Geri dönüşüm
“Karar verilen an ile elde edilen sonuç arasındaki zaman arttıkça, araya yanlış kararlar girer.” demiştik. İlginç bir örnek anlatacağım.
Bir dönemler, 1975 – 1980 yılları arasında turistik bölgelerde kese kağıdı kullanımı yasaklanmıştı.
Tüm sahil kasabaları, Marmaris, Bodrum, Alanya, Silifke… hepsinde şeffaf naylon torbalar kullanılmasına karar verildi.
Neden mi? “Çevreci” olmaya çalışıyorduk. Kese kağıdı yapmak için ormanlar kesiliyordu. Ağaç katliamını azaltmaya niyetlenildi. Üstelik, şeffaf torbalar sayesinde “kazıklama” azalacak, “temizlik” de öne çıkacaktı. Belediye Başkanları uygulamayı öğüp duruyorlardı.
“Çevreci isen, kağıt değil naylon kullanmalısın” deniyordu.
O yıllarda, zeytinyağı zararlı idi. Hele tereyağı… “zehir ye, daha iyi” deniyordu. En sağlıklısı margarin idi…
Bana hap gibi sunulan uygulama ve sloganlara kuşku ile bakmamın nedeni bu gibi örnekleri çok fazla yaşamış olmamdan kaynaklanıyor.
🙁
Etiketler: çevre, çevrecilik, doğa, dönüşüm, kağıt, margarin, naylon, orman, slogan, temizlik, tereyağı, zeytinyağı
Kategori: yaşamın içinden
21 Ocak 2009
8:43 am
Hocam, bu teoriye göre “Bilim kendi kendini yalanlıyor” desek yanılıyor olabilir miyiz?
Neticede eskiden Anne sütü çocuk için sağlıksız deniliyordu. Bir kuşak bebe maması ile beslendi. Şimdi Anne sütü kadar yararlı bir besin olmadığı söyleniyor. O zamanlar da bunu bilimsel araştırmalara dayanılarak söylendiği söyleniliyordu.
Sanırım bundan dolayıdır ki, o günleri yaşayanlar bu günlerde yeni bir konu ortaya çıksa hep sorgularlar.
Sanırım, bizlerin de bu tecrübeleri iyi kullanarak başarıya ulaşmamız gerekiyor.
21 Ocak 2009
8:54 am
Aslında “bilim kendini yalanlamıyor”. Birileri margarin satmak, naylon satmak, mama satmak için az gelişmiş ülkeleri kullanıyor.
Buna da sağlık, çevre, vb. gibi yakışıklı giydirmeler yapıyor.
Doğal olan ana sütü, zeytinyağı zararlı olup da mama ve margarinin yararlı olma imkanı var mı? Ana sütü ile beslenmiş çocuklarda alerji çok daha az görülüyor. Az gelişmiş ülkeye bir şeyler satmak, ülkenin doğal kaynaklarını ucuzlatmak için bilim kullanılıyor.
21 Ocak 2009
10:30 am
Üstün Dökmen bir konferansta “benim kısacık hayatımda, Tereyağı üç kez tutuklandı, üç kez de aklandı” demişti. Uğur beyin dediklerine katılmamak mümkün değil. Pazarlama sağlık , çevre vb kılıflarla çalışmaya devam ediyor.
Korku, son zamanlarda pazarlamanın sanırım en çok kullandığı yöntem. Mesela Organik tarım diye inanılmaz büyük bir sektör yarattılar. Normal gıdalarda kanserojen var , bunlar sağlıklı. Bunu alın. İleride kanser olmayın. Sosyal ihtiyaçlar kullanılıyor. Dişini fırçalamazsan hiç bir kız seninle beraber olmaz. Erkekleri bir saç sallayarak etkileyebilirsin. Eğer saçlarını xxxxxx ile yıkamazsan hacimsiz olur kimse sana bakmaz gibi.
Bakalım işin sonu nereye varacak?
21 Ocak 2009
11:47 am
İnsan vücudu olağanüstü gibi görünse de biraz da aptal aslında. Anne sütü örneğinde olduğu gibi, bu şekilde beslenen bebek allerjen madde için aşı tedavisi görüyor bir anlamda. Bağışıklık sisteminin işleyebilmesi için öncelikle bir tanışma merasimi olması gerekiyor.
Öte taraftan zaman içinde bilimin söylemlerini değiştirmesinin birçok sebebi olduğunu düşünmeme rağmen, evet rant olayı ön planda. Ayrıca günümüz tıp biliminin, benim hangi yaşımda hangi hastalığa yakalanacağımı bilememesine şaşıyorum! Yok hayır şaşmıyor, ilaç endüstrisini girişimleri için tebrik ediyorum.
Bugünlerde organik besinler ile ilgili bu konuyla epey içli dışlıyım. 80 yıl önce yetiştirdiğimiz ve yetmediği için konvansiyonel olarak üretilmeye başlayan tarım ürünleri, bugün hayır organik daha iyidir denerek tekrar önümüze sunuluyor. İnsan vücudu doğal olduğuna göre, yakıtının da doğal olması daha faydalı düz mantıkla ilerlersek. Diğer taraftan baktığımızda tüm tarım üretiminin organik olması durumunda, insanlığın beslenemeyeceği düşüncesinde konvansiyonel üreticiler. 20 yıl önce kanser olmuş birini görünce dehşetle bakıyorduk. Şimdi ise 5 kişiden biri kanser. Tedavisini biliyoruz, gayet olağan geliyor…
Çelişki şurada, konvansiyonel besin tüketiminin ortaya çıkaracağı hastalık vakalarını tedavi etmeye yetecek maddi gücü var mı insanlığın?
Sonuçta dönüp dolaşıp, aktif varlığın el değiştirmesine, gideceği yönün belirlenmesine kimin nasıl karar verdiğine ve biz -sade- vatandaşın konuyla ilgili nasıl nemalacağına geliyoruz.
Müspet ilim herzaman güvendiğim kaynak olmuştur. Fakat bu konudaki en büyük endişem ise, bilim adamının nasıl kötüye kullanıldığı ve hangi amaçlar uğruna olduğu. Einstein mc2’yi ABD hükümetinin istediği yönde kullanmayı kabul etmiş olsaydı, kendisini nasıl anılıyor olurduk acaba?