Dışı seni yakar…
1930’lu yıllar. Asteğmenlerin kırmızı pelerinli üniformaları var. 1.90 boyunda yakışıklı asteğmen, kırmızı pelerinini afili şekilde savurarak Kadıköy meydanında yürüyor. Birini bekliyor. Bu sırada volta atıyor. Kendisine kıskançlıkla veya beğeniyle bakılmasının tadını çıkarıyor.
Sivil giyimli, kısa boylu bir adamın sertce baktığını görüyor. Daha da havaya giriyor. Uzun boyunu iyice göstererek voltaya devam ediyor.
Bu hava ile birkaç dakika daha yürüyor. Sonra o kısa boylu adam yanına gelip eline bir kağıt tutuşturuyor. Havalı asteğmen kağıda bakınca kıpkırmızı kesiliyor.
“Evladım, komutanını tanımayan, düşmanını hiç tanıyamaz”
Bu öyküyü 1970’li yıllarda, geçmişin havalı asteğmeninden bizzat dinledim. Sanayici idi. Ülkeye bazı ürünlerin fabrikasını ilk getirenlerden biriydi. Hala dimdik, hala enerjik idi.
Ne zaman ki birinin hiç derinliği yoktur, ama dış görüntüsü ile hava atar, merhum Lütfü beyin anlattığı bu anıyı düşünürüm.
Etiketler: cehalet, cesaret, dış görünüş, hava atmak
Kategori: yaşamın içinden
20 Ekim 2008
3:08 am
Evet. Kimi zaman derinlik yoksunu olup gelip geçici kavramlara tutunan çok şey var. Eh siz de takdir edersiniz ki bugün dış görünüş çoğu zaman işlevsellikten daha hatırı sayılır hâle geldi.
20 Ekim 2008
11:20 am
Haklısınız Ahmet Alp Balkan,
Dış görünüş öylesine hatırı sayılır hale geldi ki, bazı kişiler için “marka mı, değil mi” tartışması yapıyoruz.
Ben diyorum ki (hani fıkradaki gibi) “Güzellik geçicidir”. 🙂