"Young Guns" etiketli yazılar:

09 Kasım 2014 Pazar

Algı Çerçevesi

Bazı genç arkadaşlar, “Y nesli ile çalışma kılavuzu” gibi yazılar yayınlıyorlar. Açıkçası özellikle araştırmıyorum ama karşılaşırsam okuyorum.

  • Benim Y nesli ile çalışma iştahım, zaten Young Guns projesiyle [1], [2], [3], [4], [5] , [6] , [7] , [8]  birlikte sona [a], [b], [c], [d], [e] erdi

Bu “Y nesli” yazılarının, kendilerinden önceki nesille ilgili tek bir araştırma okumadan yazıldığı hemen belli oluyor. Üstelik çoğunluğu, kendi kişisel sorunlarını tüm neslin sorunu zannediyor. Yani kendi yöneticilerine dolaylı mesaj kaygısı içerdiğini düşünüyorum.

Benzer sorunları hem genç girişimcilerle, hem de MBA katılımcılarının bazılarıyla yaşıyorum. Özellikle proje seçiminde, kişisel sorunlarını çok önemli bir ihtiyaç zannediyorlar.

😉

ihtiyar-genc-kadın

Onlara “algı çerçevesi” (frame of reference) kavramından bahsediyorum.

    Bunun en bilinen örneği soldaki resimdir. Buna ilk baktığınızda ihtiyar kadını mı, genç kadını mı gördüğünüz geçmiş deneyimlerinizle ilgilidir.

Hemen görmeyenler için, ihtiyar kadının sol gözü, genç kadının sol kulağıdır.

🙂

melek-iblis Veya yandaki resme baktığınızda, melekleri mi yoksa iblisleri mi gördüğünüz, yine sizin bakış açınızı oluşturan bazı olayların etkilemesinin sonucudur.

  • Yandaki resim Maurits Cornelis Escher‘e aittir. Bunun gibi onlarca çalışmasını Google’dan bulabilirsiniz.

😉

Demek istediğim şu: Zaman içinde oluşturduğumuz birikimler, algılarımızı ciddi şekilde etkiler. Bazen, gerçeği düzgün görmemizi de engeller. Kendi sorunlarımızı herkesin derdi sanmamız; herkesi kendi çevremizdekiler gibi değerlendirmemiz de bu yanlış algıların sonucudur.

  • Benim Y nesli hakkındaki düşüncelerim bile, böyle bir yanılgının sonucu olabilir.

Bu yanlış algı, kendisini en çok pazarlama hatalarında gösterir. Kendisini müşteri zannedenler başarılı olan / olabilecek yaklaşımları eleştirirler. Hedef kitlede olmayan yönetici kendisine göre konumlandırma ister.

Diğer yandan, reklam kökenliler “briefi okumadan, bütçesi, çekim şartları, müşteri talebi, yaratıcı yönetmen kaprisi, görüntü yönetmeni kıllıkları bilinmeden, öğrenilmeden reklam eleştirilemezderler.

Kötü ürün ve projeler hayata geçirilmeye çalışılır veya başarılı olabilecek projeler rafa kalkar.

Hepsi, algı çerçevesi nedeniyledir.

😛

 

29 Kasım 2012 Perşembe

Stajyer

Facebook’da bir tartışma okudum. İşe başvururken çok ücret isteyen stajyerler ile daha ne olacağını, ne kadar çalışacağını bilmedikleri kişiye ücret vermek istemeyen ajans yöneticileri arasında idi tartışma.

Ben de aşağıdaki yazıları ekledim.

  • Baştan söyleyeyim. Hep büyük kurumlarda çalıştım. Hep stajyere en azından asgari ücret verilirdi. Geçici çalışan yaz stajyerleri bile sigorta ettirilirdi.  Üstelik, sıfır kilometre eleman alıp bizzat yetiştirmeyi de severim.
  • Bana saldırmak isteyen stajyerler hemen yukarıdaki satırları bir kere daha okusunlar. Yetmezse Young Guns Projesi’ni araştırsınlar.
  • Okuldaki eğitimi suçlayanlar şu yazıya bakıp, “böyle zorlu bir eğitim almak ister miydik” diye kendilerine sorsunlar.

Gelelim benim anılarıma…

😉

Çocuk okullu. Bir üniversitenin Grafik Bilmemne Bölümü’nü bitirmiş. Ortalarda Sanat Yarı-Tanrısı gibi dolanıyor.

Kart tasarlıyor. Bildiğiniz işkartı. Şirketin logosu, adı. Adamın adı, soyadı, unvanı. Sonra da adres, telefon, e-posta…

Üzerinde iyice uğraşmış. Etamin dokur gibi, mozaik yapar gibi çalışmış. Beni çağırdı. Ekranı kaplayacak ölçüde durunca güzel görünüyor. Sordu “Nasıl sizce?”

“Önce bunu şu normal kart ölçülerine küçült. Sonra bak bakalım o yazılar okunuyor mu?” dedim.

Evet ya… Meğerse o kadar küçülünce yazılar okunamıyormuş. (“o kadar” dediğim de gerçek kart ebatları)

😛

Başka bir çocuk… Bu da okullu.

Güzel bir broşür tasarlamış ekranda. İşin ciddiyetinden ötürü koyu renkleri seçmiş. Ama iyi bir araya getirmiş. Ekranda güzelce ayrışıyor ve soylu görünüyor.

Yine bana o soru geliyor “Nasıl sizce?”. “Basılı çıktısını al, bana gel konuşalım” diyorum. Geliyor ama elindeki ŞEY’den kendisi de utanıyor. Çamur birikintisi üzerinde belli belirsiz birşeyler görüntüsü…

Bu bilgisayarın baskı kalitesi düşük de, filan da, falan da ….” sıralanıyor. Hepsini kabul ediyorum. “O renkleri ekranda gördüğün gibi basmak için kağıdın cinsi, kalitesi ve fiyatı ne olacak?” diye soruyorum.

Hiç bir fikri yok. Umarım stajda öğrenecek.

😛

Bir şirkete fatura tasarlıyor. Bildiğiniz ihtiyaçları güzelce karşılamış. Logo, adres, vergi dairesi, numarası, hizmetin cinsi, tutarı, tarih, toplam, KDV, genel toplam… Hepsi yerli yerinde…

Ne var ki, faturayı 4 delikli dosyalara kaldırmak için zımbalarsanız logonun üzerini deliyorsunuz.
“Bunu düzelt.” diyorum. “Yerini değiştirince görüntü bozuluyor. Hem kaç kişi 4 delikli dosya kullanıyor ki?” diyor.  Aynen kalıyor.

😛

Arkadaşlar,

İyi bir eğitim her şekilde bedellidir. Ya zaman (emek, çaba, ödev, çalışma, vs.) olarak, ya para (okul masrafı, alınmayan staj ücreti, vs.) olarak, ya da ikisi birden; bazen okulda, bazen okuldan sonra, çoğunlukla da ikisinde birden…  ödenir.

😉

 

 

16 Ocak 2012 Pazartesi

Sürecin keyfini çıkar

İş hayatının en üst pozisyonlarında uzun zaman geçirmiş bir ağabeyimle Y nesli ile bizim aramızdaki farkları konuşuyorduk. Ona Young Guns Yeni Nesil Reklam Ajansı girişimini anlattım. ( [1] , [2] , [3] , [4][5] , [6] ve sohbetlerde anlattığım onlarca hayal kırıklığı öyküleri.) Benim açımdan son yıllarda kendimi en başarısız hissettiğim projeydi.

Bana “Yanlış adamları seçmişsiniz” dedi.İki ayrı tur yaptığımızı, 30 saat boyunca ofiste gerçek reklam konkurunun kopyasını… anlattım. “Seçim süreci yanlış demiyorum. Adam seçimi yanlış olmuş“diye ısrar etti.

Sonra da açıkladı.   “Süreci yaşamaktan keyif alanları seçmemişsiniz.

🙁

Sadece sonuç odaklı olup, süreci yaşamaktan keyif almayanlar, hep birkaç dakika süren mutlulukları yaşıyorlar. Konkuru kazanmak, ihaleyi almak, lansman yapmak… O mutluluğun hemen ertesinde de, bir başka sonuç gelene kadar mutsuzluk.

Oysa süreçten keyif almayı öğrenenler, bu hazzı çok daha uzun sürdürüyor.

Yemek yemenin, üzerine de bir kahveyi içmenin keyfi var. Hep birkaç dakikalık hazlar. Ama yemek yapmaktan da keyif alırsanız… Bardağı seçmekten, içine kahveyi koymaktan, kahve suyunun kaynamasından, suyun bardağa dökülürken verdiği o renk ve kokudan, içine süt kattığınızda değişen renginden, bardağı ağzınıza yaklaştırırken burnunuza gelen kokudan keyif alırsanız… Her seferinde daha iyi yapmak için bahaneniz de olur, hayattan aldığınız mutluluk da artar.

Sürekli hayal kırıklığına uğramaktan da kurtulursunuz. (Y neslinde sıkça görüyorum da…)

Meraklısına keyif tanımı.

😉