Piyon GMY
Dünkü yazının sonlarında, “o yolculuktan çok anı ile döndüm” demiştim. Onlardan birini anlatayım.
😀
Dün “Gitmeden önce görüşeceğim her firmanın bizdeki geçmişini, hesaplarını Muhasebe’den istedim” diye yazdım. Seyahat listemde olmayan bir firmayı patron ısrarla ekletti. Bu çok sayıda gemi kiralayan bir İsviçre firmasıydı. Bize 10.000 dolar borçları vardı.
- Gittiğim yerlerde önce şehrin haritasını çalışıp birbirine yakın müşterileri bulur, sonra da randevuları ona göre ayarlardım. Her konuşulanı yazmaya çaba sarfeder, iki firma ziyareti arasında bir yerde oturup, konuşmayı unutmadan notlarımı tamamlardım. Böylece bir günde 6 veya daha fazla görüşme yapabilirdim.
İsviçre firmasına gittim. Beni bir toplantı odasına aldılar. Ben otuz yaşındayım. Karşımda 40’ların epey üstünde iki kişi.
🙂
Sordular: “Daha yakınlarda üst kadrodan birçok kişinin ayrıldığını duyduk.” Ben 1 numaralı konuşmayı ezberden yapmaya başladım. “Şirketimiz Türkiye’de denizciliğin bir okulu gibidir. Daha önce de şu ve bu şirketler, tamamen bizden ayrılanlar tarafından kurulmuştu. Ama bizim büyümemiz yine de devam etti…”
Firmamızın maddi durumunu da sordular. Ben de 2 numaralı repliği söylemeye başladım. “Dünya denizciliği krize girdiğinde 30 milyon dolar olan borçlarımız, şu anda 6 milyon dolar. Hem borçlarımızı ödüyoruz, hem de büyümeye devam…”
“Bize 40 bin dolar borcunuzu ne zaman vereceksiniz?” diye sordular.
Şaşırdım. Bendeki kayıtlara göre onların bize 10 bin dolar borcu vardı. Elimdeki kayıtları gösterdim. “Atina’da yapılan Uluslararası Denizcilik Konferansı’nda var mıydınız?” dediler. “Evet” diye yanıtladım.
“Orada firmanızın CEO’su ile şu sözleşmeyi imzaladık.” diye bazı belgeler gösterdiler. Gerçekten CEO’nun imzası idi. Bizim firmamıza 10 bin dolar borçları vardı. Ama holdingdeki diğer şirketlerden 50 bin dolar alacaklıydılar. Sonuçta 40 bin dolar borcumuz kalıyordu.
Muhasebe kayıtlarının eksik verilmesi beni darmadağın etti. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Şaşırdım. Afalladım. Neyse ki karşımda oturanlar tecrübeli insanlardı. Beni teselli ettiler. “Genç profesyoneller bu tuzaklara düşebilir” dediler.
Ben yine kendime gelemedim. “Gelin, en güzel Lozan gölü manzarası bizim terastan görülür” diye beni açık havaya çıkardılar. Hiç hatırlamıyorum ne gördüğümü. Dönüşte merdivenlerden inerken başım döndü, gözüm karardı. Düşmemek için trabzanı iki elle tutarak indim.
Özür dileyerek onlardan ayrıldım. Teselli cümleleri ile uğurladılar. Otele döndüm. Üzerimdekilerle uzandım. Saatlerce tavana baktım. Çoook sonra sakin düşünmeye başlayabildim.
🙁
İstanbul’a döndüğümde öğrendim patronun özellikle “sadece acente muhasebesi bilgisini verin” dediğini… Firmanın ne yapacağını merak etmiş, beni de piyon gibi göndermişti.
- Not: Melih Cılga‘nın şuradaki yorumuna ne kadar uyduğunu farkettiniz mi? Sanki aynı girişimciyle çalışmış gibi…
30 yaşımdaydım. Güya Genel Müdür Yardımcısı (GMY) idim. Çalıştığım yer için en iyisini yapmaya çaba sarfediyordum.
😉
Birlikte çalıştığım tek girişimci o değildir. Bende çok örnek var.
😛
Etiketler: Genel Müdür Yardımcısı, girişim, girişimci, muhasebe, patron, raporlama, sorumluluk, yönetim, yönetim bilimleri
Kategori: İş hayatı, yaşamın içinden
25 Nisan 2011
10:28 pm
Aynı şirketten başka bir anı
10 Ekim 2011
8:41 am
Aynı firmaya ilişkin başka bir anı