18 Temmuz 2009 Cumartesi

Dükkanda sandalye / Ofiste koltuk

Bir arkadaşım anlattı. Onun başından geçmiş.

Perakende bankacılığın henüz etkin olmadığı yıllar. (1990 öncesi…)

Bankanın Genel Müdürü değişmiş. Yeni Genel Müdür çok hırslı. Tüm ekipler müşteri bulmaya gönderilmiş.

Arkadaşımın payına da Perşembe Pazarı düşmüş.  ( O yıllarda, Karaköy’de Perşembe Pazarı denilen bir bölge vardı. İstanbul’un demir ticareti oradan yürütülürdü. İnşaat demirinden somun / cıvataya kadar herşey, Perşembe Pazarı’ndaydı.)

  • İlgilenenler için: Bugün bildiğiniz PerPa, Perşembe Pazarı’nın kısaltılmışıdır. Yörenin boşaltılıp “turistik” yapılacağı, Perşembe Pazarı esnafının da o binaya taşınacağı varsayılmıştı…

Arkadaş, demir tüccarlarından birini ziyaret ediyor. Tüccar, ona yer gösteriyor:

– “Gel otur birader…”

O sandalye var ya… Asıl rengini kaybedeli uzun yıllar olmuş. Galvanizli demirin o kirli siyah rengi, sandalyenin minderine işlemiş.

Arkadaş, çakı gibi giyinmiş. Ne de olsa “kurumsal bankacı”… Üzerindeki kıyafet küçük çapta bir memurun aylık maaşından fazla…

Kirli sandalyeye oturmak istemiyor. Tüccar ısrar edince, köşesine ilişiyor. Sandalye ile temas alanı, bir parmak üstü kadar…

Tüccar sohbeti uzatıyor. Bizimki fena sıkılıyor. Aklı zaten giysisinde… Muhabbet de çok parlak gitmiyor…

Sonunda tüccar diyor ki:

– Senin eski Genel Müdürün var ya… Geçen gün buraya geldi. Senin iğreti oturduğun bu sandalyeye oturdu. Tavla oynadık. Sohbet ettik… Çevredeki arkadaşlar da geldiler… Hep beraber lahmacun da yedik…

Sen bu entel halinle buralarda boş yere gezme… Perşembe Pazarı’ndan sana ekmek çıkmaaaz…

😀

Siz bu öyküden, onlarca ders çıkartırsınız. Bunu biliyorum.

Bana gelince… Her vesileyle söylüyorum. “Hedef kitle”, “hedef kitle”, “hedef kitle”…

😛

Dikkat: Bu yazı, daha önce Friendfeed’de de tartışıldı. Yorumları aşağıya ekliyorum.

😉

Etiketler: , , , , ,

Kategori: İş hayatı, yaşamın içinden

“Dükkanda sandalye / Ofiste koltuk” yazısına şu ana kadar bir yorum yapılmış:

  1. Friendfeed yorumları:
    ipek aral kişioğlu Çoook güzel bir yazı ve anı.

    NurdanGencel hedef kitleden de öte söylediğiniz gibi çok şey var bu yazıdan çıkartacak; alçakgönüllülük, iletişim, öncelikler, anlayış, başka dünyaları kucaklamak.. çok dolu bir yazı, teşekkürler Uğur Bey:)

    Ayhan Kocak Ugur Hocam bizimle paylastigin icintesekkürler,

    Cengiz Çatalkaya Hocam damardan girmişsiniz yine 🙂

    adrina süper bir hikaye Uğur Özmen’e çok teşşekürler

    Sinem COMARLI Uğur Hocam yine güzel bir noktaya değinmiş.. Teşekkürler 🙂

    emresezgin Hocam yine döktürmüşsünüz :)) çok güzel bir yazı olmuş ellerinize sağlık

    Omer Ekinci Hikayenin insani yönü çok tüyler ürpertici değil mi? Bir şirketin orta seviye yöneticilerinde hep bir hava, hep bir burnun kaf dağının ardında oluşunu görüyoruz. Oysa patronları hiç öyle değil, nereden geldiğini bilen insanlar. Ne oldum delisi olmayan insanlar .. Sanko’nun patronu Abdulkadir Konukoğlu’nu tanıma şansım olmuştu.. Yabancı IT’ci ortaklarıyla bir basın toplantısı düzenlerken bu işlerden sıkılıp bi anda patladı “Yaw beni bırakın gideyim kardeşim ben tekstilciyim bu işlerden anlamam” deyiverdi

    adrina ne oldum delisi olan patron olmaz olamazdaaaaaaaaaaa

    Özer Güngören Perpa’yı bundan 2-3 ay önce beykent üniversitesinden santral’e geçerken uğur hocamdan öğrenmiştim.. yazı da çok dolu ve güzel hocam ellerine sağlık..

    kezbankaragöz kendini işinden çok önemseme hastalığı…

Yorum Yazın