Güzel bir gün
Dün, güzel bir gündü. “Ev-ofis” değil “manzara-ofis” çalışmalı dedim ve vurdum kendimi sahile…
Caddebostan Cafe Nero’da denizi en fazla gören yer boştu. Oraya oturdum. 4 kişilik yeri tek başıma işgal etmek zorunda kaldım. Gelen olsaydı, hiç itiraz etmezdim.
Kalem kağıdı çıkardım. Söz verdiğim ama elim varıp da tamamlayamadığım röportajları ve yazıları bitirmeye çalıştım. Öylesine güneşli idi ki, ekranı göremedim. Olsun, el yazısı da ölmedi ya…
Günün tam öğle saatlerinde, yukarısı açık mavi, ilerileri beyaz… Bulutların görüntüsü denize de vurmuş… Denizin nerede bitip gökyüzünün başladığı bilinmez olmuş…
Denize baktığımda, tek bir ada görünüyordu, beyaz-gri bir pastel renk ile… Belli belirsiz… Diğerleri?.. Diğerleri yoktu… Hani oralarda beş tane ada olduğunu bilmesem, ufukta tek bir ada olduğunu söyleyebilirdim.
Bir bebecik, iki kolundan birden tutmuş olan büyükannesinin yardımıyla ilk adımlarını atmaya çalışıyordu. Bebeciğin yüzünde, yaptığı işin önemini kavramış, keyif aldığı değil de sıkı çalıştığı bir işi kotarmış bir ifade vardı. Kısa bir süre sonra, “ayakta olmak” ona keyif verecek… Yürürken gülümseyecek, koşarken kahkahalar atacak…
Az sonra, annesinin elinden tutan bir başkası, yine sendeleyerek yürüdü. Söylemişimdir, benim keyif tanımımda, çocukların büyümesini seyretmek de vardır.
Sık aralıklarla uğrayan dilenciler bile keyfimi bozamadı.
Bünye de hasretmiş güneş ışığına… Hatta dazlak kafam bile… Kıştan bir gün çaldım.
🙂
Etiketler: keyif
Kategori: yaşamın içinden
31 Mart 2009
10:15 am
Süper 🙂