda duyduğum bazı yeni (çoğunlukla cep telefonu ve sosyal medya bağlantılı) hastalıkları burada sıralayayım.

  • FOMO – fear of missing out “eyvah, bir şeyler kaçırıyorum” hastalığı
  • Nomofobi – “no mobile” korkusu – cep telefonundan uzak kalamama hastalığı
  • Mitomani – kendi söylediği yalana inanma hastalığı

Verilerle ilgili tutku ve hastalıklar yeni değil. Veri sarhoşluğu kavramıyla, 18 sene önce tanışmıştım.Veriyle neler yapılabileceğini gören birinin, “şunu da bulayım, bunu da modelleyeyim” diye temel amacı unutup veriden çıkamamasına deniyor.

Tıpkı derinlik sarhoşluğu… derinlikteki güzelliğe kapılıp oksijenin bitme zamanını unutması gibi…

😉

Başkasının verilerine imrenme hastalığını anlatayım.

Yıllardan beri bankacılar “kredi kartı bilgisinde nereden alışveriş yaptığı var ama ne aldığı yok” diye süpermarketlerin verilerne imrenirler.

Elin adamı ABD’de, sadece alışveriş yapılan yerlere bakarak 2 yıl içinde boşanacağını ve nafaka nedeniyle kredi borcunu ödeme güçlüğü çekeceğini modellemiş… Sen önce “mevcut verilerle yapılacaklar bitti” diyebilecek duruma gel; sonra başkasının verilerine imren.

Sanırım kimse bunu dile getirmiyor. Çoğunlukla “Ah o veriler bizde olsa…” diye yakınanları duyuyorum.

Bir başkasını geçen hafta duydum.

Büyük perakendecilerimizden birisinin pazarlama yöneticileri, telekom operatörlerine gidip dertlerini anlatmışlar.

1600 mağazaları varmış. Her sene 200 mağaza açıp, yine 200 civarında mağaza kapatıyorlarmış. “Artık mağaza yer seçiminde daha veriye dayalı düşünmeye karar vermişler

Artık “veriye dayalı düşünme” kararı vermeleri güzel. Alkışlıyorum. Ne var ki…

Yıllardan beri bin küsür mağazanız varken verileri toplamadınız, mağaza kapatıp açarken  varsayımları, gerekçeleri ve sonra da yanlış çıkan varsayımları sıralamadınız; geçmişe dönüp “nerede hata yapmışız” diye incelemediniz… şimdi de gidip telekom operatöründen yardım mı alacaksınız.

😉

Bir diğerini daha önce yazmıştım.

Büyük bankalarımızdan biri 400 bin TL vermiş ve telekom operatöründen veri satın almış. Teklifte bulunmuşlar. Verdikleri kredi bu rakamın %10’unu biraz geçmiş.  Krediden %3-5 kazandıklarını düşünürseniz, paranın havaya gittiğini hemen anlarsınız.

Sen ülkenin en büyük bankalarından birisin. Elindeki verilerle “en verimli olabilecek müşteri modeli” oluşturamamışsın. Bu konuda birkaç kere deneyler yaparak modeline ince ayar vermemişsin. Sonra ciddi bir serveti telekom operatörüne aktarmışsın.

Telekom operatöründen yardım istemeden önce “veriye dayalı düşünen” aklın neredeydi diye sormadılar mı?


Not: Telekom operatörlerinin büyüsüne yakalanan kurumlara şu yazıyı okumalarını öneriyorum.

  • GSM operatörleri, kendileri için bile anlamlı teklifler üretemezlerken, sizin için en iyisinin telekom verileri olduğuna nasıl karar veriyorsunuz.

Birçok kere yazdım. “Acemi nalbant komşu eşeğinde ustalaşır” atasözü, CRM için söylenmiş gibidir.

Başkasının verilerine özenenlerin çoğunluğu, kendilerinin ilk elden sahip olduğu verileriyle ustalaşmamışlardır.

.

04 Ekim 2019 Cuma

Pe-Tek 2019 (2)

Dün, Kategori Mağazacıları Derneği KMD‘nin 1 Ekim Salı tarihindeki Perakende Teknolojileri Konferansı etkinliğinde yaptığım konuşmayı yayımlamaya başlamıştım.

Bugün devamı:

Lokasyon teknolojileri dedikleri çeşitli uygulamalar var. RFID veya NFC veya bir başkasını seçmeden önce kendi ihtiyacınızı tanımlayın. AVM’nin en dibinde bir dükkanınız var ve AVM’ye girip sizi göremeyen müşterilerin dikkatini çekmek istiyorsunuz. Veya devasa dükkanınızın birçok farklı köşesinde farklı ürünlerde kampanyalarınız var ve doğru kişinin onlara gelmelerini istiyorsunuz. Teknolojiye karar vermeden önce senaryolarınızı oluşturun ve işe yarayıp yaramayacaklarını sınayın. Böylece sadece doğru teknolojiyi değil, doğru yöntemi de seçersiniz.

Bu gördüğünüz, “O köşeye komodin mi yoksa etajer mi koymalıyım?” kararını kolaylaştıran bir uygulama.

Aynı teknoloji, perdelerin rengini ve desenini seçerken, koltuk döşemelerine karar verirken, satın aldığınız büyük tablonun arkasındaki duvarın rengini belirlerken kullanılabilir. Önce müşteri ihtiyacını belirleyin. Sonra size en uygununu seçin.

😉

Akıllı aynalar sayesinde elbiseyi giymeden size yakışıp yakışmayacağına karar verebiliyorsunuz.

Hangi ruj renginin uyacağına, saç rengine ve biçimine… Hatta arkadaşlarınıza sorup fikirlerini alabiliyorsunuz. Yakında, elini kolunu garip şekilde sallayan birilerini gördüğümüzde yadırgamayacak, “akıllı aynanın önünde elbise denediğini” anlayacağız.

Vücudun veya yüzün çeşitli noktalarını (16 bin noktayı) algılayıp karşılaştırma yapan teknoloji, özellikle havaalanlarının güvenliği için geliştirilmişti. Saniyeler içinde, suçlu veri tabanı ile karşılaştırma yaparak, tehdit unsurlarını saptıyordu.

Bu teknoloji şimdi ticarileştirildi ve mağazadaki müşterilerin ruh halini anlamakta kullanılıyor.

Müşteri kararsız mı kaldı, hayal kırıklığına mı uğradı, incelediği ürünün etiketini okuduğunda beklediğini bulamadı mı?…Tereddütlü mü, beğendi mi?

Hangi ürünlerin önünde daha fazla zaman harcıyor, hangi üründen sonra diğer hangi ürüne bakıyor?…

Bu kameralar sayesinde sürekli veri toplanabiliyor. Bu kameraların olması, dijitalleşmedir. Bu kameraları kullanarak elde edilen verileri bilgiye, bilgiyi de içgörüye dönüştürebiliyorsanız, o zaman dijitalleşmeyi aşmış ve dijital dönüşüme başlamış olursunuz.

  • Not: Bu noktada, dijitalleşme ve dijital dönüşüm arasındaki ilişkiyi (daha önce yayımladığım) tuvalet örneği ile anlattım. Oturum sonrasında aldığım geri bildirimlere göre, bu örnek çok beğenilmiş.

Her hareketi yakalayan teknolojiler yetmiyor. Bu verinin bilgiye ve sonra da içgörüye dönüşmesi için, başka paydaşlar da gerekiyor. Artık satır ve sütunlardan olmayan veriler oluşuyor. Dolayısıyla, veri madenciliği gibi video madenciliği de zorunlu oluyor. Bu firma, videoda elde edilen görüntüleri veriye, veriyi de bilgiye dönüştürüp, müşteri içgörülerini yakaladığını söylüyor.

Veri analiziyle sadece duygu-durum göstergelerini değil, optimum patikayı ve müşteri deneyimini iyileştirecek noktaları da bulmamızı sağlıyor.

(Devamı var [3])

.

10 Haziran 2018 Pazar

Çapraz Satışı Anlamamak

Genç arkadaşım [BrandTalks’un ve Response DGA‘nın kurucusu] Murat Durak bir tweet’te gördüğü yazı hakkında görüşümü sormuş.

Çapraz satışın ve hedefli pazarlamanın istenen sonuçları vermediğini iddia eden bir yazı.

Yazıyı paylaşan pazarlama ustası “Bazı bankaların, verim alamadıkları için CRM, çapraz satış, veri madenciliği gibi konuları bıraktıklarını” yazmış.

Yabancı dilde bir yazıyı yanlış anlamamak ve yorumlamamak için dikkatle okudum. Yorumum şöyle: Tamamen yanlış noktalardan yola çıkan ve sadece dijital pazarlama gerçeklerini değil, şirket satılması [M&A] kavramlarını da bilmeyen birinin yazısı olduğunu düşünüyorum.

Ayrıntıları aktarayım.

Çapraz satış kavramının “Büyük Dörtler” diye adlandırdığı muhasebe firmalarının itelemesi olduğunu yazmış. Bu Büyük Dörtler (B4) denilen kurumlar murakabe (audit) ile başladılar, vergi danışmanlığı yaptılar, yönetim danışmanlığına geçtiler, şimdi pazarlama alanında yarışıyorlar.

En azından, müşterilerine öğütledikleri çapraz satışı kendileri yapıyor. İşe yarayıp yaramadığını öğrenmek isterseniz, reklam sektörünün saygın dergisi AdAge’in şu sayfasına bakabilirsiniz.

accenture-2016-1

David Walker’ın iddialarını çürüğe çıkaran en önemli nokta, yukarıdaki listede B4’ün yer alma gerekçesinin veri olduğu ve listedeki rakiplerinin de veri alanında uzmanlaşmış kurumlar olduğu gerçeği. Yılların geleneksel reklam ağı Wunderman’in listede 5’inci olduğu gözünüzden kaçmasın.

Bugünlerde “Pazarlamada veri dönemi” yazılarını ve veriye dayalı pazarlama başarılarını sıkça görüyorsunuz. [1] , [2]  Bunlar neden değil, sonuç…

😉

Duraklama yapmayalım, devam edelim.

David Walker’ın ikinci iddiası, yılların bankası Wells Fargo’nun veriye dayalı çapraz satış girişiminin başarısız olduğu. Burası çok önemli. David Walker bilerek saptırıyor.

Wells Fargo’nun çapraz satış çalışması, daha önce bu bloğun konusu oldu. Bu yazıyı lütfen okuyun, videoyu da seyredin. (Resmin üzerine tıklayabilirsiniz.)

wells-fargo

Burada veriye dayalı çapraz satış hedefleri yok. Sadece “satın da nasıl satarsanız satın” baskısı var. Farkını anlamayacak kadar bilgisiz değilse, David Walker bilerek saptırıyor.

Üstelik, yukarıdaki yazıdan kısa süre sonra Türkiye’de intihar eden bir bankacı nedeniyle, CRM bloğunda tekrar konuyu ele almıştım. Burada

  • Bu yazıdaki “sen bilemezsin, ukalalık etme” diyen arkadaş hâlâ bir bankada çalışıyor. Bankacılar çapraz satışın dinamiklerini gerçekten anlamıyorlar. İyi de pazarlama ustalarına ne diyeceğiz?

Wells Fargo, kesinlikle veriye dayalı olmayan ve müşteri tercihlerini hiçe sayan bir çapraz satış politikası uygulamıştı. CRM konusunda az-çok bilgisi olan kişiler için “hedeflerin müşteri odaklı olması” konusunda şu yazılar anlam ifade edebilir [a] , [b] , [c]  .

  • 30 Mayıs’ta, Pisano’nun “Müşteri Deneyimi Buluşmaları”nda UserSpots’un kurucusu ve kullanıcı deneyimi ustası Mustafa Dalcı’yı izlemiştim. Konuşmasından sonraki soru-cevap bölümünde bir dinleyici “Siz müşterinin en bilinçli olduğu zamanda teklif sunmayı öneriyorsunuz. Oysa biz, müşterinin boş bulunacağı bir anda kabul etmesi için çalışıyoruz” dedi.
    Yanıtı Mustafa Dalcı vereceği için araya girmedim. “Bir bankada mı, yoksa telekom şirketinde mi çalışıyorsunuz?” diye sor(a)madım.

😉

Devam edelim. David Walker’ın diğer bir iddiası, bazı bankaların sigorta ve yatırım şirketlerini satmasının “çapraz satıştan vazgeçmek” olduğu…

Bu iddianın yanlışlığını anlamak için, Avustralya’ya veya ABD’ye gitmenize gerek yok. Türkiye’deki sigorta şirketlerine bakabilirsiniz. Hepi topu on yıl önce, tüm bankaların kardeş sigorta şirketleri vardı. Sonra çoğunluğu sigorta şirketlerini yabancı kurumlara sattılar.

Şu anda yabancı isimle anılan sigorta şirketlerine sorun: Bireysel müşterilerdeki sigorta gelirlerinin %70 – 80’inin bankadan geldiğini söyleyeceklerdir. Banka şubesine sorarsanız, çapraz satış hedeflerinin içinde sigorta olduğunu da söyleyecekler.

David Walker’ın ya anlamadığı, ya da biliyorsa saptırdığı konu şu: Bir banka, kendi sigorta veya yatırım şirketini satarak, yıllar içinde yapacağı kârı peşin almak ister. Bu zaten her kurumun (en çok da girişimcilerin) beklentisidir. Satış esnasında, bundan sonraki işlemlerdeki komisyon oranı da tartışılır. Sonuçta ilişki kesilmez, sadece şekil değiştirir. Çapraz satış hedefleri de devam eder.

Satıştan sonraki duruma bakmadan “çapraz satıştan vazgeçtiler” yorumu çıkarmak, M&A konusunda bilgisizlik veya kötü niyetle açıklanabilir.

😉

David Walker, kendine dayanak olarak (Türkiye’de çok fazla pazarlamacının usta kabul ettiği) Profesör Byron Sharp’ın “müşteriyle doğrudan temas eden personelin çapraz satış konusunda eğitiminin güçlüğü” konusundaki çalışmasını göstermiş.

Profesör Byron Sharp’ın cümlesi doğru fakat eksik. Bu eksiği profesöre yakıştıramadığım için, daha önceki iddiaları fevkalade su götüren David Walker’ın (kasıtlı şekilde) uzun bir çalışmanın sadece işine yarayan kısmını aldığını düşünüyorum.

Sahadaki personelin çok sayıda işi vardır. Koskoca genel müdürlük birimleri, onlar sayesinde varlığını devam ettirir. Sırtında dünyayı taşıyan Atlas gibidirler.

Bu nedenle uç noktalarda çalışanların hayatını kolaylaştırmak, süreçleri buna göre tasarlamak da CRM’in ve CXM’in (müşteri ilişkisi yönetimi ve müşteri deneyimi yönetimi) en önemli parçasıdır.

Yukarıda yazdığım gibi, eğer bir çapraz satış çalışması yapacaksanız doğru müşteriye, doğru ürünü, doğru zamanda, doğru teklifle sunarsınız.

Doğru zamanı da, doğru ürünü de, doğru teklifi de sahada çalışana bırakamazsınız. Onca işi arasında bunları da düşünmemesi için, gerekli önlemleri alır ve süreçleri buna göre tasarlarsınız. Neye bakarak karar verirsiniz, biliyor musunuz? Müşteri verilerine…

Tüm işler ve süreçler, sahada çalışanları uzun süre eğitim almak zorunda bırakacak şekilde değil, işlerini en hızlı yapacakları şekilde tasarlanır. Yaptım, biliyorum.

😉

Gelelim veriye dayalı çapraz satış faaliyetlerine. Amazon’u, Netflix’i, Spotify’ı, Google’u ve milyar dolarlık onlarca kurumu başka türlü anlatabiliyor musunuz?

Veriye dayalı pazarlama işini düzgün yapamayan örneklerden yola çıkarak yazması, David Walker’ı “zaman kaybedilmemesi gerekenler” listesinin üst sıralarına yerleştirdi.

David Walker’ın yazısına göre ahkam kesip, sonra “Beni kandırdılar” demeyin diye uzun yazdım. Umarım yararlı olmuştur.

😀