Neden yazıyorum?
Ve nihayet [1] , [2] , [3] , [4] yazıdan sonra neden yazıyorum sorusunun yanıtına geleyim.
Benim duygularım (“sadece 2’sine sığmaz” dedim ama) aslında çok karışık. Astrolojiden hoşlananlar için söyleyeyim, İkizler burcuyum. Yükselen burcum da ikizler. 2 değil 4, hatta 8 birbirinden farklı duyguyu aynı anda yaşayabilirim.
Nasıl yani diye soracak olursanız, şöyle: Birine hem (bana yaptığından ötürü) kızıp, hem (şirketin geleceği açısından yaptığını) takdir edebilirim. Kaç yazıdan beri vurguluyorum. Ego, özveri, özgüven, ukalalık, bilmişlik, kendini ifade, vb… olabilir. Bunu değişkenlik değil, düşünce zenginliği olarak değerlendiriyorum.
Gerek danışmanlık projelerimde, gerekse okuldaki eğitimlerde bildiğimi anlatmaya çalışıyorum. “Biraz da kendime saklayayım, bana mecbur olsunlar” demiyorum. (Dolayısıyla ÖZGÜVEN var.) Öğrenmeleri için gerçekten çaba sarfediyorum. (ÖZVERİ de var.) “İçinizden başka Uğur Özmen’ler çıkarsa, rakiplerim oldu diye üzülmem. Onlarda emeğim var diye sevinirim” diyorum. (Kendini beğenmişliğin bu kadarı… Demek ki EGO da tavanda.)
Dedim ya farklı (hatta karşıt) duyguları eş zamanda yaşayabiliyorum.
😉
İlk yazının yorumlarında başka blogger’ların neden yazdıklarına dair görüşleri var.
Örneğin
- Ayşem “hayatlara dokunmak” için.
- Burçak “unutmamak, yazık olmasın” diye,
- Gökhan “kişisel ve mesleki manada gelişmek, mesleki anlamda sektörel değer üretmek” için,
- Fatih “farkedilmek, kimin kim olduğunu farketmek” için,
- Caner “kendine not almak, düşüncelerini daha derli toplu ifade etmek” için,
- Canan “paylaşmak, öğrenmek, hatırlamak” için ve “başkalarının farklı pencerelerden bakan yorumları” için,
- Taylan “sadece anlam yaratıp birilerinin bundan faydalandığını görmek” için
yazıyormuş.
Birçoğumuz bloglarımıza reklam almıyoruz. Dolayısıyla para kazanmak için yapmıyoruz.
- Yanlış anlaşılmasın, reklam alınmasına veya bloglardan para kazanılmasına karşı değilim. [1] , [2] , [3] , [4] , [5] , [6] . Aksine uzmanlığın bir şekilde ödüllendirilmesini destekliyorum. Ne de olsa atalarımız “marifet iltifata tabidir” demişler.
🙂
Ben ise… Neden ortalama 2 günde bir’den daha sık, hani neredeyse mesai gibi, bir gazete yazarı gibi, adeta zorunlu gibi… yazıyorum.
Muhan hocamdan, Osman hocamdan, Ömer hocamdan, Kamil hocamdan, Emin hocamdan, Bilge abladan, Emel hocamdan ve birçok hocalarımdan ders ile sınırlanmayacak kadar çok şey öğrendim. Ne kadar çalışsam hep öğrencileri olarak kalacağım. Onlara borcumu doğrudan ödeyemem. Belki dolaylı öderim diye yazıyorum.
Ayhan beyin, İsmail beyin, Metin beyin, David Hill’in yanında çalıştım. Okuldan sonra yine benim için hem okul, hem de ekol oldular. Her zaman çırak olarak kalacağımı biliyorum ama belki başkasının ustalığına katkı yaparım diye yazıyorum.
İş hayatımda başlayan ama öteye taşan şahane ekip arkadaşlıkları yaptım. Düşünce yapımın ve yönetim tarzımın şekillenmesine yardımcı oldular. Onlarla birlikte çalışma şansına ulaşamayanlar için yazıyorum.
İçten bir samimiyetle “Saçmaladın ha!” (hatta “Hass’tir lan”) diye uyarabilecek yakınlıkta (isimlerini yazarsam satırlar dolduracak) 35 – 40 yıllık arkadaşlarım var. Her birinden bir parçayı düşüncelerimin ve davranışlarımın bir yerlerinde taşıyorum. Onlarla arkadaş olamayacak kişilere aktarmak için yazıyorum.
Adını vermek istemediğim bazı amirlerden, iş arkadaşlarımdan ve yönettiklerimden sağlam kazıklar yedim. Aynısı başkalarının başına gelmesin diye yazıyorum.
30’dan sonra meslek değiştirmek yazısına “İyi ki okudum. Hayatıma yön verecek enerjiyi buldum” diyenler için yazıyorum.
Emlak arama yazısını “Tam zamanında gördüm. Açıkta kalmaktan kurtardı” diye (hak ettiğimden fazla) beğeni sunanlar için yazıyorum.
“CRM konusunda yetişmesinde emeğim olduğunu” söyleyenler için yazıyorum.
“Hayatlarına veya kariyerlerine veya düşüncelerine veya bakış açılarına olumlu katkılar yaptığımı” yazanlar için yazıyorum.
Muhtemelen hiç karşılaşmadık ama “Girişimime Uğur Özmen mentor olsaydı” diyen Ahmet, Kaan ve Bircan için yazıyorum.
😉
Ama en çok
“Geçen sene siz benim amirimmişsiniz gibi çalıştım” diyen Ece için yazıyorum.
Öğrencim olmadan öğretmenler günümü kutlayan Sami için yazıyorum.
“Bilenin bilmeyene borcu vardır” demişler. Borç ödemek için yazıyorum.
“Paylaşmak bilmenin zekâtıdır” demişler. Vecibeyi yerine getirmek için yazıyorum.
😀
Etiketler: Ayhan Keyman, blog, blogger, David Owen Hill, Emin Çeşmebaşı, İsmail Yalçınkaya, Kamil Kozan, Metin Ünal, Muhan Soysal, Osman A. Ataç
Kategori: yaşamın içinden
30 Eylül 2014
2:08 pm
bizde paylaşmaktan böyle keyif aldığınız için yazılarınızı okuyoruz. iyi ki yazıyorusunuz, iyi ki paylaşıyorsunuz.
5 Ekim 2014
7:32 am
Yazmak için bu kadar çok “bahaneniz” olması benim gibi bir çokları için büyük bir kazanç.
7 Ekim 2014
10:03 am
Soruya verilen cevaplar hakkında konuşmak yerine soru hakkında Hz. Mevlana’dan alıntı yapmak istiyorum. “Bülbülün bin bir namesi de olsa dildeşi olmadı mı nafile” . Niye sorusunu soranın “dildeş” olup olmadığına da bakmak lazım. Hocam bir ek ben yapayım müsaadenizle : Diledeşleriniz için de yazıyorsunuz, o yüzden biz de her gün ne yazdınız diye sayfanızı heyecanla açıp okuyor, yoksa bir şey diğer günü buruk bekliyoruz. Çok şey öğreniyoruz zekatınızı ALLAH kabul etsin!
14 Ekim 2014
12:34 am
Gerçekten, öğrenciniz olmadık ama sanki hocamızmışsınız gibi okuyoruz. Muhan Hoca’dan, Bilge Abla’dan dersler edinemedik ama sayenizde ucundan kenarından yakalıyoruz. İnanın ki yazmak için varolan belki de en güzel şey için yazıyorsunuz, kendi adıma çok şey öğreniyorum, teşekkür ederim.
7 Mayıs 2015
7:37 pm
Neden blog yazıyorum? Bunun için. (Yine kendime pay çıkardım)
7 Şubat 2017
10:33 pm
Sizi bir üniversitede derse giriyor sonra bitirme tezi yazacak gibi takip eden sadece ben değilmişim 🙂 Buradaki yorumları okuyunca gördüm…