Amirim, duy sesimizi…
Geçenlerde yönetim düzeyindeki bir arkadaş ile sohbet ediyordum. Herkesin mesajında Cc:de olmaktan yakındı.
“İç yazışma’dan e-posta’ya” isimli yazıda, şirket içindeki yazışmalara biraz dokunmuştuk. (Yeniden okumanızı öneririm).
😛
Bir anımı anlattım.
Ekibimin onlarca proje ile ilgilendiği bir dönem… Bölümün matrix yapısı gereğince, her projede birçok paydaş var. Hani, doğru müşteriye, doğru kanaldan, doğru ürünü, doğru teklif ile sunacağız demişiz ya.
Hemen her projede, kanal yönetimi, ürün geliştirme, CRM birimleri çalışıyor. Her birinin proje yöneticisi olduğu projeler var. Birinde “patron” sizseniz, diğerinde başkası… İşleri, görevleri baştan konuşuyoruz. Sorun çıkmadıkça bana gelmesini istemiyorum. Sorun çıkarsa… Zaten benim görevim.
Bazı yöneticiler, kendi elemanlarına gönderilen her mesajda “bana da CC yapılsın” derler. Aksine… Mutlaka okumam gerekmeyen mesajların bana gönderilmesini istemem.
Ekipteki birkaç arkadaş “ne kadar çalışkan olduğumu görün” gibilerden, kendi aralarındaki her mesaja beni de CC ekliyordu. Sohbet aralarında “ben görmesem de olur” mesajını verdim. Heyhat… İşe yaramadı…
Sonra ekibime bir e-posta gönderdim.
Bazı arkadaşlarımız hemen uyum sağladılar. Ama bir kısmının “ne kadar çalışkan olduğumu görün” tavrı devam etti. Bana 2 – 3 gün CC gelmiyor. Sonra da tüm mesaj zincirini bir defada gönderiyor. 20 – 30 tane mesaj. Gerekçe “süreç konusunda bilgi vermek istedim”…
Karar bekleniyor mu? Hayır. Niye gönderdin?… “Siz bilin istedim… Hani, sorarlarsa…”.
Bir süre sonra benden ikinci bir e-posta…
Bilin bakalım Konu: kısmında ne yazıyordu…
😛
Etiketler: amir, ast, iletişim, mükemmel eleman, proje, proje yönetimi
Kategori: İş hayatı, yaşamın içinden
18 Ağustos 2009
10:12 am
Gönderilen listesi uzadıkça konu dağılır. Bu konuda Uğur Özmen’in Amirim, duy sesimizi yazısını okumanızı şiddetle tavsiye edilir.
26 Ağustos 2010
6:47 am
Cc’ye koymamalarını bizzat istemenin bazı sonuçları olabiliyor. Bu yazı onlardan biri hakkında…