31 Ocak 2010 Pazar

Muhabbet bağına girdim dün gece

Yıllar var bu şarkıyı dinlerim. Benim için anlamı pek değişmedi yıllar içinde…

🙂

Daha lisede öğrenciyken öğrendim muhabbetin sırlarını… Babamdan güzel öğütler dinledim. (O da kendi babasından almış öğütleri) “Adam gibi oturup, adam gibi kalkmak istiyorsan, ölçülü içeceksin, ölçülü yiyeceksin, birbirine karıştırmayacaksın. Adam gibi oturup hayvan gibi kalkmak istiyorsan, ne yersen ye… ne içersen iç…”pasaj_at_nite

Lisede, Anadolu yakasında okumama rağmen, Çiçek Pasajı’nın garsonları beni Galatasaray Liseli sanıyorlardı. En azından haftada bir kez görüşüyorduk. (ODTÜ’de birlikte okuduğum Galatasaray Liseliler beni “Fahri Galatasaraylı” ilan ettiler sonraları…)

İlk faili meçhul kıyakı yaşadığımda Çiçek Pasajı’ndaydım. Yetmeyen öğrenci harçlığımın üzeri tanımadığım bir ağabey tarafından tamamlandı. Muhtemelen benim şimdiki yaşımda olan bir ağabey…

muratbelge_yemekMurat Belge‘nin “Tarih boyunca YEMEK KÜLTÜRÜ” kitabını okuduğumda… Aramızdaki yıllara rağmen… Üstadın bahsettiği Kadıköy yakası meyhanelerinin hepsine gitmiştim. Gençlik yıllarımda…

Lise arkadaşlarımla birlikte, bazılarında muhabbet ederken çekilmiş resimlerim var.

😀

Değişik arkadaş gruplarım oldu, hepimizin olduğu gibi… Bazı arkadaşlar değişti, bir kısmı aynı kaldı.  Yıllar boyunca, bir masa etrafında sözleştik hep.

Tarih saptamak hep en zor kısmıdır. Yıllar ilerledikçe daha da zorlaşır. Onun yurtdışı seyahati, bunun kızının müsameresi, öbürünün eşinin izin vermesi, diğerinin önemli bir toplantısı…

Tarih’ten sonra mekan belirlenir. Yemekler, mezeler, fiyat ve ortam tartışılır. Kimin yer ayırtacağı da önemlidir.

İcraat günü geldiğinde… Neredeyse yıllardan beri sıra değişmez. Erkenciler hep erkencidir. Birileri de her zaman geç gelir. Salt çoğunluk bir araya gelince soğuk mezeler ve içki masaya koyulur.  Sohbet hızla derinleşir. Artık şuranın Genel Müdürü, buranın Kurumsal bilmemnesi, şu malzemenin ihracat şampiyonu… değilsindir. Okuldaki kimliğin ortaya dökülür. Gizlenmezsin. Takma adın varsa, özentini değil seni anlatıyordur. Olduğun veya olması gerektiğin gibi ortadasındır. Bundan keyif alırsın zaten.

😀

Otuzlu yaşlarımın başındaydım. ODTÜ Mezunlar Derneği’nin bir akşamında… Benim şimdiki yaşlarımda bir ağabey “kaç yaşındasın?” diye sordu. Söyledim.

“O kadar güzel içiyorsun ki, merak ettim” dedi… Kendisi artık aynı şekilde içemediği için, bütün geceyi bana ısmarladı…

😛

Oysa şimdi bu güzel cümlenin anlamını değiştirdiler…

Muhabbet deyince akıllarına “chat” geliyor. Sosyal mecralarda harcanan zaman… Facebook’da, Twitter’da, Friendfeed’de ona buna söz söylemeler, arkadaşlara takılmalar… Muhabbet çirkinleşmediği sürece itirazım yok. (Hoş, olsa ne yazar, kim takar…) pinokyo_chat_yaparsa

Bağ = Link… Bu durumda “muhabbet bağı” denildiği zaman da Facebook, Twitter, Friendfeed’e bağlayan linkler geliyor akıllara.

Girdim” deyince de “enter” tuşuna basmak, veya “mouse”a çift kliklemek düşünülüyor.

Dün gece” deyince de, sabaha kadar ekran başında oturduğunu anlatıyor.

(Resim Aytaç Mesci‘nin blog’undan alınmıştır.)

🙁

Yok arkadaşlar, olmaz gençler… Hayır. “Muhabbet bağına girdim dün gece”  “bir chat ortamının linkine enter’ladım ve sabaha kadar ekran başındaydım” demek değil.

😛

Etiketler: , , , ,

Kategori: yaşamın içinden

“Muhabbet bağına girdim dün gece” yazısına şu ana kadar 9 yorum yapılmış:

  1. “muhabbet bağına girdim dün gece” diyip, sonra da o gecenin her an’ını hatırlamak ve keyif almak…

    elbette sosyal mecralarda yapılan muhabbetin de tadı, yararı var, ancak gerçek ortamda, gözlerin birbirine değdiği, seslerin kol kola dans ettiği beğenilen lezzetlerin paylaşıldığı muhabbetlerin yerini almamalı.

    yine çok güzel yazmışsın, teşekkür ederim…

  2. Canan Onat :
    31 Ocak 2010
    5:16 pm

    Hocam hemen yarın için Asmalı Mescit dolaylarında bir yere 6 kişilik bir ekibi organize ettim, tavsiyenizi derhal yerine getiriyorum. Sevgiler, Canan Onat

  3. Teşekkürler Canan, benim için de bir kadeh kaldırın.
    🙂
    Yasemin, teşekkürler benden.

  4. Globalizmin ve gelişen dünyanın getirdiği yenilikler bunlar bize….Teknoloji ve bilime karşı çıkarsak yok oluruz….Seyretme modundayız…

  5. Hocam çok güzel bir yazı… teşekkürler…

  6. seleme kasım duman :
    2 Şubat 2010
    10:47 am

    Farklı bir yerden bakayım ben de.
    Yabancı orijinli alkol ürünlerinin bir sanat icra eder gibi içilmesini aktaran filmlerini (sideways), kitaplarını görmek haliyle imrendiriyor insanı. Bir davranış modeli oluşturuyorlar mesela şarap içme üzerine. Nasıl kadehe koyarsınız, nasıl oturursunuz, ikramını nasıl yaparsınız gibi. Şarap böylece rasyonellikten çıkar, size nur topu gibi bir duygusallık verir.
    Bize gelince; bizim bu konuda bence engin bir modelimiz olabilir. Milli künyemize işlenen Rakı mesela…Sadece ürün olarak değil, hikayesi, içilmeden önceki davranışları, muhabbete hazırlaması, masanın şekli…O kadar güzel bir “komple markalamaya” teşnedir ki aslında, bence gözden kaçırıyoruz bu fırsatı.

  7. Kadir Has Üniversitesi’nde Sosyal Medya Akademisi programında Ercüment Büyükşener’in “Blog İlişkileri Yönetimi” sunumunda bu yazıdan da bahsedilmiş.

  8. Yaşamın coşkusunu yaşamak gerekir. Paylaşmak ile teşhir etmek arasındaki fark da budur zaten.

  9. Değişen bir anlam da masa üstü’nde…

Yorum Yazın