"Zeka Tuzağı" etiketli yazılar:

04 Aralık 2011 Pazar

Bağış’lamak

Bugün bir sohbette konusu geçti. Oturdukları koltuk nedeniyle çeşitli güçleri edinenler, yetenek ile güç arasındaki farkı gözden kaçırırlar. Kendilerinde mizah yeteneği olduğunu sanabilirler.

Bir devirlerin başbakanı Süleyman Demirel, birilerine “kendine güç vehmedenler” demişti.

Fransızlar – aynı kelime hem mizah, hem de zeka anlamına geldiği için – espri (mizah) yapmak için esprili (zeki) olmak gerekir” derler [pour faire de l’esprit, il faut en avoir].

Tanrı vermeyince ne yapsın. Elimizden sadece bağışlamak gelir.

😀

28 Mart 2009 Cumartesi

Zeka tuzağı

Çocukluğumdan beri tanırım. Zekası inanılmazdır.

Üniversite giriş sınavlarının merkezi olmadığı yıllarda, daha lise 2 öğrencisi iken ODTÜ’yü 14’üncü olarak kazandı. Lise son’da birinci olduğunu söylemeye gerek yok.

  • Bir gün, arkadaşlar ile birlikte içiyoruz. Biri telefon numarasını sordu. Diğeri söyledi “37 46 24”. Bizimki atıldı “74 92 48’mı dedin?” Hepimiz bu rakamlar nereden çıktı diye hayretle bakarken açıkladı.  “İçmiçim biraz… Çift duyuyorum.”

Okuldayken aynı evde kaldık. Hiç çalışmadan ODTÜ Elektrik’i şeref öğrencisi olarak bitirdiğine şahidim. Arkadaşları eve gelirdi. Onunla çalışmak için. Üç arkadaşı salonda çalışır. O kendi odasında oyun oynar. Bir yerde takılınca onu çağırırlar. Gelir. Konuyu açıklar, problemlerin nasıl çözüleceğini anlatır, sonra odasına geri dönerdi.

Briç ve satranç milli takım oyuncuları ile arkadaş idi. Onun sayesinde bir çoğunu ben de tanıdım.

Onun sayesinde hayatımın en önemli dersini aldım.  Edward de Bono’nun “zeka tuzağı” (The intelligence trap ) adlı bir makalesinde yazanın doğru olduğunu öğrendim.

  • Bu makalede Edward de Bono, şizofreni ve psikopasi gibi hastalıkların sadece zeki insanlara mahsus olduğunu belirtiyor, bu özellikten yola çıkarak da zeki insanların feed-back almakta zafiyet gösterdiğini anlatıyordu. (Türkçe tam metninin linkini bulamadım. Mutlaka okunmalı)

Olağan üstü zekası olduğu için hata yapmayacağına inanıyordu. İlk anda bir karar veriyordu. Sonra çevreden gelen etkilere göre ilk kararının yanlış olabileceğini düşünmüyordu. Dolayısıyla ilk kurgusunu hiç değiştirmiyordu.  Onun varsayımları yanlış olamazdı.

Briç masasında fark ettim. Ustalar oynuyor. Ben seyirciyim… Her turdan sonra tartışılıyor.

– Neden o kağıdı attın?
– Maça vale’nin onda olduğunu düşündüm.
– Öyle olsaydı, üçüncü dönüşte dokuzluyu atmazdı.
– Onun hata yaptığını düşündüm.

Kendisinin yanlış düşündüğünü değil, milli takım oyuncusunun hata yaptığını varsayıyordu. O zaman makaleyi anlayabildim.

🙁

24 Ekim 2008 Cuma

Uzun ve sıkıcı öğütler…

Dün akşam oğlum yanıma geldi. “Başarıya giden yol ile kavga edilmez” diye biten yazı hakkında soruları vardı.

Sonra, “ben bunu yazayım en iyisi” dedi, “konuşurken anlatması daha zor”. Ben de yorumlarda okudum. Buraya aynen alıyorum.

* * * *

Peki baba, ya başarı için izlediği yol, kişi için uygun değilse? Biraz entel cümlesi gibi duracak ama ‘modern toplum insanı genelde bir ideolojisi olan ve bu yolda ‘hedefini şaşmadan’ ilerleyen insandı.’ Oysa şu anki nesil (post-modern diyelim) bu kalıplardan dışarı çıkmak için ‘sürekli bir sorgulama’ içinde. Belki budur bizi kavgacı kılan…

Onlarca insan belki de yanlış başarı yolundalar. Demek istiyorum ki, insanlar BAŞARI tanımını belirlemeden yola koyuluyorlar, elbette kavgayı hüznü çekiyorlar kendilerine…

Sonuç olarak, Sorgulamak = yeni insan yazınla birleştirirsem bu yazıyı: “Başarıya giden yolu sorgula, doğru yolu seç sonra ilerle. Zaten o zaman kavga etmezsin yolla.”

* * * *

Yorumu okuyunca gururlandım. Her baba gibi “çocuğun tüm iyi huylarının bana çektiğini” düşündüm 🙂

Bu sorunun yanıtı, çeşitli zamanlardaki bir çok yazımın bir araya gelmesi ile oluşuyor. Bu yüzden yorumlarda yanıtlamadım da, ayrı yazı haline getirmeye karar verdim. Şimdiden söyleyeyim. Uzun ve sıkıcı…

Şu cümle ile başlayalım: “bir ideolojisi olan ve bu yolda ‘hedefini şaşmadan’ ilerleyen”… En önemli nokta burası. Öncelikle ideoloji ile felsefeyi ayırmak gerek. İdeoloji “körü körüne” inanmaktır. Oysa felsefe sorgulamayı gerektiriyor. Dolayısıyla, ideolojinin peşinden “hedefinden şaşmadan” ilerlemek – benim deyimim ile – başarıya götürmez. Sorgulamayı daha kutsal saymışımdır.

Sorgularken, gerçeklerden kaçmamak, çevresel koşulları, olanakları, kişisel özellikleri düşünmek gerekir. Hedef ile kişisel becerilerin ve kişilik özelliklerinin uyumu önemlidir. 25 yaşına kadar eline basketbol topu değmemiş 1.75 boyunda bir adamın, “ben NBA’de oynayacağım” demesi, hedef koymak değil hayal görmektir. Milyonda bir istisnalar, sohbetin ve öğütlerin dışında…

Edward de Bono’nun Zeka Tuzağı isimli yazısından bahsetmiştim. Sorgulamayı, kendimizi kandırmak şeklinde değil, gerçeklerle yüzleşmek ve doğru değerlendirmek şeklinde almalıyız.

Bu nedenle, yorumdaki “şu anki nesil bu kalıplardan dışarı çıkmak için ‘sürekli bir sorgulama’ içinde. Belki budur bizi kavgacı kılan…” sözlerine katılmıyorum. Sürekli sorgulama insanı huzursuz eder. Burası doğru. Ama sorgulama gerçekler ile ilişkilidir. Gerçeklerden koptuğu zaman, zaten sorgulama da bitiyor. Edward de Bono bunu vurguluyor.

Elbette biraz kavga edeceksin, kendinle ve çevrenle… O yaşlarda değişken, karasız olmak olağan… Boş yere “delikanlı çağları” dememişler… 🙂

Yol ile kavga ediyorsun, ama nedeni sorgulama değil… Hedefini bulamama… Sorgulamaya devam edersin. Bu süreçte, “hedef” de oluşmaya başlar… Kendiliğinden…

Dost Can Deniz’den alıntı yaparak demiştik ki “Elini uzattığında dokunabilecek gibi beyninde somutlaştırdığın hayaline vizyon diyebilirsin”. İşte önemli nokta burası… Bu noktaya gelindiğinde, o kendinle yaptığın kavga bitiyor. (Başka kavgalar başlayabilir, maalesef.)

“Başarıya giden yolu sorgula, doğru yolu seç” demiş ya… İşte bu yüzden yol ile “kavga” ediyorsunuz. Yolu değil, hedefi aramalısın. Yani, tanımlanması gereken “başarı” değildir. “Hedef” tanımlanmalıdır. Başarı, zaten hedefe ulaşmaktır. Yol ise bir araç… Seni oraya götürmek için. Seni… Bu yüzden başarıya giden yol ile kavga edilmez diyorum.

Bu arada sakın ha, ahlaktan yan çizmek yok. Başkası “başarılı” bulsa bile, ne ahlaki olmayan bir hedefe ulaşmayı, ne de hedefe ahlaki olmayan yolla ulaşmayı “başarı” olarak nitelemiyorum.

.