"Yapı Kredi Bankası" etiketli yazılar:

13 Ocak 2014 Pazartesi

Batırfly

Yanılmıyorsam 1990 yılıydı. Yapı Kredi Bankası kredi kartlarında atak yapıyordu. Üye işyeri satış ekibinin başındaydım.

Antalya’da bir halı mağazasının başvurusu geldi. İsmi Batır fly.

  • Not: İngilizcede kelebek “butterfly” yazılır ve batırflay okunur. Mağazanın adında her ikisinden de yarım porsiyon vardı.

Ekipte eğlence konusu oldu. Ama “adını bile doğru yazamayan” bu işyeri ile anlaşma yapılmadı.

😉

Aradan birkaç ay geçti. Gazetelerde okuduk.

Kredi kartı işlemleriyle birçok bankayı dolandırmış, sonra da ortadan kaybolmuştu.

😛

Dediğini yapmıştı.

Batır – fly

batirflySözlük şuradan alıntıdır

Önce batırmış sonra da… fly = uçmuştu, uçurmuştu, kaçmıştı, firar etmişti…

😀

En çok, parası batan bankalardaki meslekdaşlarımın “adam zaten baştan haber vermiş” diyecek olan amirlerine ne anlattıklarını merak ettim.

🙂

08 Aralık 2012 Cumartesi

Başarının İkiz Kardeşi

Otuz yılı aşan iş hayatım sırasında çok sayıda başarım oldu. Süre bu kadar uzun olunca, ister istemez olumlu şeyler de geliyor insanın başına…

🙂

ODTÜ İşletme’yi iyi bir dereceyle bitirdim. Daha ikinci sınıftan beri çalışıyordum. Patronum beni de dolandırmaya kalkışmıştı. Bu vahşi ve ahlaksız iş hayatında olmak istemedim. Babama “akademisyen olacağımı” söyledim.

“Madem öğretim üyesi olacaksın, açlığa şimdiden alış” dedi ve bana para vermeyi kesti. Şeref öğrencisi olarak mezun olduğum gün “işsiz ve parasız”dım.

Ankara’ya döndüm, Pazar araştırmalarında anketörlük yaparak başladım. Giderek araştırma tasarımı, anket oluşturma gibi işleri öğrendim. Sonraki iş yaşamında araştırmalarda güvenilirlik için yapılması ve yapılmaması gerekenler hakkında fikir sahibi olmam çok işe yaradı.

🙂

MBA’ye kaydoldum. Eylül geldi. Okul başladı. Öğrenci asistanlar arasında en yetkili bendim. Sınav kağıtlarını okuyor, notları veriyordum.

Ama beni akademisyen olarak kadroya almadılar. (Sınavda büyük hatalar yaptığımı itiraf etmeliyim.) Babama rağmen seçtiğim kariyer beni seçmedi. İstanbul’a geri döndüm.

Cuma sabahı İstanbul’a geldim. Aynı akşam babam “Bugün iş aradın mı?” diye sordu. “Baba, bir hafta sonu bekleyebilir misin?” diye sormak zorunda kaldım. Neyse, çok geçmeden Price Waterhouse’da işe başladım. Okuldaki  hocalarımı referans göstermiştim. Çok işe yaradı.

🙂

Mezuniyetten hemen bir yıl sonra, beraber bitirdiğimiz arkadaşlarla buluştuk. Bazıları bankalara girmişti. O yıllarda şube müdürleri bile lise mezunuydu.

“İşsiz kalacağınıza bankada çalışmaya başlamanız iyi olmuş. İşsiz olduğunuzu söylemekten bir nebze daha iyi” diye dalga geçenlerden biriydim.

Daha sonraki yıllarda en uzun çalışacağım işin bankalarda olacağını nereden bilebilirdim ki…

🙂

Bir deniz acenteliğinde çok yüksek maaşla çalışıyordum. Bir başkasından zaten yüksek olan maaşın 2 katı ücretle teklif aldım. Daha 30 yaşındaydım ve Türkiye’nin 4’üncü deniz acentesinin Genel Müdür Yardımcısı olacaktım. Hemen kabul ettim.

Genel Müdür gitti. Zaten bana teklifi şirketin kurucusu yapmıştı. Şirkette daha tecrübeli olan diğer  Genel Müdür Yardımcısı, genel müdürlüğe vekalet etmeye başladı. Ama benim muhatabım asıl kurucu idi.

Bir girişimcinin gel-git aklı ve sürekli değişen fikirleri ile yüz yüze kaldım. Dayanamadım. Yüksek ücreti boş verdim ve istifa ettim. Bir çocuk vardı, diğeri yoldaydı. Kısa süre sonra “iki çocuklu ve işsiz” durumda kaldım. Bir yıla yakın, her işe koşturmaya çalıştım.

Artık sıfırın altına değil en dibe ayaklarım değince, bir bankaya – yıllar önce dalga geçtiğim iş koluna – gittim.  Sonraki iş yaşamım için en geniş donanımı oralarda edindim. Bankada da yenilikler yapma şansım oldu.

🙂

İkibuçuk yıldır çalıştığım şirkette daha 1 aylık izin hakkım vardı. Genel Müdür’den 2 hafta izin istedim. Sadece bir hafta izin verdi. Döndüğüm gün beni kovdu.  (2 hafta izin verseydi, daha az tazminat ödeyecekti.)

Eşyalarımı toplarken telefon geldi. Sektörün en büyük şirketinin sistem analizi projesinde çalışmam teklif edildi. Hemen kabul ettim. Kovulmasaydım, sürekli maaşa güvenir, muhtemelen süresiz işi reddederdim.

Müşteriye yapılan ilk tekliften başlayıp, mali tabloların Vergi Usul Kanunu ve Uluslararası Muhasebe Sistemi’ne göre hazırlanmasına kadar tüm süreçleri, iş akışlarını, rolleri, görevleri, sorumlulukları, ihtiyaçları,  vs. çıkardım. Firma çok beğendi. Kendi verdikleri ücretten çok daha fazlasını hak ettiğimi söyledi.

😉

Sonra bir bankada işe başladım. Türkiye’nin ilk taksitli kredi kartı olan Taksitkart’ın iş isteğini hazırlarken (ve daha sonra tüm projelerimde) bu bilgi birikimi çok işime yaradı. Hemen her seferinde, IT ekipleri gördükleri en kapsamlı çalışmalar olduğunu söylediler.

Taksitkart’ı çıkarttım. Zaten şirket içinde sürmekte olan iç-savaşın aktörlerinden biri oluverdim. Kovuldum.

Eve geldim. Televizyonda gördüğüm reklamda, üzerinde adım yazılı olan Taksitkart vardı. O reklamı ilk seyrettiğimde  kovulduğum akşamdı.

İki çocuğun okul masrafları, büyümüş aile, vs… Başka bir bankada sadakat programlarını yönetmek üzere işe girdim. Şimdiki CRM uzmanlığımın önemli temelleri orada oluştu.

😉

İşin özeti şu. Başarı zannettiklerim çoğunlukla sonraki başarısızlıklara temel oluşturmuş. Çuvalladığımı sandığım olaylar da başarılara vesile olmuş. Gerçek yaşam böylesine dalgalı.

Arada değişmeyen şey öğrenme hevesi ve her ne yapıyorsam en iyisini yapma çabası.

Unutmadan… İşin şans bölümü de var elbette. Onu gözardı edersek, yukarıdakilerin hepsi farklı görünür.

Bu yazı ilk olarak E-Tohum’da yayınlandı.

13 Eylül 2012 Perşembe

Reklam mı, iddia mı?

Az önce bir arkadaşım şu linki gönderdi.

Finansbank “İlk taksitli kredi kartından dünyanın taksit yapan ilk banka kartına” diye yazmış. “1999 yılında ilk taksitli kredi kartı Galaxy Card’ı piyasaya sundu… 2009 yılında ise “dünyanın taksit yapan ilk banka kartı” CardFinans Nakit’i piyasaya sundu.“ diye anlatmış.

Sadece meraktan soruyorum. Galaxy Card’dan bir yıl önce, 1998’de çıkan Taksitcard’ı hangi sınıfa sokuyorsunuz? Taksitcard bir kredi kartı değilse, neydi?

Bana bir anlatıverseniz, diyorum…

😉