Performans ve potansiyel 2
Sevgili Hasan Başusta’nın friendfeed’deki “Çalışanların performansına değil, potansiyeline bakmalıyız. İkisinden biri eksikse bu yöneticinin suçudur, çalışanın değil.” cümlesine karşı örnekleri sıralıyorum. İlkini dün yazmıştım. Bugün ikincisi.
🙂
14’üncü kez iş değiştirdim. 2000 yılının Haziran ayında işe başladım.
Ekipteki bir hanım kızımızın ana dili gibi ingilizcesi vardı. Türkçesi de çok iyiydi. Ayrı yazılan de, da, ki’ler dışında; nezaketli değil nazik, cesaretli yerine cesur deneceğini de biliyordu. (Bunları önemserim.)
Performansı da yüksek bir arkadaştı. CRM projesine onunla başladım.
2000 yılı sonundaki çift hörgüçlü kriz başgösterdi. Kasım ayında bir tane… Sonra Şubat’ta bir tane daha. Birçok banka ya battı, ya da el değiştirdi. Çocuklarını özel okullardan alıp devlet okuluna verenler, işsiz kalıp Anadolu’ya göçenler, lüks semtlerdeki evlerini satıp ucuz yerlerde kiraya çıkanlar oldu. Büyük bankalarımız bile yabancı ortak almak zorunda kaldı. Bazıları maaş azaltması yaptı.
Bankamız krize hazırlıklıydı. O sene, maaş zammı ve başarı primi veren tek banka oldu.
Bizim katta, az ötemizde kriz masası kuruldu. Ekibe “Herkes krizle uğraşıyor. Fırsat bu fırsat. Biz kendi işimize bakalım. Kriz bittiği zaman ürün yelpazemizi genişletmiş olalım” dedim.
🙂
Durumumuz iyiydi. Ama hanım kızımız yine de depresyona girdi. “Ya kocası işsiz kalırsa…” endişesi onu yeyip bitirmeye başladı. Performansı düştü. Verim alamamaya başladım. Ayrıca sürekli olumsuzluk üretiyordu. Ekipteki diğer arkadaşlar da şikayet etmeye başladılar. Yoğun çalışma tempomuzu etkiliyordu.
Daha sonraki haftalar içinde birkaç kez konuştum. Sonuç değişmedi. Yollarımızı ayırdık.
🙁
Onunla çıktığımız yola, başkalarıyla devam ettik. Kriz bittiğinde, büyük bankalardaki ürün yelpazesine sahiptik. Daha sonra birçok ulusal ve uluslararası başarı öyküsüne imza attık.
😀
Etiketler: banka, başarı öyküsü, kaybeden, kriz, kriz yönetimi, maaş, mükemmel eleman, olumsuzluk, performans, performans değerlendirme, ürün yönetimi, yabancı sermaye
Kategori: İş hayatı, yaşamın içinden
25 Aralık 2010
8:42 am
“Ya işsiz kalırsam” yerine “Ya kocam işsiz kalırsa” düşüncesi zaten en başından yanlış bir endişe değil mi? Yani bir şeye endişelenmesi gerekiyorsa sıralaması da yanlış bence.
27 Aralık 2010
7:35 am
is gorusmesinde ve dahi sureclerde pozitif tutum sergileyen personelin takim oyunu gerektiginde cuvallamasi, ekip ile adapte olamamasi, sirkete isinamamasi vs vs gibi bir suru unsur var.
personel calistiranlarin iyi bilecegi uzere ise personel almak yeterince zorlu ve cogu zaman da uzun sureci de beraberinde getiriyor. ciddi sekilde zaman ve personeli kazanabilmek icin efor harcadiktan sonra personelin beyan ettigi seylerin tutarsiz cikmasi son donemde etrafimdaki insanlardan cok fazla duydugum bisey.
ayrica kisisel gorusumdur; her insan ucak yapabilir derim hep, mesleginiz, isiniz ucak yapmak olursa ve onunuze buna dair materyal konur, bunun icin vakit harcamaniza musade edilirse bir sure sonra siz de urun ortaya koyabilirsiniz. haliyle potansiyel tum insanlarda var, o potansiyeli performansa cevirmek ise kisinin kendi karakteri + is ortaminin ona sagladigi imkanlar ile ilintili cogunlukla.
ozetle ne potansiyel ne de performans. karakter diyorum kendi adima. zira potansiyeli gorebilmek icin daha once yaptigi islere, performansi gorebilmek icin de daha once calistigi firmalardaki referanslarina bakiyoruz.
bizim sirketimizde gecmisini tekrarlayacaginin garantisi yok. ancak calismaya baslayinca ogrenebiliyoruz ne oldugunu ve ne olacagini.
29 Aralık 2010
7:06 am
Performans ve potansiyel dizisinin devamı
21 Ekim 2015
9:02 pm
“İnsanı köle yapan patronun değil kendi bakış açısıdır” konulu başka bir yazı