"yıllık izin" etiketli yazılar:

01 Şubat 2011 Salı

İşini iyi yapmak

“İşini iyi yapmak” deyince, hep CEO’lar örnek gösteriliyor. Başka bir örneği anlatacağım.

🙂

ODTÜ İşletme Bölümü’ndeyken, Bilge Doruk (zamanla kendisine “Bilge abla” dedik) Bölüm Sekreteriydi. Hocalarımızın bir çoğu (Kamil Kozan, Hüseyin Leblebici, Halil Çopur, Osman A. Ataç) öğrenciyken, Bilge abla yine o görevdeydi. ABD’de master ve/veya doktora yapıp, ODTÜ’ye geri döndüler. Bilge abla yine aynı görevde… O, Bölüm Başkanları’nın değişim dönemlerini sancısız geçirmesini sağlayan en önemli unsurdu.

🙂

Doğal bir otoritesi vardı. Odasının kapısı her zaman açık dururdu. Ama “öğrenci giremez, şu anda sınav yazıyorum” dediğinde, en yüzsüz öğrenci bile görünmeyen duvarı aşıp içeri girmezdi. (O zamanlar PC olmadığı için, hocalar sınav sorularını el yazısı ile hazırlarlar, “stensil” isimli kağıtlara yazması için Bilge ablaya teslim ederlerdi. Yazıldıktan sonra teksir makinesinde çoğaltılırdı.)

😀

Biz mezun olduk. Aynı dönemde Bilge abla da emekli oldu. Daha sonra, Price Waterhouse’un bir projesinde bir araya geldik. Biz (bugünün BİYESAM – Bilişim Yazılım Eser Sahipleri Meslek Birliği Yönetim Kurulu üyesi) Dr. Zafer İnkaya ve ben çömezdik. Bilge abla ise Proje Yöneticisi David’in asistanı.

O dönemden hatırladıklarım:

Uzun bir ingilizce metnin yazılması gerekiyordu (PC yok. Herşey elle yazılıyor, sonra daktiloya çekiliyordu). Anadili gibi ingilizce bilen Zafer okuyor, Bilge abla aynı hızla yazıyor. Otuzuncu sayfalara gelindiğinde, Bilge abla Zafer’i uyarıyor:

“Bu kelimeyi baş kısımlarda başka bir kavram için kullanmıştın”. Zafer, kontrol ediyor, Bilge abla haklı…

Sonradan öğrendik ki, yıllar önce ODTÜ’de akademik olmayan çalışanlar için bir sınav yapılmış. Bazı Amerika üniversitelerinden doktoralı olanların geçemediği sınavdan en yüksek not alanlardan birinin Bilge abla olduğunu…

😀

Yıllık iznimizden döndüğümüz gün, koridorda David ile karşılaştık. Bir kaç dakika ayak üstü sohbet ettikten sonra yerlerimize oturduk. Bilge abla bizi uyardı:

“Koridorda David’le karşılaşmış olsanız da Proje Yöneticisi’ni resmen ziyaret etmeniz ve “izinden döndüm, işimin başındayım” diye bilgi vermeniz gerekir. Siz izindeyken her hangi bir değişiklik olup olmadığını da öğrenirsiniz.”

David’in odasının kapısına geldiğimizde de bir hatırlatma yazısı bulduk: “Siz yokken annesi kaza geçirdi. İngiltere’ye gitmesi gerekti. İçeri girince “geçmiş olsun” demeyi unutmayın”.

😉

Proje ekibinde, bizden birkaç yaş büyük Ali (takma) isimli bir arkadaş da çalışıyordu. Ali, gıcık kelimesinin tam bir örneğiydi. Herkesi bir şekilde huzursuz ve rahatsız kılmayı meziyet sanıyordu. Bilge abla buna katlanamayıp istifa etmek istediğini David’e söyledi. David, Ali’yi çağırıp şöyle dedi:

“Eğer Bilge hanım giderse, sen de gidersin. Eğer Bilge hanım, “Ali giderse kalırım” derse, yine gidersin.”

Bilge ablanın bir danışman adayından çok daha değerli olduğu ortaya çıktı. Ali yalvar yakar oldu. Bilge abla istifa etmekten vazgeçti ama Ali’nin gitmesi için de ısrarlı olmadı.

Çömezlik dönemimizde Bilge abladan aldığımız dersler, daha sonraki iş yaşamımızda hep yardımcımız oldu.

🙂

EKLEME: IBM daktilo kullanırdı. Ankarada’ki Teknik Servis çözemediği bir sorun olunca Bilge ablayı arardı. Yıllardır kullandığı ekipmanı Teknik Servis’ten çok daha iyi tanıyordu.

😉

Başarının ölçüsü CEO olmak değil. Yönetici asistanı olarak da herkesin beyninde “işini iyi yapan” olabilirsiniz. Aradan neredeyse 30 sene geçti. İşleri ve üzerimdeki emekleri ile her zaman hatırımda…

.

🙁

Bilge abla, 22 Nisan 2014’de ışıklar içinde yatmaya çekilmiş. Çok üzgünüm.

.

23 Şubat 2009 Pazartesi

Güç gösterisi

Çok yıllar önce…

Genel Müdür “o firmaya kredi verilebileceğini” söyledi.

“Bu görüşünüzü yazılı iletin” dedim.

“Yardımcım, ben söyleyince yapmalı” dedi.

“Söylediğinizi yazıp altına imza atmaktan çekiniyor musunuz?” dedim.

“Ben söyleyince altına imza atacak adamı bulurum” dedi.

“İyi edersiniz” dedim.

Aradan birkaç hafta geçti. Hane halkı tatilde… Ben de yanlarına gidecektim. Bir aya yakın birikmiş iznim vardı. İki hafta izin istedim. Genel Müdür sadece bir hafta izin verdi.

İzinden döndüğüm gün beni kovdu. Eğer 2 hafta izin verseydi, daha az tazminat ödeyecekti.

🙂

17 Ocak 2009 Cumartesi

Acil ve önemli

Bu öyküyü bir arkadaşımdan dinlemiştim.

1980’li (GSM’in olmadığı) yıllar. Holding’in (adı bende saklı) CEO’su izne çıkacak. Şirketlerin Genel Müdürlerini ve Yardımcılarını topluyor. Kendisinin olmadığı dönemde “mutlaka yapılacaklar” konusunda bilgi veriyor. “Üç hafta sonra görüşürüz” diye bitiriyor.

“Kalacağınız yerin telefon numarası?”… “Ya size acilen ulaşmak gerekirse?”… diyenler oluyor. CEO “kalacağı yerin telefon numarasını sadece Holding Sahibi Patron’a verdiğini, tatil sırasında aranmayı ummadığını” söylüyor.

– Ama ya acil ve önemli bir konu olursa…” diyenler oluyor.

– Acil bir konu varsa, önemli değildir. Beni beklemeden çözersiniz. Sizin çözemeyeceğiniz kadar önemli bir konu olursa, acil değildir. Ben gelince ele alırım.”

– Peki hem acil, hem de önemli ise…” diye ısrar ediyor Genel Müdürlerden biri…

– Bir konu acilse önemli değildir. Önemli ise acil değildir. İkisi birden olmaması gerekir. Ama eğer gerekli müdahaleleri zamanında yapmadığın için hem acil hem de önemli duruma getirmişsen… Tatili yarıda keser gelirim. Konuyu sonuca ulaştırırım. Sonra da olayları bu duruma getirdiğin için seni kovarım.

😛