Başkası ile çalışmak
Bir öğrencim dersi alma kararını verirken sordu:
– Bu derste grup ödevi yapılacak mı?”
– Hayır.
– İyi öyleyse… Bu dersi alacağım”
Çelişik düşünceler geçti kafamdan…
(1) Öğrenciyken ben de aynısını yapardım. Grup çalışmasının zorunlu olduğu derslerde, sınıfın en tembel öğrencilerine “Ödevi tek başıma yaparım. Kimsenin elini sürdürtmem. Bu şartlarda anlaşıyorsak adınızı yazmaya hazırım. Teslim tarihinden önce bitirip, size de veririm okumanız için…” derdim. Herkes memnun olurdu.
(2) Ne var ki, iş hayatında her şeyi başkaları ile birlikte yapmak zorundasın. Bazen eşit seviyedekiler ile, bazen astların veya üstlerinle… Okuldaki gibi cengaverlik yapılamıyor.
Etrafımdaki genç arkadaşlarla konuştum. Başarılı ve yaratıcı olanların hemen hepsi bireysel çalışmayı seviyorlar. Grup ödevleri, okuldaki en kötü anıları…
Şikayetlerini dinledim. Diyorlar ki:
– Toplantı tarihini belirlemeye kalktım. O dakikadan sonra her şeyin sorumlusu oldum. Toplantıya gelmeyen olduğunda, ona değil bana hesap soruluyor, “Ayşe neden gelmedi?” diye…
– Ben yönlendirmezsem, kimse bir katkıda bulunmuyor.
– Kimin hangi kısımdan sorumlu olacağını bile ben belirliyorum. Bir tanesi ortaya çıkıp, “şu kısmı ben üstlenirim” demiyor.
– Hiçbiri kendi kısmını düzgün hazırlamamış. Sanki istemeden yapıyor gibiler.
İş hayatında geçen yıllarıma güvenerek biraz destek olmak istiyorum.
Bence burada sorun tavırda…
Yetki devri yapmak / yapmamak değil; bunun nasıl yapıldığı… Örneğin toplantı saatini tespit ederken “kimsenin itirazı yoksa” değil de “herkes için uygunsa, şu gün buluşalım mı?” demek. “Herkes boş saatlerini bildirsin” demek yerine, “birlikte karar verelim” demek.
“Şöyle paylaşalım” değil de “Ayşe, sen şu kısmı almak ister misin? Yoksa başka bir kısım olsa daha iyi yaparım der misin?” diye sormak.
İnsanları niyetler değil, tavırlar yönetir.
…
Başarı odaklı ama ego’su büyük genç arkadaşlar bu üslubu deneyemiyor. Sonuçta, ekip arkadaşı değil de tüm sorumluluğu kendilerine bırakan köleler yaratıyorlar. İlgili bütün taraflar mutsuz 🙁
Belki sözlerin ve motivasyonun üstadı Tunç Kılınç da eklemeler yapar. Böylece tanımadığımız gençlere bir faydamız olur.
🙂
Etiketler: başarı, bireycilik, bireysellik, grup çalışması, liderlik, ödev, proje yönetimi, Tunç Kılınç
Kategori: İş hayatı, yaşamın içinden
1 Mart 2009
7:49 pm
Uğur Hocam,
Ben de derslerimde grup projesi verdiğimde bunun hep gerçek hayatın daha az riskli bir simulasyonu olduğundan bahsederim. Gerçek hayatta “en yakın arkadaşla” çalışma lüksü olmadığından, işin ucunda daha fazla sorumluluk olduğundan bahsetmeme rağmen buruşuk yüzler ve homurtularla karşılaşırım. Ekip çalışması bazen projenin kendisinden bile daha zor olabiliyor. Ama sanırım yaşaya yaşaya, düşe kalka öğrenmekten başka çare yok. Uyumsuz ve bireysel yaklaşımların zaman içerisinde törpüleneceğini umut ederim. Ne de olsa “Zor oyun bozar”
1 Mart 2009
7:56 pm
Ben de bir öğrenciyim ve ben de grup çalışmasından kaçıyorum. Çünkü grup olacağım adamların bu dersi sevmediğini, sadece yapmak olsun diye yaptığını biliyorum. Herkeste bir bitse de gitsek havası varken ortaya adam akıllı birşey çıkmıyor.
İş hayatında da böyle mi olur bilmem ama şunu biliyorum: Ne zaman isteyerek bir grup çalışmasına girsek, sonunda başlarken ortaya koyduğumuz amacın üstüne çıkmış oluyoruz.
1 Mart 2009
11:47 pm
sadece “iş hayatı” diye bir şey yok esasında.
hayat tek.
ve bu hayat hemen her şeyde başkalarını “gerekli” kılıyor.
en az bir kişi daha olmalı 🙂
bu gerekliliğin “eziyet” mi, yoksa “keyif” mi olacağı ise bizlerin elinde.
sır da, tercih ettiğimiz veya ettirildiklerimizde gizli.
örneğin; buradaki grup çalışmalarında olduğu gibi, “liderliği” becerilerimizle mi kazanıyoruz, yoksa bir zorlama mı?
hayatın tamamı okul yılları gibi olsa, kaç kaçabildiğin kadar.
risk, yalnız kalmakta.
birileriyken bile adamı yalnız kılar bu kaçışlar.
bu arada, okul sıralarındaki kafa yapısına hızla geri dönen bir adam olarak karalıyorum bu satırları 🙂
ha bir de unutmadan; hiçbir şeyin üstadı değilim ben hocam, anlaşalım bunda 🙂
2 Mart 2009
12:10 pm
Grup olabilmek bir virüs gibidir bence.. Yeterki o virüsün bir kez kanınıza girmesine izin verin, bunun için yeterince hazır olun ve durumu kabullenin. Kişileri kendi etrafınızda toplamak veya toplanmış bir etrafın parçası olmayı, beraber başarıp, beraber yapamamayı tattığınızda, enerjinizi, “ben” duygunuzu paylaşmanın ne kadar güzel olduğunu anlarsınız.
Sadece iş hayatında değil, Tunç Kılınç’ın dediği gibi hayatın her anında böyle bence…
2 Mart 2009
4:48 pm
Aynı hastalık bende de vardı. Hala kısmen var, ama törpülemeye çalışıyorum. Ortalama bir ekip çalışmasının sıkı bir bireysel çalışmadan daha güzel sonuçlar çıkaracağını düşünüyorum.