Ego – Özgüven İkilemi
17 Eylül 2014 günü şöyle bir mesaj geldi.
Selamunaleyküm Uğur Bey,
Yazılarınızı ara sıra okuyorum ve hoşuma gidiyor.Sizin gibi için dolu yazıları okumaktan hoşlanıyorum,konusu ne olursa olsun.Yazılarınızda müthiş bir özgüven var.Kendine güveni olmayan bir insanın,günlük olaylardan çıkarımlar yapıp,bu kadar çok yazı çıkarabileceğine inanmıyorum.Sakız satan çocuk yazısından sonra aklıma geldi.Bu kadar çok yazı yazmanızın sebebi özgüven mi,ego mu ? Eğer cevap vermeye kalkarsanız samimiyetime inanmanızı rica ediyorum.Art niyet olmadan yazdım bu maili.
İyi çalışmalar..
(Yazıyı yukarıya aynen kopyaladım. Hiçbir noktasına dokunmadım. Sadece bahsedilen yazının linkini ekledim.)
Önce şunu vurgulayayım. Okurların beni sorgulaması hoşuma gider. Bildiğiniz gibi sorgulamak üzerine çok yazdım.
(Ve burada sıralamadığım birçok yazı)
Sorgulanmak, kişinin kendisini iyileştirmesi için bir fırsattır.
Montaigne “Olgun bir okuyucu çok kez başkasının yazdıklarında yazarın düşünemediği güzellikler bulur, okuduklarına daha zengin anlamlar ve renkler kazandırır” demiş.
Şilili şair Pablo Neruda‘nın yaşamından hayâli bir kesitin anlatıldığı “Postacı” filminde bir hayranı, “Şiir şaire değil, ona ihtiyaç duyana aittir” der.
Umberto Eco’nun “Genç Bir Romancının İtirafları” kitabı tamamen kendisinin okurlarıyla ilişkisini anlatmaktadır.
Özetle, okurdan bir mesaj almak ödüldür.
😉
Mesajı birkaç kere okudum. Bazı kavram kargaşalarını çözmeye ve ne denildiğinden çok, ne denilmek istendiğini anlamaya çalıştım.
Sonra soruyu yanıtlamak istedim. Uzun bir yanıt olacak. Muhtemelen 3 – 4 yazı sürer. Başlayayım. (Biraz sondan başlamak gibi olacak. Kusuruma bakmayın.)
.
“Bu kadar çok yazı yazmanızın sebebi özgüven mi,ego mu ?” denilmiş. Onlarca blog yazarı var. Çoğu sıkça yazıyor. Yüzlerce gazete yazarı var. Onlar daha da sık yazıyorlar.
Facebook’ta benden daha sık yazan ve içeriklerini takip ettiğim arkadaşlar var. Twitter’daki 140 karakterle içini dökmeye çalışanlardan bahsetmiyorum. Kedi – köpek – çiçek – bebek resmi koyanlardan da söz etmiyorum. Üzerinde düşünülmesi gereken konuları açıp tartışan Facebook yazarlarından bahsediyorum.
Bu durumda onlar da “özgüven mi,ego mu” sorusunun muhatapları mı? Sizce çok yazı yayınlamanın, bu iki sıfat/isim dışında bir nedeni olamaz mı?
Soruya soruyla yanıt vermemin nedeni, kaçmak değil anlamak.
Cyrano de Bergerac gibi sizin yerinize yanıtlayayım.
Sürekli yazılar yayınladığıma göre:
– Edebiyatçı olmak isteyip, ailesinin zoruyla üniversite okumuş memur olabilirdim. İçimde kalmış yazarlık tutkusu…
– Gölgede kalmış felsefe tutkunu olabilirdim. Şimdi açığa döküp tartışma hevesi…
– Keşfedilmeyi bekleyen ücretli olabilirdim. Yıllar geçse de ben haklıydım duygusu…
– Ego, özgüven ne kelime… Pısırık bir muhbir olabilirdim. Eski patronları şikayet…
– Teşhirci olabilirdim. Birilerinin beni fark etmesi …
– Politikaya atılacak bir aday. Görüşlerimi yaymak için…
– Pazarlamacı olabilirdim. Böylece kendimi duyurarak…
– Beleşci olabilirdim. Adım duyulunca beni etkinliklere çağıracaklar, hediyeler de cabası…
– Polemik sever ruh hastası olabilirdim. Tartışmayı daha fazla körükleyerek…
– Gazeteci sendromu olan biri olabilirdim. Sırf yazacak malzeme çıksın diye, başıma kötü şeylerin gelmesini bekleyerek…
(Daha çok arttıramayacağım. Sıkça yazan blog ustaları bana yardım etsinler. Listeyi zenginleştirelim.)
😛
Çok sıfatım olabilirdi. Bu “özgüven mi,ego mu” ikilisinin dışında. (“Beni ne mühendisler, doktorlar istedi” tarzında söyleniyor.)
Ego ve özgüven’i tanımlasak. Böylece teşhisi doğru yapsak.
🙂
Not: Yanıtım bitmedi… devamı [2] , [3] , [4] , [5] , [6] . …
Resim şuradan alıntıdır
Etiketler: blog, blogger, gazeteci sendromu, pazarlamacı
Kategori: yaşamın içinden
19 Eylül 2014
7:44 am
Uğur Hocam, İlginç takipçileriniz varmış doğrusu.. 🙂
19 Eylül 2014
8:17 am
Özgüven ve ego sizinle en çok konuştuğumuz konu hocam… Ben hala kayboluyorum içinde, dolayısıyla cevap yazılarınızın serisini heyecanla bekliyorum 🙂
19 Eylül 2014
8:22 am
Çok unutkanım, yazmazsam o düşünceleri unutuyorum. Yazık olmasın diye yazıyorum
19 Eylül 2014
8:27 am
Kişisel ve mesleki manada gelişmek (okuyarak-yazarak öğrenmek),bilgi ve deneyimlerimi nitelikli içerik haline getirerek ilgili herkese faydalı olmak,mesleki anlamda sektörel değer üretmek İÇİN YAZIYORUM.
19 Eylül 2014
8:28 am
“Hayatlara dokunmak” sanirim fiil durumuna giriyor hocam. 🙂
19 Eylül 2014
8:29 am
Kişinin anlayacağı, anlaşılacağı, konuşabileceği, birlikte çalışabileceği, birlikte maça, birlikte dondurma yemeye gidebileceği, öğrenebileceği, öğretebileceği insanları bulmak için iyi bir eylem… Hiç konuşmadan nasıl olmuyorsa, bazı insanlar için de yazmadan olmuyor. Böylelikle farkediliyor, farkediyorsun kimin kim olduğunu (her yazılana da hemen inanmıyoruz tabii ki)
.
”Arkadaş segmentasyonu” için iyi bir yol.
19 Eylül 2014
10:57 am
🙂 Hep böyle kal… Değerli Hocam!
19 Eylül 2014
12:35 pm
Yazmak istiyorum demek ki ego var. Yazmıyorum, demek ki özgüvenim yok gibi bir çıkarım nedeniyle üzülmüş bulunmaktayım.
19 Eylül 2014
12:37 pm
Küçük Ayak kişinin neden yazdığından çok ne yazdığı beni daha çok ilgilendiriyor.
Yazılanları okuduğumuzda bize geçen bir iki satırdır gerçekte karakterimizi şekillendirir.
Sizin yazılarınızda da bunu görüyorum ve çok ilgiyle okuyorum ,
Günlük olaylardan çıkarımlar hayatı gözlemleyerek yaşamak çok güzel bir şey doğrusu
19 Eylül 2014
12:39 pm
Kendime not alıyorum. Kendi yazılarıma en çok kendim başvuruyorum. Ek olarak düşüncelerin daha derli toplu hale gelerek ifade edilmesini sağlıyor.
19 Eylül 2014
12:40 pm
Paylaşmak, öğrenmek, hatırlamak için yazıyorum. Bazen bir duruma başkaları farklı pencerelerden bakarak farklı bir yorumda bulunabiliyorlar bu da işe yarıyor.
19 Eylül 2014
12:42 pm
Sadece anlam yaratıp birilerinin bundan faydalandığını görmek isteyebilirim Uğur hocam. 🙂
21 Eylül 2014
9:29 am
Ego mu, Özgüven mi dizisinin ikinci yazısı
21 Eylül 2014
4:52 pm
ülkede herhangi bir şeyi iyi yapınca hemen art niyet ve ego arıyorlar. ego kelimesini öğrenen birine yapıştırmaya çalışıyor. külliyen cahillik.
28 Eylül 2014
7:27 am
Ego – Özgüven sorgulaması’nın devam yazısı (3)
28 Eylül 2014
9:35 pm
Ego’yla Özgüven’in ilişkilendirilmesi bana göre domates’le Ferrarinin ilişkilendirilmesi gibi. Tek ortak yanları, kırmızı ile hatırlanışları.
Birde şu var tabi : http://www.reactiongifs.com/r/feeding.gif
29 Eylül 2014
9:30 am
Devam yazısı
30 Eylül 2014
8:44 am
“Neden yazıyorum?” sorusunun yanıtı bu yazıda.
31 Mart 2015
7:17 pm
Bazen zor bir proje beni çeker. Ego baskın çıkar.
Bu işte de projeden vazgeçemedim. O sırada devam eden bir başka projeyi de bıraktım.