Çırak mühendis
Okuldan sonraki ilk işimdi. Bir Dünya Bankası projesinde çömez (junior) olarak çalışıyordum. Projenin “teknik/üretim” kanadını bir alman firma yürütüyordu.
O ekipte bizim gibi yeni mezun bir alman mühendis vardı. Ortayaşlarda bir ustabaşının yanına vermişlerdi. Üzerlerinde işci tulumları, sürekli birlikte idiler. Ustabaşı, genç mühendise çırağı gibi davranıyordu. “Şu vinçe tırman, bunları incele, bana anlat”; “Şu parçayı sök getir. Aman yandaki parçaya hiç dokunma bile…” Genç mühendis, okulda öğrendiklerini böyle pekiştiriyordu.
Okulda uygulama öğretilmiyor diyen arkadaşlar: Ustabaşının yanına çırak girmeye hazır mısınız? Yoksa, “ben bunun için 4 yıl okumadım” mı diyeceksiniz?
Kategori: İş hayatı, yaşamın içinden
8 Ağustos 2008
8:24 am
Çok uzun bir yorum yazmıştım ama Yorum Gönder dediğimde sayfa kilitlendi ve galiba gitmedi:(
Neyse kısaca bir daha yazıyım,
Verdiğiniz örnek gerçekten çok güzel,
Ben kendi adıma ustabaşının yanında çalışmayı her zaman tercih ederim ve ettimde.
Örneğin şuanda pazarlama uzmanıyım ama daha işin başında olduğumdan öğrenmek istediklerim ve öğrendiğim Matbaa da pazarlama araçlarının basım işleri nasıl yapılır, ne kadarda biter, ne tür baskı makinesi kullanılır, ajanslar ile yapılan cast seçimlerinde neye dikkat edilir, ajanslar ile nasıl iletişim kurmak verimlidir gibi şeyler…
Bir işin temelini bilmeden işin genelini öğrenmek çok kolay değildir bence.
Yani kısaca ileride işinizle ilgili herhangi bir olayda “Çırak Çıkmamak” için şimdiden ustabaşının yanında çırak olmak daha iyidir.
8 Ağustos 2008
9:03 am
“Genç mühendis, okulda öğrendiklerini böyle pekiştiriyordu.” demişsiniz. Böyle oluyorsa gerçekten güzel bir şey ama daha çok okulda öğrendiklerini pekiştirmke değil, işin okulla, mühendislikle alakası olmayan şeylerle karşı karşıya kalınıyorsa insan ister istemez olaydan soğuyor. Bu, işe burun kıvırma anlamında demiyorum, “o kadar okuduk bunu mu yapacaktık?” sorununun verdiği burukluk açısından diyorum. Yoksa tanıştığım pek çok insan zaten mühendislik mezunu olmasına ve “mühendis” pozisyonunda görev almasına rağmen mühendislikle alakası olmayan işlerde çalışıyor. Yani “okulda öğrendiğini pekiştirmek” değil, bunun adı başka bir şey oluyor artık.
8 Ağustos 2008
2:11 pm
Bunun adına daha çok kabaca “pişmek” diyoruz. Çok basit bir örnek vereyim. Çalıştığım firma kablosuz iletişim çözümleri sunuyor. Bu departmana aradığımız özelliklerin başında tercihen mühendis olunması ve yükseklik korkusu olmaması gerekiyor. Şimdi soru şu:
Bu yeni mezun mühendis, ben masabaşı işi yaparım, direklere tırmanmam diyerek kestirip atacak mı? , yoksa paşa paşa direklere tırmanıp, aletlere uygun şekilde config mi yapacak?
Siz olsanız hangisini seçerdiniz?
11 Ağustos 2008
6:55 pm
Deniz acenteliğinde “pazarlama müdürü” ünvanıyla çalıştığım sırada, hafta sonlarında işçi tulumunu giyip limanda puantaj yaptım.
Forklift ve vinç operatörleri yakın arkadaşım oldu. Konteynere mal yüklenirken nelere dikkat edileceğini öğrendim. Hatta bir seferinde gümrükçünün adamı bana bahşiş vermeye kalktı. “Sen akıllı bir adama benziyorsun. Aferin sana” dedi. “Yarın ordinoyu almaya gidince, pazarlama müdürüne bir uğrayıver” dedim. Masanın diğer tarafında dün bahşiş vermeye çalıştığı adamı görünce yüzünün aldığı hal: paha biçilemez.
İşimi iyi yapmak için gönüllü olarak işçi tulumunu giyip limanda iş yaptım. Bir yıl gibi kısa zamanda, ordinodan manifestonya benim haberim olmadan konteyner yüklenmez, boşaltılmaz oldu.
Özetle, iyi pazarlamacı olmak için, işin operasyonunu da bilmek gerekir. Haydi gençler, sahaya…
15 Ağustos 2008
7:44 am
Adamın yüzünü gerçekten görmek isterdim. Her açıdan güzel bir deneyim olmuş olmalı. Benim ayrıca sinir olduğum bir nokta var. Yapım gereği her işi kendim yapmaya alışkın bir insanım. Bazı durumlarda gerek arkadaşlarım, gerekse ofisteki insanlar bırak görevli kişi yapsın gibi söylemlerde bulunuyorlar. Yok diyorum ben yaparım. Şimdi bu insanları anlamak bazen gerçekten zor olabiliyor. Ben bu tipleri “SIĞ” olarak adlandırıyorum. Tıpkı “Her işi yapacaksın ancak 1 işte uzman olacaksın” cümlesinde anlatılmak istenen ana fikir gibi…
15 Ağustos 2008
9:58 pm
Haklısın Zafer,
Arkadaş işyerinde bir alt katta oturuyor. Bana ulaştırılması gereken bir belge var. “Gelir gelmez paraf atıp bana gönderebilir misiniz?” diye telefon açıyor. Sonra da belgeyi bir kat aşağıya indirmek yerine, dahili kurye kutusuna koyuyor. “Perhiz / lahana turşusu” gibi…
Ben gidip elden alıyorum “Uğur bey, neden zahmet ettiniz?” diye şaşkınlıkla soruyor. Ben de diyemiyorum: “sen neden bir zahmet kalkıp getirmiyorsun?” diye…
19 Ağustos 2008
2:40 am
Teşekkürler Uğur Bey ,
Blogunuzu yeni takip etmeye başladım ve sırayla bütün postlarınızı okuyorum. Çırak mühendis konusunda yazınız ardından bizimle paylaştığınız, saha deneyiminizi içeren yorumunuz çok daha aydınlatıcı bir nitelikte.Sizinle bir anımı paylaşarak eklentilerde bulunmak isterim.İşletme fakültesinde birinci sınıfta iken sizde bilirsiniz işletmenin fonksiyonlarını ayrı ayrı inceleyip genel dersler alırsınız.Mesleki hedefleri ilerde yöneticilik olmak isteyen fakat o yıllarda deneyim ,bilgi ve vizyon eksikliği olan bizlere ölüm gibi gelirdi bu çeşitlilik.Bir gün isyan edip basarısız olduğum muhasebe dersi profosör hocamızın odasını ziyaret ettim. Ders konularının ilgimi çekmediğinden, ileride muhasebeci olmak istemediğimden dolayı bunları ileri düzeyde öğrenmenin bana faydası olmayacağından bahsettim , bizi yönetici adayları olarak yetiştirmeye çalıstıklarını o yüzden bu benim mesleğim olmayacaksa bırakalım hocam herkes kendi işini yapsın diyede ekledim ne yazıkki ..karşılığında aldığım cevap bana güzel bir ders olmuştu .” Peki ya sen ,yönetici olduğunda,kukla oynatıcısı mı olmak istersin kukla gibi oynatılmak mı istersin “..
Belirttiğiniz gibi iyi bir pazarlamacı,iyi bir yönetici olmak için çoğu süreçler hakkında operasyon dahil bilmek durumundayız.Günümüzde çalışanlarına birimler arası rotasyon imkanı tanıyan şirketler bu yönetim biçiminin örnekleri olabilirler.Japon iş dünyasında şirketlerin tecrübesiz, 0 km. üniversiteden yeni mezun gençleri tercih edip,değişik çalışma birimlerinde yıllar süren bir eğitime tabi tutması,Batılı firmaların artık pazarlama ve satış ünitelerine müşteri ziyaretlerinde üretimden İşçi “Worker” statüsünde insanları dahil etmeleri,hepsi takım çalısması “Team Management” ortak olgusu aynı amaç uğruna çalışanların aralarında bilgi bakımından zayıf halka bırakmamaları…Üretim departmanının kapasitesini, işin üretim sürecindeki süreçlerini,o konumdaki iş arkadaslarının yaşadıklarını kısaca o havayı solumamış olan bir satışcının büyük bir sipariş aldığını düşünelim, vaat edilenlerin zaman,miktar vs. karşılanamaması durumunda bu hamle başarı değil , karşılaşılabilecek sorunlar ardından müsteri memnuniyeti adına bir kayıp olacaktır.Söylenecek ,konuşulacak çok şey var, bizleri düşündürecek aydınlatacak yazılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum..
29 Ağustos 2008
3:29 am
[…] ve muhasebe) bölümlerin yapılanmasından sorumluydu. Bu proje ile ilgili iki anımı daha önce kendi blogumda ve Kariyer Yolculuğu’nda […]
28 Haziran 2009
12:12 pm
O yıllardan bir başka anı…
16 Şubat 2010
7:32 am
Şimdiye gelirsek… Link’e tıklayın.
11 Mayıs 2011
10:27 am
Devam yazısı
17 Şubat 2012
10:58 am
birde şöyle bir durum var malesef.. ilkokul okumamış bir usta başının yanına genç mühendis adayını çalışsın diye verdiğinizde, usta başının o çocuğu kabul edemiyor ve ezmeye çalışıyor. fabrikayı bakkal dükkanı genç mühendiside 12-13 yaşlarında çırak zannettiğindeki üslubu konuşma şekli son derece rahatsız edici olabilir, genç arkadaşımızı daha 1. dakikada işten soğutabiliyor. üstelik bir usta matematik bilmez, tasarım bilmez, yıllardır öğrendiği sistem dışında herhangi bir sistemi bilmez.. bence mühendis tecrübeli mühendislerin yanında pişmeli, çıraklar ustaların yanında… ssaha tecrübesi edinilmeli evet ama Türkiye şartları ve insanların eğitim durumlarıyla Almanyayı bir tutamayız.. bizde endüstri kültürü bile oturmamışken hemde..
17 Şubat 2012
6:29 pm
Burak,
Oldukça abartıyor olabilir misin? Bu bahanenin mühendislerin işine geldiğini, ama çoğu zaman geçerli olmadığını söylersem…