Bunu da kov
Sevgili Ufuk Tarhan’ın bir “Hangi hataları affedeceğiz?” konulu yazısını okudum. Friendfeed’de yorum girdim. Eski bir yazımın bağlantısını koydum.
Diğer yorumları okuyunca iş yaşamım boyunca gördüğüm affedilmeyenleri yazmaya karar verdim.
😉
Şubelerden birinde dolandırıcılık olmuş. Geçkince müdire, yağız müteahhite tutulmuş. Şubenin tüm parasını müteahhitin emrine vermiş. Suistimal 20 sene öncesinin 1 milyon dolarına ulaşmış.
Müteahhit’in hemen her şube çalışanına bir faydası dokunmuş. Birisi evlenirken otomatik çamaşır makinesi hediye etmiş; başkasının tatil parasını çekmiş. Diğerlerine de bazı hediyeler, kıyaklar…
😉
Para geri dönmüyor. Olay patlıyor. El konulabilecekler, bankanın deposuna kaldırılıyor. Ama arada yüzbinlerce dolar açık var.
Üst yönetimin toplantısında Genel Müdür gürlüyor: “Şubedeki herkesi kovun”
Teftiş Kurulu Başkanı soruyor: “Herkesi mi?”
– Evet herkesi?
– Örneğin, güvenlik görevlisinin ne suçu var ki?
Genel Müdür onu yanıtlamıyor. Şöyle bir bakıyor. Sonra diğer tarfındaki Baş Genel Müdür Yardımcısı’na dönüyor:
– Cem… Bunu da kov!” diye Teftiş Kurulu Başkanı’nı gösteriyor.
😉
Bu vakayı anlattığım çok sayıda üst düzey yönetici arkadaşım, yaklaşımın doğru olduğunu söylediler. Hatta kendisi uygulayanlar da oldu.
😉
Etiketler: hata payı, kredi, risk kontrol, şube, yanılma
Kategori: yaşamın içinden
12 Kasım 2010
4:45 am
Uğur’cuğum eline sağlık, kovmakla sıkı bir neşter operasyonu yapılmış. Sonra o kovulanlar ne yapmış? Kovulma sonrası o banka ve şube de neler olmuş, değişmiş?
13 Kasım 2010
12:18 pm
Kovulanların daha sonra ne yaptığını bilmiyorum. Bazıları, süreç içinde suistimal ihtimali olanlar zaten banka tarafından mahkemeye verilmiştir.
🙁
Bankada oldukça değişik düzenlmeler yapıldı. İnsan kontrolu azaltılıp bilgisayar kontrolu artırıldı. Teftiş Kurulu’nun görevleri değiştirildi. DDaha proaktif yöntemler uygulanmaya başlandı.
16 Kasım 2010
12:10 pm
Doğru yoldan çıkmış davranışlar karşısında alacağımız tavır, mesajlarımızı kararsızlara iletmemizi sağlayacaktır. Kırık pencere teorisindeki gibi bazılarının cesaretini kırmak için Genel Müdür’ün “Bunu da kov” yaklaşımını doğru buldum.
24 Kasım 2010
12:45 pm
Sn. Gülcan,
kırık pencere teorisinden anladığım bu değil benim. güvenlik görevlisinin göreviyle ilgili burada herhangi bir suistimal yoksa, onun kovulmasına karşı çıkan birinin bunu dile getirebilmesi kadar normal bir durum yok bana göre. burada kırılan pencereyi suça karışan kişiler olarak görmek ve sadece onları değiştirmek önemlidir. yoksa kırılmayan camları değiştirmek sadece saçmalık
3 Aralık 2010
10:00 pm
Önder bey’in de dediği gibi bahsi geçen yazının Kırık Pencere Teorisi ile açıklanmaya çalışılması, sadece teorinin iyi anlaşılmadığını gösterir. Şubede böyle bir sıkıntı yaşanması affedilecek bir şey değil; ancak Gene Müdür’ün tavrının çok doğru stratejik bir karar veya bir çeşit prensip gibi sunulmasını anlayamadım. Daha çok bir sinir harbi esnasında söylenmiş acımasız bir emir cümlesi gibi geldi bana. Genel Müdür ve Müdürlük, bir şubede böyle ciddi bir vaka o uzun yıllarca sürdüğü halde bunu farkedememiş, gerekli kontrol sistemini kuramamış, işler ayyuka çıkınca gene bir beceriksizlik örneği olarak suçlu suçsuzu ayırmaksızın “ibret-i alem olsun diye” tüm şube çalışanlarını kovuyor. Yetmezmiş gibi, bu yapılanın yanlış olduğunu söyleyen müdürü de işten atıyor, hem de “Bunu da” gibi edepsiz bir ifade kullanarak. Uğur Hoca’nın bu örneği vererek ironi yaptığını umuyorum. Ülkemiz kurumsal ortamlarında işlerin nasıl yürüdüğünü göstermesi açısından çok üzücü bir hikaye.
3 Aralık 2010
10:36 pm
Orhan,
Burada sözünü ettiğimiz karar “stratejik” değil. Taktiksel. Ancak, bence de liderlik davranışı açısından doğru bir tavır. Sistemler oto-kontrollerini ancak zorlama ile geliştiriyorlar. Bildiğiniz bir konuda, “ben yapmadım, öyleyse kurtarırım” demeniz yeterli olmayabilir. Gördüğünüz zaman ilgilileri uyarmanız gerkir.
🙂
Şunu unutmayalım. İnsanları niyet değil, tavır yönetir. “Size ölmeyi emrediyorum” diyen, onların ölmesini kesinlikle istemiyordu.
🙂
Gelelim “ciddi bir vaka o uzun yıllarca sürdüğü halde” kısmına. Zaten bunu farketmesi gereken yer öncelikle Teftiş Kurulu’dur. Yani eğer bir “beceriksizlik” varsa, Teftiş Kurulu zamanında görevini iyi yapmadığı için olabilir.
O bahsettiğin kişi “bu yapılanın yanlış olduğunu söyleyen müdür” değil yalnızca… O kişi, Teftiş Kurulu Başkanı.
Sen olsan ona ne yapardın.
🙂
Diğer yandan, bu tavır “Ülkemiz kurumsal ortamlarında işlerin nasıl yürüdüğünü göstermesi açısından çok üzücü bir hikaye” değil.
Maalesef kurumsal ortamlarda, bu kadar çabuk icraat yapılamıyor.
😉
Kurumsal yapılara sürekli suç bulmaya çalışmak bence doğru değil. Olguları daha iyi gözlemlemeliyiz.
🙂