22 Ekim 2008 Çarşamba

Kurbağa'yı tanımak

Çocuklarım lisede okurken, kendilerine öğretilen bazı şeylerden nefret ederlerdi. Özellikle Biyoloji ve Coğrafya…

Onlarla şöyle konuşmalar yapardık.

– Büyüyünce ne olmak istiyorsun?
– Yönetici olmak / reklamcı olmak / şu olmak / bu olmak…
– Bu dediklerini olmak için üniversiteye gitmek zorunda mısın?
– Evet.
– Üniversiteye girmek için nefret ettiğini söylediğin şeyleri bilmek zorunda mısın?
– Evet. Sınavda bu anlamsız şeyleri sorabilirler.
– Peki. Bunları nefretle karşıladığında, öğrenmen kolaylaşıyor mu, zorlaşıyor mu?
– Zorlaşıyor.
– Öyleyse neden bunu bir oyun gibi algılayıp kendi hayatını kolaylaştırmıyorsun?

* * * * *

Birçok proje üzerinde çalıştım. Projenin firma için önemini anlamayan bir patronum da oldu. Projenin yol planını çıkardığımda “diğer aşamalardaki kısımları istemediğini” söyledi. Beni aşağıladı.

Proje, ete kemiğe büründü. Hayata geçirdik. Başarılı olduğu görüldü.

Bir süre sonra, önceden istemediğini söylediği kısımlar için, “Hani bunları yapacağını söylemiştin. Ne zaman?…” diye sormaya başladı. (Pazar ve müşteri dinamiklerini ancak o kadar anlayabiliyordu…)

Projenin şirket için önemi – beni aşağılamaya çalışan patron dışında – herkes tarafından takdir edilene kadar istifa etmedim. Soranlara, “proje o kadar doğru ve güzel ki, ufku yetersiz biri yüzünden terk edilemez” dedim. “Ben tasarladım” diyebileceğim kadar ortaya çıktı. Şirketin o seneki tek başarı öyküsü oldu. Diğer projeler, toptan hezimet… Sonra ayrıldım.

* * * * *

Bu kavramı çocuklarıma ve birlikte çalıştığım gençlere şu şekilde anlatmaya çalışırım.

Başarı genellikle zor bir yolun sonundadır. Hayatı daha zorlaştırmak istemiyorsak, başarıya giden yol ile kavga edilmez.

Etiketler: , , , , , ,

Kategori: İş hayatı, yaşamın içinden

“Kurbağa'yı tanımak” yazısına şu ana kadar yorum yapılmamış

  1. sizi kutlarım. hem öyle patronlara dayanmak zordur, hem de emek harcadığı proje tam olmuşken, bırakıp gitmek. yolu da çizmişsiniz, “hedefe odaklan, kavga etme.” umarım unutmam.

  2. Teşekkürler Arzu,
    Emek harcadığın proje olmuşken gidebilirsin de, zaten gitmeni istemiş de olabilirler. Bir başka yazıda http://ugurozmen.com/?p=79 lansman günü kovulduğumu yazmıştım. Hem de Türkiye’nin kredi kartı yapısını değiştiren ürünü çıkardıktan sonra…
    İnsan, yeni – belki de daha keyifli – projelere yelken açmayı öğreniyor. Üstelik, böyle bir patron ile çalışarak körelmektense, yeni bir macera, hem ruhu, hem de beyni besliyor.

  3. Ugur hocam, ellerine sağlık. Senin gibi birkaç insan olmasa önümüzü göremeyeceğiz. Abartmıyorum. Çok faydalı oluyor yazıların. Hani tıpkı bir fener gibisin klişesini kullanacağım ama; malum, bu aralar deniz fenerleri pek bir gündemde. Kullanmayayım.:) Çok teşekkürler.

  4. Teşekkürler Taci,

    Bu arada söyleyeyim. Yazıyı, kurbağa’yı tanımanız için yazmıştım. Kimmiş kurbağa?… 🙂

  5. Osman Z. Özmen :
    23 Ekim 2008
    8:44 pm

    Peki baba, ya başarı için izlediği yol, kişi için uygun değilse? Biraz entel cümlesi gibi duracak ama ‘modern toplum insanı genelde bir ideolojisi olan ve bu yolda ‘hedefini şaşmadan’ ilerleyen insandı.’ Oysa şu anki nesil (post-modern diyelim) bu kalıplardan dışarı çıkmak için ‘sürekli bir sorgulama’ içinde. Belki budur bizi kavgacı kılan…
    Onlarca insan belki de yanlış başarı yolundalar. Demek istiyorum ki, insanlar BAŞARI tanımını belirlemeden yola koyuluyorlar, elbette kavgayı hüznü çekiyorlar kendilerine…
    Sonuç olarak, Sorgulamak = yeni insan yazınla birleştirirsem bu yazıyı: “Başarıya giden yolu sorgula, doğru yolu seç sonra ilerle. Zaten o zaman kavga etmezsin yolla.”

  6. […] akşam oğlum yanıma geldi. “Başarıya giden yol ile kavga edilmez” diye biten yazı hakkında soruları […]

Yorum Yazın