Referans mektubu
Öğrencilerim bazen referans mektubu istiyorlar. Çoğunlukla “Sen ne istiyorsan yaz. Bana gönder. Ben kendime göre değiştireyim.” diyorum.
Amacım öğrencinin hangi noktaların üzerinde duracağını görmek. Kendisini ne kadar tanıdığını anlamak. Onun taslağı gelince, elbette kendi izlenimlerim doğrultusunda yeniden yazıyorum. Taslağın tek bir kelimesini bile kullanmadığım oluyor.
😉
Öğrenci ne yapıyor. “Siz bildiğiniz gibi yazarsanız çok sevinirim, zira hocam ilk defa böyle bir mektup alacağım için karşı tarafın kriterlerinin ne olacağını kestiremiyorum, dolayısıyla sizin tecrübenizden faydalanmak isterim.” diye işi bana bırakıyor. Akıllıca değil mi?..
Internet’te arama yapmaya üşen. Doktora programı için benden referans iste.
Ben de referans mektubuna “araştırma yapmaya üşenir” yazmaz mıyım?
😛
Etiketler: araştırma, doktor, öğrenci, okul, özel üniversite, referans mektubu
Kategori: yaşamın içinden
18 Mayıs 2011
11:53 am
Okuduğum en güzel yazılarınızdan biri, hatta bugüne kadar duyduğum en güzel akademik yaklaşımlardan biri.
“Internet’te arama yapmaya üşen. Doktora programı için benden referans iste.”
18 Mayıs 2011
12:51 pm
Uğur Hocam,
Çok acımazsınız. :-))
18 Mayıs 2011
2:10 pm
Ben de master icin referans mektubu istemistim hocalarimdan. Bir tanesi tabi yazarim deyip epey kotu yazmisti, bende oyle yaptigini anlayinca gondermek yerine acip okumustum. Hala saklarim o referans mektubunu 🙂 . Referans mektubu ve not ortalamasinin Turkiye’deki algilanmasi ile yurt disinda algilanmasi ayni degil ve bu tarz referans mektuplari butun basvuru materyallerinin onune gecip kayit islemini zora sokabiliyor.
Ben sinavlara girip cikmis dunya kadar zaman ve parami basvuru icin harcamisim, bir hoca, sizinki kadar net olmayan bir sebeple bana engel olmaya calisiyor.
Bence dogru olan yazarim deyip kotu yazmak yerine hayir yazamam demektir. Aradaki farki kostek olmak ile karismamak olarak gorebilirsiniz. Kostek olmak bizim millete mahsustur.
18 Mayıs 2011
2:26 pm
Mert Taşçıoğlu,
Referans mektuplarında (gerek okul gerekse iş farketmez) her koşulda doğrunun yazılması gerektiği kanaatindeyim.
Öğrenci kendisi talepte bulunmuşsa, “iyi olursa yaz, kötü olursa yazma” diye düşünüyorsa, kesinlikle doğrusu yazılmalıdır. Bu şekilde Doktora almış bir kişinin sana veya çocuklarına eğitim vermesini ister misin? Ben hiç istemem. Onun akademia’nın semtine bile uğramasını istemem. Ona sarfedilecek kaynakların daha fazla hak eden birine sarfedilmesini isterim.
😉
Senin düşündüğünün aksine, “iyi olursa yaz, kötü olursa yazma” düşüncesinin bize mahsus olduğunu düşünüyorum. Bu bakış açısı altında, “doğru = köstek” diye algılanıyorsa… Ahlak, doğruyu yazmayı gerektirir. Bence bunu köstek diye görmek fevkalade yanlış.
🙁
Ahlaksızlığa prim vermemeliyiz. Yeni yetişecek çocukların eğitimi adına…
18 Mayıs 2011
2:30 pm
Mete Önbey,
İnanın acımasız olduğumu düşünmüyorum. Mert Taşçıoğlu’na yazdığım gibi “iyi olursa referans yaz, kötü olursa yazma” diye düşünüyorsa, doğrusunu yazmak gerekir.
Ondan eğitim alabilecek çocukların iyi yetişmesi için…
18 Mayıs 2011
3:15 pm
Hocam doğrunun yazılması konusunda sonuna kadar hemfikiriz. Oldugundan fazla yada eksik gostermek karsı tarafı aldatmak olur zaten. Referans mektupları kişi ile ilgili hiçbir fikri olmayan (vakti de olmayan) akademisyenlerin adayları tanımaları için gonderiliyor. Dolayısıyla yazılan kotu birşey 10 kat etki gosterirken iyi birsey aynı etkiyi gosteremiyor. Aslında bunu çözümünü yazmamak, iyi, çok iyi veya mükemmel yazmak olarak bulmuş burdakiler. Yani iyinin de dereceleri var 🙂
Dogru=kostek demek ıstememıstım kesınlıkle. Oyle anlasıldıysa ozur dılerım. Aynı seyı doktora tezını elestırırken yapmak mesela tabıkı dogru degıl, orada daha farklı bır ılıskı var ogrencı ıle heyet arasında(yasamıs degılım ancak oyle oldugunu dusunuyorum). Orada herkes bırbırını tanıyor soyledıklerının ne anlama geldıgını cok ıyı anlıyordur dıye dusunuyorum. Aslında butun demek ıstedığım, insanlar baslangiclarda haddinden fazla supheci oluyorlar, iyi niyet baslangıclarda tarafların normalın ustunde olan suphecılıgını normale ındırmesi acisindan cok etkili olabiliyor. (Iyi niyetten kastim dogrulari saptirmak degil tekrar belirteyim. Ornek olarak ogrencinin internetten referans mektubu arastirmamasini, arastirma yapmaya usenir diye genellememek bir iyi niyet gostergesidir. tabi oncesinde baska daha ciddi bir sikinti olmadi ise aranizda)
Hocam sizinde vaktinizi aldim kusura bakmayin,
Saygilar
19 Mayıs 2011
1:12 am
Eğitim hayatım boyunca iyi okullarda okuduğumu düşünüyorum ama yinede bazı hocalarıma kim referans oldu da buralara geldiler, bu yazıyı okuyunca çok merak ettim 🙂
19 Mayıs 2011
1:19 am
Uğur Bey bir şey daha geldi aklıma. Arkadaşlarım üniversitedeyken referans mektubu istediklerinde hep lazım olandan bir tane daha fazla isterlerdi hocalarımızdan, sonra onu açıp okurlardı beğenirlerse o hocanın mektuplarını kullanırlardı.
Ben hep beni tanıdığına inandığım hocalardan referans olmalarını istedim. En güvendiğim hocadan mektup alırken bende bir tane fazla istemiştim, onun benim hakkındaki düşüncelerini gerçekten çok merak ediyordum, çok değerliydi benim için. Kaç yıl oldu hala açıp okumadım 🙂
22 Mayıs 2011
10:08 pm
Hocam Merhaba,
“Bu şekilde Doktora almış bir kişinin sana veya çocuklarına eğitim vermesini ister misin?” diye yazmıssınız. Keşke herkes sizin gibi düşünseydi ve düşünüyor olsa şu anda. 🙁 Bazen böyle önemsiz gözüken şeylerin nasıl bir kelebek etkisi yarattığı göz ardı ediliyor !!!
Sırf devletten gelen sabit maaşa sırtını dayamak için akademisyen olmuş, bir şey üretmeyen ve ders sırasında; bir kitaptan kopyala yapıştır yaptığı slaytı 3 saat duraksız okuyan “akademisyen ünvanlı” kişilerle karşılaşıyoruz. Entellektüel bir cinayet gibi, haketmeyen bir kişiye bir çok parlak öğrencinin zihinleri ve geleceği teslim ediliyor..
Belki bir yanlış referans yüzünden; öğrenciye bir fayda sağlayan, ona ışık olan, “balık vermek yerine balık tutmayı öğreten” akademisyenlere hasret kalıyoruz.
Sevgilerle .
22 Mayıs 2011
10:28 pm
Bence yazarsınız 🙂
23 Mayıs 2011
7:32 am
Referans mektubu’nun devam yazısı
23 Mayıs 2011
10:33 am
Uğur Hoca kusura bakmayın ama bu yazınızı garip buldum. Öğrencinin veya başvuru yapan kimsenin “önyazısı”, kendini tanıtan yazıdır referans mektubu değil.
Referans mektubunu kendi kendimize yazmamız (sonradan değiştirseniz bile), biz Türklere mahsus birşey sanırım. Referans mektubu, adı üstünde bir kişinin sizi ve yaptığınız işleri önermesine dayalıdır. Bir kişi hakkında 2. ağızdan bilgi edinmektir.
Yurt dışında bir öğrenci hocasına gidip ben yazayım, siz değiştirirsiniz diye yaklaşsa kapıdan kovulur. Yapacağı en fazla, şu şu özelliklerimin ve projelerimin altını çizebilirsiniz sevinirim demektir.
Kendi kendine yazma olayı o kadar kanıksanmış ki öğrenci bile “hocam ilk defa böyle bir mektup alacağım için karşı tarafın kriterlerinin ne olacağını kestiremiyorum, sizin tecrübenizden faydalanmak isterim” demiş… Kime mektup yazıyorsun, senden mektup isteyen yok, mektup başkasından isteniyor…
23 Mayıs 2011
12:49 pm
Başar,
Bu noktayı kimin yakalayacağını merak etmiştim. Gerçekten güzel yakalamışsın. Ama yanıtı da ayrıntısında gizliydi.
Benim öğrenciye “Sen ne istiyorsan yaz. Bana gönder. Ben kendime göre değiştireyim.” dememin nedeni, kendisinde hangi noktaları üstün gördüğünü öğrenmek. Çoğunlukla benim yazdığım referans mektubunda öğrenciye ait tek bir kavram bile yer almıyor. (Kendilerini ne kadar yanlış tanıdıklarını bazen – kaldırabilecek durumda olanlara – anlatıyorum.)
Ben de referans mektubu istediğimde benzer talepler (yurt dışında en saygın okullarda doktora yapmış hocalarımdan da) gelmişti. O hocalar, kendi okudukları okullara hep başarılı öğrencileri göndermişlerdi. Orada bir Türk’ün daha burs hakkı devam etsin diye, ince eleyip sık dokurlardı. Hep doğrusunu yazarlar, zayıf ve güçlü noktaları özellikle vurgularlardı. Bana “yaz, getir, göreyim” dedikleri zaman, 3 dakikada onlarca örneğini bulacağımız internet de yoktu.
Özetle, öğrenci kendisine mektup yazmıyor. Biz onun kendisini ne kadar tanıdığını öğreniyoruz. Çoğunlukla öğrencinin taslağı ile referans mektubu arasında hiç ortak nokta olmuyor.
24 Temmuz 2011
11:28 am
Bende vaktinde bizim hocalardan birinden referans mektubu istemiştim sonra açıp okumuştum kötü yazmamış ama 2 satır birşey karalamış hiçbir işe yaramaz çöpe atmıştım üstelik bu kişinin projesinde çalışmıştım ve bana memnun olduğunu belirtmişti. Böyle sahtekar şark kurnazı fesat insanları ancak türk akademik sistemi hazmeder.
Peki hiç düşünüyormusunuz 30 tane hintlinin veya çinlinin girdiği bir okulda neden sadece bir iki türk öğrenci var işte bu sebepten türkün en büyük düşmanı yine bir türktür muhteşem kıskançlığıyla işini baltalamak için elinden geleni yapar. Siz hiç düşündünüzmü o öğrenci yolladığınız okula 1 değil 2 kişi yollayabilirmiyim diye sanmıyorum. Sizde doktoranızı türkiyede tamamladığınız için türk akademik kültürünün çirkin medieval izlerini taşıyorsunuz.
24 Temmuz 2011
12:02 pm
Olcayto,
Üniversite bitirmiş ama hangi de / da’nın ayrı yazılması gerektiğini, soru eklerinin ayrı yazılacağını, nereye ve hangi noktalama işaretinin koyulması gerektiğini ve ne zaman büyük harfle başlanacağını bile öğrenememiş olman da öğretmenlerin suçu olmalı.
Bahsettiğin kıskançlığın ne olduğunu bilmiyorum. Belki de senin satırlarına yansıyan duygudur bu.
Kişisel olarak, en şahanesinden akademik düşünceye sahibim. Bu da hak edenin, hak ettiği yerde okumasıdır. (Akademik düşüncem ve öğrencilerime daha fazla bilgi verme çabalarım, gerek bu blogda gerekse diğer sosyal mecralarda birçok öğrenci ve öğretim üyesi tarafından da dile getirildi. Önce okumak gerek)
Diğer yorumlarda da yazdığım gibi, her konunun işin ehli tarafından yapılması gerektiğini düşünüyorum. İyi mimar, iyi mühendis, iyi doktor, iyi kamu yöneticisi, iyi tüccar… yani iyi insan olunması gerek. Ülke, kendi dalında “iyi” olanlar sayesinde yükselir. “İyi” olan, doğrudan suçlama yapmak yerine biraz araştırma yapardı.
Bunları olmadan, akademik unvan peşinde koşmak ve referans vermeyen hocayı suçlamak, ancak “kötü” olunması ile açıklanabilir. Gerçekten “iyi” olunsa, hocanın verdiği referans mektubuna bakma ihtiyacı duyulur mu?
Daha ne diyeyim.
7 Mart 2012
2:37 pm
Sizi kolonlamak gerekli hocam. Her eğitime ilişkin kurum veya kuruluşun başına bir tane, ne güzel olurdu. Hazırcı, çıkarcı, bencil, nepotist yaklaşımlar sergileyen gençlere cevap olsun.
5 yaşında bir çocuğun babası ve şu günlerde 4+4+4 ile eğitim sisteminin değişimini yakından takip eden bir birey olarak; 5-6 yaş çocukları siyaset ve idollojileri uğruna, psikolojik ve bedensel ihtiyaçlarını hiçe sayan üst düzey eğitmenlerden, geleceğin bürokratları ve siyasetcileri olabilecek kişilerden uzak tutuğunuz için teşekkür ederim
”
“doğru = köstek” diye algılanıyorsa… Ahlak, doğruyu yazmayı gerektirir. Bence bunu köstek diye görmek fevkalade yanlış.
Ahlaksızlığa prim vermemeliyiz. Yeni yetişecek çocukların eğitimi adına…”
Saygılarımla
8 Mart 2012
4:09 pm
Serter bey,
Çok teşekkür ederim. Bugünüme keyif veren bir yorum oldu bu 🙂
11 Haziran 2012
1:01 pm
Olcayto’ya kesinlikle katılıyorum. Zaten demagoji yaparak ‘da/de’ konusunu yanıt olarak işlemenizden belli ki, doğru söylemiş. Yanıtı olan yanıt verir, laf kalabalığı yapmaz.
Bizim Türkish akademisyenciklerin birkaç kaprisini de sıralayayım: Genellikle referans yazan kişi bunu öğrencinin kendisinin o ‘değerli’, ‘muhteşem’ zamanından çalması olarak algılıyor. (Değerli zaman derken üniversiteye canı istediğinde gelip-giden, öğle yemeğine 1-1.5 saat erken çıkıp, 1-1.5 saat geç dönen insanların zamanlarından bahsediyoruz.) Birisinin aldıkları maaşın içinde referansın (genç nesillerin önünü açmak, onlara kariyerlerinde yardım etmek vs.) da dahil olduğunu akademisyenciklerimize anlatırsa güzel olur bence.
Kıskançlık konusu kesinlikle doğru. Birçoğu ellerinde hazır balta bekliyorlar, kimi ne zaman baltalarız, önünü keseriz diye.
Aynen ben de dersinden en yüksek notu aldığım, projelerinde yer aldığım hocadan referans aldım. Daha sonra açıp baktım, resmen 1-2 satır birşey ‘lütfen’ karalamış zat-ı alileri. Projede çalıştırmasını biliyorsun da, 1 senelik projenin sonunda 1 saat benim için zaman ayırmasını niye bilmiyorsun? Yani olay doğru yazma- yazmama bile değil, olay- oyalama.
Çinin, Hindistanın, İsrailin nerelerde olduklarını görüyoruz. İnsanların birbirlerinin ellerinden tutmakla oluşmuş bu durum. Bizim Türkler de Amerika’da (vb. yerlerde) gittikleri yerde bile birbirini çekiştiriyor, engelliyor vs.
11 Haziran 2012
8:39 pm
Hasan,
Verilen yanıtların tamamını okumayıp sadece tekbir cümleye takılıp kalmışsın. Bu yanıtıma da “demagoji” diyebilirsin, elbette. Ne var ki, kendi hatasını bilmeyen ve hep başkasını hatalı bulanlar için sözü ben değil Dunning-Kruger http://en.wikipedia.org/wiki/Dunning%E2%80%93Kruger_effect söylüyor. Ben kendi çapımda aynı sonuçları görüp yazıyorum. Sen de destekleyici öğe olarak ispat ediyorsun.
😉
Ayrıca, öğrencilerimin birçok çalışmasını bu sitede ve http://www.uzaktanCRMegitimi.com sitesinde tanıttım. Bizzat isimleri ile yer aldılar. Onlarla tanışmak isteyen firmalarla görüşmelerini de sağladım.
Kendi mesleğim konusunda hiç kıskançlık yapmadığımı, bildiğim herşeyi öğretmek için çabladığımı hem öğrencilerim, hem de sosyal mecralarda olup da benimle zaman geçirenler bilir. (Bu konuda binlerce tweet var. Tembellik etmeyip bakmak yeterli)
Yani, söylediklerinin hemen hepsi (tekrar yazıyorum) Dunning-Kruger etkisinin ispatı…
🙁
Şurada http://ugurozmen.com/yasamin-icinden/ders-alma hem hoca olarak ödülümün ne olduğu, hem de bir öğrencimin yorumu var. (Yukarıda yazdım, öğretmek için elimden geleni yaptığıma dair onlarca yorum, binlerce tweet var)
Çin, Hindistan, israil ve diğer ülkeler, başarısızlığın nedenini başkasında bulan öğrencileri ABD’ye gönderdiği için değil, başarı için bahane aramayan öğrencileri yetiştirebildiği için oralarda.
Sizler de deneseniz… Keşke…
11 Haziran 2012
10:38 pm
Hikaye anlatmışsınız. Söylediklerimin hepsi Türk akademik camiasının isbatı. Bir ara ‘tebdil-i kıyafet’ yapıp (nasıl yapacaksınız bilmiyorum ama onu da siz bulun) benim oraya yazdıklarımı tek-tek öğrencilerden vs. sorun. Hatta sora biliyorsanız mesai arkadaşlarınıza sorun. Bakalım kim doğru söylüyor. Zaten dediklerim doğru olmasaydı, Türk academia’sı şu anda dünyada hiç değilse ufaktan bir ağırlığı olurdu, ki kimse olduğunu iddia edemez.
Bu millet ‘kapak atmayı’ seviyor. Ve birçok (bu birçok gerçekten birçok ama, öyle böyle değil, bir bölümde istisna 1-2 hoca oluyor genellikle) şu anki akademisyen de bulundukları yerlere kapak atmışlar. Haliyle öğrenciler de onların rahatını bozuyor.
Tam bir ‘Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim’ mantığı var hepsinde. Ama düzelecek.
Gördüğüm kadarıyla yurtdışında eğitim alıp dönmüş genç akademisyenler bu ‘köylülükten’ bir şekilde kurtulmuşlar. Ama onların da ufaktan bir sıkıntısı var. İlk başta idealist başlayıp, biraz geçince ‘mahalle baskısıyla’ diğerlerine benzemeye başlıyorlar. Yine de ne kapsak kar, diye düşünüyorum.
Başarısızlığı öğretmende arama klasik bir durum buna katılıyorum. Ama Olcayto’nun ve benim de dediğim gibi olay dersini pekiyi geçtiğim ve projesinde yer aldığım hocayla geçiyor ve bu adam resmen ‘he iyidir, iyidir’ türünde birşeyler karalıyor. TEMBELLİK! Bunun başka adı yok. 3-4 sayfa beni kötülese o kadar yanmam ve sizin dediğiniz doğru çıkar. Bu adam sadece kalemi eline alıp yazmaya üşeniyor, o kadar. Haliyle bunu Amerikada eline alan adam, (buranın akademisyenini de kendisi gibi düşündüğünden dolayı), ya bu neredeyse hiçbir şey yazmamışsa demek ki bu öğrenci de birşey yok diye düşünüyor. Ama öğrencide bir şey yoksa bu dersten AA niye veriyorsun o zaman? Ver daha düşük notu öğrenci de anlasın durumu kendisini geliştirsin vs.
Ben böyle birşey tavsiye etmiyorum ama Çin sırf daha çok kişi gitsin diye TOEFLda bile sahtekarlık yapıyor ulusal çapta diye söylentiler var. Hatta bu yüzden uluslararası bazı sınavlar Çinde artık yapılmıyor vy güvensiz olarak kabul ediliyor. Örneğin, adamın TOEFLi süper ama İngilizce cümle kuramayan n-kadar Çinli var Amerikanın birçok üniversitesinde. Tekrar söylüyorum, böyle bir sahtekarlığa ben de karşıyım. Ama sizin dediğiniz de doğru olmadığını söylemek için anlatıyorum.
Sizin (100 üzerinden) 90’lık bir öğrenciyi hafiften biraz eleştirmeniz, otomatik olarak onu yurtdışında diskalifiye ediyor yarışmadan. Çünkü diğerleri 90’nını 100 diye anlatıp öyle gönderiyor.
Siz blog açtığınıza göre ve bu konuyu gündeme taşıdığınıza bakılırsa (çünkü demek ki bu işte daha da uzmanlaşmak istiyorsunuz ve öğrencilerin durumu sizi ilgilendiriyor ki, insanların tavsiyelerini dinliyorsunuz) bu yukarıda anlattığım kategoriye dahil olmaya bilirsiniz. Bu yüzden kırdıysam özür dilerim. Yine de istatistiksel olarak kesin birşey söyleyemem. Çünkü oran gerçekten fazla. Ofinizden çıkıp şöyle bir koridorda göz gezdirmeniz yeterli. Yeterince örnek görürsünüz 🙂
13 Haziran 2012
1:43 am
Hocam merhaba,
Referans mektubu için internet üzerinden epeyce bir araştırma yaptım ve olaya bakış açısından en etkileyici olan açıklama sizin yorumunuz bence. Bu nedenle fikir almak amaçlı size bir kaç sorum olacak. Öncelikle ben de bir yüksek lisans programına başvuruda bulundum. Bu enstitüde referans mektubu istemiyorlar. Fakat başvuruda bulunduğum bölümde okuyan bir arkadaşım referans mektubu şart değil ama sen yine de getirirsen daha iyi olur dedi.Sizce de bu şekilde midir? Eğer bu mektubu vermem gerekiyorsa arkadaşımın da önerisiyle açıköğretim mezunu olduğum için çalıştığım firmadan direktör seviyesindeki bir yöneticimden bu mektubu alacağım. (Ben bir tekstil firmasında mağaza yöneticisi pozisyonunda çalışmaktayım)
Bir de bu konu ile ilgili görüştüğüm yöneticim bana tıpkı sizin gibi “Sen formatı hazırla ben imzalarım” dedi. Fakat benim hazırladığım format üzerinden pek değişiklik yapar mı bilemiyorum 🙂 Aynı şekilde imzalama durumu da olabilir kuvvetle muhtemel. Ben biraz format üzerinde araştırmalar yaptım ama sizin önerinizin ne yönde olur?
Saygılarımla..
13 Haziran 2012
8:38 pm
Hasan,
İkinci yorumunu hayretle okudum. Her yazdığın bir önceki yanıtımı güçlendiriyor. O nedenle uzun uzun yanıtlamayacağım.
Son cümlen “Ofinizden çıkıp şöyle bir koridorda göz gezdirmeniz yeterli” bile, hakkımda hiçbir şey bilmediğini üstelik daha önce yazdıklarımı okumadığını veya anlamadığını kanıtlıyor. Anlamsız, gereksiz kinaye ve suçlamalardan arınıp, yazmadan önce düşünme ve anlama eğilimin olduğu zaman, bir yanıtı hak edersin.
😉
O zamana kadar
1- http://ugurozmen.com/yasamin-icinden/celiskiler i anlamaya çalışmanı,
2- Dunning-Kruger etkisini öğrenip kendini irdelemeni
öneriyorum.
13 Haziran 2012
9:26 pm
Referans mektubunda bahsedilmesi gerekli bilgiler, bu yazıda
13 Haziran 2012
9:29 pm
Süleyman Gürcan,
Formatı / içeriği http://ugurozmen.com/yasamin-icinden/referans-mektubu-3 de yazdım.
🙂
Kolay gelsin.
14 Haziran 2012
8:27 pm
Bu linkte, hemen tüm eğitim yazıları bir arada…
15 Haziran 2012
6:52 am
Doğru, dürüst referansa itiraz eden arkadaşlar, aldıkları baklavada antep fıstığı yerine fıstık süsü verilmiş bezelye çıksa baklavacıyı ıslak odunla dövmeye kalkarlar.. Problem ugurabi’nin de dediği gibi D&K etkisi herhalde. Kimse bezelye olduğunu kabule razı değil.. Oysa bir kabul etsek gerçekten de bezelye olabileceğimizi, antep fıstığı olma yolunda ilk adımı atmış olacağız..
17 Haziran 2012
12:27 pm
Of.. yoruldum size yanıt yazmaktan.
Bir soruyu yanıtlayın bari: ‘Türk akademisyenliğinde (o kariyeri seçmelerinde) belirleyici faktör bilim ve araştırma aşkı mıdır, yoksa ‘kapak atma’mıdır?’
Şimdi açtığım referans mektubunu yazıyorum:
Soru: Öğrenciyi hangi sıfatla, ne kadar süredir tanıyorsunuz?
Yanıt: X1 döneminde Y1 kodlu Z1 dersini, X2 döneminde Y2 kodlu Z2 derslerini almıştır.
Soru: Bu değerlendirmeyi yaparken nasıl bir öğrenci grubunu göz önünde bulunduruyorsunuz?
Yanıt: Yaklaşık X kişilik öğrenci grubu
Soru: Lütfen, öğrencinin güçlü ve zayıf olduğu yönleri belirtiniz. Özel bir yeteneği ya da deneyimi varsa belirtiniz.
Yanıt: (boş)
Soru: Öğrencinin bireysel (ya da grupla birlikte) araştırma yapma kapasitesi hakkında yapacağınız olumlu ya da olumsuz yorumlar memnuniyetle kabul edilecektir.
Yanıt: (boş)
Bir tablo var, performans değerlendirmeyle bağlı orada kutuları işaretlemiş.
Şimdi bu tembellik değil de nedir?
Referansın hiçbir yerinde derslerinden aldığım not yok.
‘Yaklaşık X kişilik öğrenci grubu’ diyor. Bu insan açıp bilgisayarına eski kayıtlarını aramaya bile üşenmiş. Bir excel tablosuna açıp bakacaktı oysa.
Boş yanıtlara kötü birşey yazsaydı yanmazdım bu kadar. Kendimin kötü olduğunu kabul ederdim. Dersinde o kadar proje yaptık. Araştırma yeteneğimin ne kadar olduğu konusunda soruyu boş bırakıyor.
Bu referans mektubu klasik bir Türk akademisyenin yazdığı (daha doğrusu yazmaya üşendiği) referans mektubudur.
Geri kalan referans mektupları çok azı özenle yazılmış referans mektupları olup, büyük bir kısmı ‘sen kendin yaz getir ben imzalarım’ dedikleri kategoriye giriyor. Ki ‘sen kendin yaz getir ben imzalarım’ da tembelliğin kanıtı. Sadece adamın öncekine göre daha iyi niyetli olduğundan, kendi tembelliği yüzünden kimsenin hayatıyla oynamak istemiyor o kadar.
Klasik ‘kendi başarısızlığını, başkalarında görme’ yanıtları vereceğinize Türk milletinin ‘kapak atma’ davranışının akademik camiada yansımaları gerçeğini kabul edin bence.
Tekrar yazıyorum: Kapak atma ve Tembellik. Anahtar kelimeler bunlar. Çözümü burda arayın. Yoksa bilmem ne efekti vs., abartmayın bence.
17 Haziran 2012
3:30 pm
Hasan,
Önce şunu anlamak gerek. “Tüm öğretim üyeleri şahanedir” demiyorum. Ama “referans mektubu verirken AHLAK ve BİLİM öne çıkmalıdır” diyorum. Buna neden sürekli itiraz ettiğini anlatsana.
🙁
Ayrıca,
1 – Bana yanıt yazmak zorunda değilsin. Böylece yorulmazsın.
2 – Bir öğretim üyesiyle yaşadığın kişisel sorunların tüm akademik camia’ya maledilemez. En azından bilimsel bir şekilde çalışma yapmaya niyetlenen kişiden bu tavır beklenmez. Bundan başka söyleyecek hiç sözün yoksa, o öğretim üyesi (tembellik edip seni engelleyerek) yanlışlıkla doğru yapmış olabilir. Aksini söylüyorsan, yazdıklarındaki düzey de bunu göstermeli. Anlatabiliyor muyum?
3 – “Türk akademisyenliğinde (o kariyeri seçmelerinde) belirleyici faktör bilim ve araştırma aşkı mıdır, yoksa ‘kapak atma’mıdır?’ diye sormuşsun. İsviçre’deki CERN deneyinde 40’a yakın Türk bilimadamı vardı. Dünyadaki hemen tüm diğer ülkelerden daha fazla bir kadro oradaydı. Demek ki, genellemelerden önce biraz öğrenmek ve daha belirli örnekler verilmesi gerekir.
🙁
Diğer yandan, benim hakkımda tek bir tıklama ile bilgi alabilecekken
.
“Bir ara ‘tebdil-i kıyafet’ yapıp (nasıl yapacaksınız bilmiyorum ama onu da siz bulun) benim oraya yazdıklarımı tek-tek öğrencilerden vs. sorun”
ve
“Ofinizden çıkıp şöyle bir koridorda göz gezdirmeniz yeterli. Yeterince örnek görürsünüz”
diye yazman bile, kişisel duygularının öne çıktığını, basit araştırma yapmaktan uzak olduğunu gösteriyor. Yani bahsettiğin KAPAK ATMA ve TEMBELLİK konusunda senin de şikayet ettiğin öğretim üyeleri ile yarışmadığını görebileceğimiz tek bir veri yok. Aksine kanati güçlendirecek cümleler dolu…
Bana gelince 30 yıldan beri özel sektördeyim. Yüzlerce genç insan ile çalıştım. Hangi okulların, hatta öğretim üyelerinin yetiştirdikleri öğrencilerin daha iyi olduğunu bizzat işbaşında gördüm, görüyorum. Öğrencilerim ile ilişkilerim mezuniyetten sonra da devam ediyor. Bana karşı son derece açıklar ve tüm eleştirilerini sakınmadan söyleyebiliyorlar.
(Bu konuda da az zahmet ile araştırma yapabilirdin.)
🙁
Maalesef şu konuda aynı yerdeyiz. Seni rahatsız eden noktada… AHLAK ve BİLİM beklentisi olmayan öğrenciler ve öğretim üyeleri. Tencere-kapak.
🙁
Kesinlikle, onlardan farklı düşünüyor, farklı uyguluyorum. Öyle yapmaya da devam edeceğim. Çocuklarımızın geleceği adına…
17 Haziran 2012
3:50 pm
Benim doktora derslerim sırasında, çağdaş pazarlamayı bilmeyen öğretim üyeleri de; en iyi danışmandan daha fazla bileni de vardı.
.
Bugün daha fazla ince eleyip sık dokuyorsam, o kötülerin benzerleri akademik camiada yer almasın diyedir. Yani “öğretim üyeleri mükemmeldir” demiyorum. Onlara benzeyen ama henüz akademik ortama kapak atamamış tembellerin sayısı artmasın diyorum.
.
Mesele ahlak ve bilim açısından bakmak ve referans mektubunu bu yönde düzenlemektir. Artık, bu konuda anlamlı ve tutarlı önermesi olmayan, sadece kişisel sorununu ortaya döken yorumları yayınlamayacağım.
14 Temmuz 2012
1:49 pm
Bir referans mektubunu aynen yaziyorum,
X orencim olur caliskan basarilidir. (Nasil bu kanaate vardin aciklama yok?)
Projemde calismis ve bana yardim etmistir( hangi proje ne uzerine ne yapti paspas mi yapti ?)
Bu projedeki makalemde yazar olarak ekledim ( Rolu ne hangi duzeyde, kapasitesi ne onerirmisin, eksikleri fazlalari somut ornek onemli detaylar ?)
Bu mektup toplam 4 satir bunu yazmaya utanmak gerekir diye dusunuyorum bir de gerizekali bana cok iyi bir mektup yazacagini soyleyip iyi mektup yazdigiyla ovunuyordu.
Bu tebel hayvanlari kim temizleyecek academiadan ? Etik durustluk diyorsaniz hadi buyurun baslayin once icinizden temizlige sira ogrenciye geldiginde seriatin kestigi parmak acimaz.
Turk hocalari atsinlar universitelerden istemiyorum onlardan ders almak gidip daha vasati bile olsa is etigi olan birileri gelsin yeter artik biktik hem kendileri bitik hem de ogrencileri bitiriyorlar. Istisnalar haric ama oye deyince herkes kendini istisna sayiyor.
14 Temmuz 2012
2:07 pm
Yukaridaki yazilari okudum tam bir turk tipi akademisyensiniz. Sizin daha yabnacilardan ogreneceginiz tonla sey var evvela sunu ogrenin dunyada top 10 daki bir okuldaki profesore mail attim ve bana geri donup fikirlerini belirtti. Turkiyede bu ayarda bir prof yok ne bilkentte ne de baska okulda. Bizde ise docent oldumu kendini birsey sanir oysa yayinladigi sadece uyduruk bir journaldir zaten onu da zor yapar. Ogrenciye kabahat bulur hic utanmaz.
Bakin abd de PhD derecesini MIT den almis bir profesorun dersine girdim ve ders bitiminde konuyla ilgili bir soru sordum haftaya arastirip gelmis cevabini verdi. Bu kisi bizimkiler gibi laklak eden toplanip cay kahve icen birisi degil elektronigin yildizlari arasinda gosteriliyor abd de. Ayrica calismamdan oldukca memnundu. Peki benim mektuubumu yazan dunyada hicbir kalibresi olmayan turk tipi akademisyen ne yapti hic. Sadece sizi kullanirlar tama kullansinlar ona da raziyim zarari yok sonra da hakkinizi yerler hem de hic utanmazlar. Dedigim gibi zaten siz meslektasinizi kollayarak tarafinizi belli ediyorsunuz. Bu konulari abd de tanistigim tenure almis bir turk akademisyenler konustum halen abd de bir okulda porfesor olarak gorev yapiyor o bile ayipladi. Siz kabahati ogrencide bulursunuz ya hep.
Neyse turk akademik sistemi bence butun ogretim uyelerini kovmakla kurtulur yoksa bu osmanlidan kalma bozuk besil ulemasi nepotist sistem asla adam olmaz.
14 Temmuz 2012
2:26 pm
Yazdiklarim icin kusura bakmayin fakat bu vasat sistemin hem ogrencilerin onunu kapamasi hem de ulkeyi karanliga suruklemesi beni delirtiyor. Yabanci profesorler zaten genelde turkiyeden gelen mektuplara onem vermiyorlar yazani tanimadikca.
16 Temmuz 2012
8:34 am
Akademia’da kalite, her ülkenin arz-talep meselesidir.
.
Kim olduğumu araştırmadan benim için yazılanlara baktığımda, “hoca fazla not vermedi” diye kızanlara baktığımda, hak etmese bile “referans iyi olmadı” diye köpürenlere baktığımda… özetle yazılanların içerik ve kalitesini görünce… onların hoca olduklarında aynı davranışları göstereceğine dair yeterince ipucu veriyor.
.
Kendisi de “Yabanci profesorler zaten genelde turkiyeden gelen mektuplara onem vermiyorlar yazani tanimadikca” diyen kişi, beni tanımak için çaba sarfetmeyip hakaret etmeyi seçiyorsa, maalesef o şikayet ettiği eğitim sisteminin bir parçasıdır ve onu artırmaya hiç çaba sarfetmemektedir.
.
Ben de, böylesine kalitesiz ve içerikten yoksun tartışmaları okuyunca üzülüyorum. Ne mutlu ki çok daha farklı http://ugurozmen.com/yasamin-icinden/mba-mezuniyet-toreni-2012 , mezuniyet törenlerinde keyiflerini benimle paylaşmak isteyen, diplomasını mutlaka elimden almak isteyen öğrenciler yetiştiriyorum.
🙂
Sağ olsunlar, var olsunlar. Zaten başarılı oluyorlar ve olacaklar.
17 Temmuz 2012
12:51 pm
If you run a summer research center, you may get bombarded with letter requests from each of your students. I have seen such people write perfunctory one-paragraph letters. These hurt students, and are ultimately unethical. Someone gave you money to run that center; when you asked for it, you took on an obligation. Fulfill it, or else get out of the way. There are plenty of others who will gladly put that money to better use.
http://www.cs.brown.edu/~sk/Memos/Grad-School-Recos/
Ayrica size hakaret etmiyorum yabanci profesorler kendileri bunu soyluyor ben degil tanimadigimiz kisinin mektubunu dikkate almayiz cunku bu ulkelerin sistemi hileli hocalar ogrencinin eline mektub verip yazdiriyor diyor yani aslinda buna neden olan sizin meslektaslariniz
18 Temmuz 2012
8:56 pm
Beni tamamen doğrulayan bir yazıyı “aleyhte” zanneden bir öğrencinin hocası da kendisine göredir. Bu nedenle “arz-talep meselesi” diye yazdım.
😉
Ne diyorum ben. “Hak etmeyen öğrenciye referans verilmemeli” diyorum. Bu cümleden “Benim gibi, doğru öğrenciye referans vereni tanırsa, referansına güvenir” anlamını çıkarmayıp aksini savunan öğrenciye referans verilmeli mi? Elbette hayır. Bu kadar basit sebep-sonuç ilişkisini kuramayan öğrenci suçlama yapar mı? Evet. Bu öğrenci de gider, kendine uygun hocayı bulur.
.
Beni, yani eğitimde kaliteyi savunanı suçlamak kolay ama söyleneni anlamak zor değil mi? Bu kadar basit bir konuyu bile anlamayıp, neyin referansını istiyorsunuz?
😛
Bu blogda 1000+ yazı var. http://www.uzaktanCRMegitimi.com da ise 400+ yazı. Bunların çoğunluğu başka yerde bulunamayacak CRM uzmanlığı yazıları.
😉
Ayrıca, 30+ yıllık bir iş hayatı sırasına eğitmenliğe başlamış, bildiği hemen herşeyi paylaşan biri olduğumu anlamak için de 8 – 10 yazı daha okumak yeterliydi. Bunları bile yapmayıp “Yukaridaki yazilari okudum tam bir turk tipi akademisyensiniz” diyen kişiye referans veren hoca olmak istemem. Referans veren için ABD’dekilerle aynı fikirdeyim.
Eğitimde kalite, ancak okuyan ve sorgulayan fertler ile mümkün; yanlış kişiye referans olarak değil.
🙂
Umarım artık anlaşılmıştır.
13 Şubat 2013
4:56 pm
Referans mektubu yazan insanların bir kısmı duygusal oluyor. Mesela, yıllar önce, doktoraya başvururken yüksek lisans danışmanımdan referans istedim, kendisi ile devam edeceğimi düşünüyordu elbet, okulun official referans formuna excellent diye doldurmuş hep, ama doktoraya başladıktan 1 sene sonra (henüz danışman seçmemiştim) yurtdışında bir yere doktora başvurusu yapmak istedim, kahpe bu sefer bozuldu ve yine yazdı, ama fesatlığı gözünden okunuyordu, göndermeye cesaret edemedim, ve açtım okudum, beklediğim gibiydi,
23 Şubat 2013
6:08 pm
türk akademisyenlerden eğitim almak istemiyorum. dünyada herhangi bir yere gidebilirler tabi alacak okul bulunursa.
18 Ağustos 2015
11:36 am
Şu fotoğraf dursun burada da, belki “çinliler adam kayırıyorlar bizimkiler kayırmıyorlar düdüdü” diyen arkadaşlara belki durumu özetler… pek inanmasam da…
https://pbs.twimg.com/media/CHX-ITvWUAAbYRb.jpg
22 Mayıs 2016
11:22 pm
Mezuniyetinin üzerinden 10 yıl geçmiş ve fakülteden hiç hatırlamadığınız birisine referans mektubu verirmiydiniz?
26 Mayıs 2016
6:23 am
Şahsen hatırladığım ve (ek olarak) iyi tanıdığım kişiler dışında benden referans istendiğinde, eğer ders notları bilgisayarımda varsa aldığı notlar dışında referans veremeyeceğimi söylerim.
İlla referans vermem için ısrar edilirse de durumu bildiren bir referans mektubu veririm.
3 Ekim 2020
11:52 pm
Merhaba hocam
Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim. Bir sorum olacaktı. Refrans mektubunu yurt dışına yüksek lisans için göndereceğim. Birden fazla ülkeye bir çok başvuru yapacağım. Aynı referans mektubunu birden fazla kullanabilirmiyim? 4-5 ay içerisinde. ( Hoca tüm programlara uygun yazarsa) Başvuru belgelerimi internetten göndereceğim. Hocanın mailime attığı mektubu birden fazla kez kullansam olur mu?
Hocama sormaya çekindim böyle birşeyi. Bilgilendirirseniz çok sevinirim.