Optimum ve Sub-optimum
Değerli ekonomi profesörü Daron Acemoğlu’nun bir konuşmasını izlerken aklımda kalan cümlelerden biri şuydu: “Sub-optimumların toplamı optimum yapmaz.” Hatırladığım kadarıyla, “Ulusların Düşüşü” diye tercüme edilen “Why Nations Fail” kitabı hakkında bir konuşmaydı.
Daha sonra defalarca bu cümleyi doğrulayan olgularla karşılaştım. Çoğunlukla da (dinleyen varsa) cümleyi tekrarladım: “Sub-optimumların toplamı optimum yapmaz.”
😮
Optimum kavramıyla ilk kez, işletmecilik okurken karşılaştım. Rahmetli Muhan Sosyal hocamız [1] , [2] , [3] anlattı. İlk dinlediğimde anladığımı söylersem yalan olur. Azami veya asgari (maksimum veya minimum) değil. En hızlı veya en çok da değil… Optimum kavramının birden çok değişkeni olduğunu ve tüm değişkenlerin teker teker değil de bir arada “en …” oluşturduğunu zamanla anladım.
TDK “en elverişli ve en uygun” ve “uygun değer” diye tanımlamış.
😉
Deniz nakliyatı sektöründe çalışırken “ekonomik hız” kavramını öğrendim. Gemiler yüksek bedellerle kiralanıyor. Günlük #bin dolar ücret denildiğinde gün / saat / dakika hesaplanıyor. Yakıt parasını da kiralayan ödüyor. Maksimum hız ile gidildiğinde daha az kiralama ücreti ödeniyor ama yakıt gideri daha fazla olabiliyor. Yavaş gidince de yakıt bedeli azalıyor ama kiralama süresi artıyor.
Bugünün akaryakıt fiyatları ile, aslında herkes “ekonomik hız” kavramını öğrenmeli.
Daha sonra bunu araba kullanırken düşünmeye başladım. Düz yolda ileride kırmızı ışık yandığını görüyorsunuz. Ayağınızı gazdan çekiyorsunuz. Arabanız yavaşlıyor ve biri hemen selektör yanık söndürerek size işaret veriyor. Hasbelkader üzerinizden atlayabilse, sadece 15 metre sonra duracak zaten. Tüm ufku, önündeki araba kadar olan insanlara optimum kavramının anlatılamayacağını trafikte fark ettim.
Yavaşladığınızda size selektör yapan kişi, ekonomik olması için yokuşu boş vitesle iniyordur veya akşam saatinde farlarını açmıyordur, muhtemelen. [Bu söylediğim dahil olmak üzere, bütün genellemeler yanlıştır.]
🙂
Optimum kavramını tartıştığım bir arkadaşım, “ailede bu kavramın hiç öğretilmediğini” söyledi. Olur mu? “Odadan çıkarken ışıkları kapat” diye eğitilmiş bir nesil olarak itiraz ettim ama verdiği örneği de aklıma kaydettim. “Doydum” dediğinde, son pirinç tanesine kadar yemeni isteyen, “tabakta kalan pirinç sayısı kadar çocuğun olur” diye korkutan anne… optimum kavramını umursuyor mudur?
Biliyor musunuz, bunun yansımasını her şey dahil tatil köylerinde görüyorum. Benim yarım kadar kilosu olan biri, 2 gün boyunca yesem bitiremeyeceğim kadar yemeği tabağına dolduruyor. Üstelik, aynı tabağa koyulmaması gerekenler de bir arada… Salata, zeytinyağlı, yanında parça et, üstüne lahmacun, üstüne peynir… Bakıyorum, yemeğini bitirip masadan kalkarken tabağın hâlâ çoğu dolu. Yapabilen varsa “sadece yiyebileceğin kadar al” diye anlatsın.
🙁
Geçenlerde “günü kurtaran” yazılımcı örneğini aktarmıştım. Bu “günü kurtarmak” veya “anlık çözüm” veya “ehven-i şer” yaklaşımları da sub-optimumlardır ve çoğunlukla insanın eline ve beynine yapışır. Giderek büyük resmi düşünemez, sadece kısa vadeli hedeflerle yetinirler.
Ödevler ve görevler de öyledir. MBA öğrencilerine “ödev gibi değil, iş hayatındaki gibi hazırlayın” diyorum. Kişilikleri ödevlere yansıyor.
Mustafa Kemal’in (Atatürk soyadı almadan önce) Sivas Kongresinde mandacılık taraftarlarına söylediği ve hep hatırladığım bir cümle de şudur: “Ehven-i şer, şerlerin en kötüsüdür.” Kesinlikle haklıdır.
🙂
Profesör Daron Acemoğlu, geri kalmış ülkelerin bir özelliğinin de sürekli olarak “sub-optimum çözümler peşinde koşmak” olduğunu söylemişti. Zaten yazının konusu olan cümle, bu nedenle söylenmişti.
“Sub-optimumların toplamı optimum yapmaz.”
.
Kategori: yaşamın içinden