Uslup üzerine
Gençken söylemek istediğimi doğrudan söylerdim.
Mehmet Akif Ersoy’un “sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek” cümlesine sığınırdım.
O yıllarda babam, daha sonra da bir patronum, aynı mesajı yumuşak vermenin önemini anlatmaya çalıştılar. Şu öykü ile…
😛
Öykü bu ya!… Padişah bir şey okuyacak. Gözlüğünü arıyor, bulamıyor. Oysa gözlüğü kafasında…
Öfkeleniyor. Bağırıp çağırmaya başlıyor. O öfkelenince hiç kimse de “gözlüğünüz başınızda… Alnınızın üstünde…” diyemiyor.
Bilge bir vezir şöyle sesleniyor:
- “Ulu padişahım. Biz gözlüğünüzü arayalım. Acaba siz de bu sırada başınızın üzerindeki ile idare edebilir misiniz.”
😛
“Her şeyi söylemenin bir yordamı vardır” derdi babam.
Etiketler: nezaket
Kategori: yaşamın içinden
25 Ağustos 2009
7:39 am
Kelimeler sabit olduğunda, yerleşimi, vurgusu, tonu bile farklı duygular yaratmakta. Düşünceyi oluşturan başta duygu olsa gerek ki, yordamıyla düşünceye dönüşürken şeklini belirliyor olsa gerek. Gönüllere yerleşmek o kadar da kolay değil ki yordamında başka şeyler aranmasın 🙂
25 Ağustos 2009
11:26 am
Hocam, tamam biliyorum, her taraf içerikleri çalıp yazdığınız yazıları kendininmiş gibi yayınlayanlarla dolu ama… Şu RSS içeriğinin özet olması meselesi çok sıkıcı ya…
Vakit sabahın serin suları, elimde bir fincan kahve, iGoogle ile e-posta, RSS ve Haberleri takip ederken hoşuma giden, paylaşmak istediğim yazıların yanındaki “Yıldız” simgesine saniyelik bir dokunuşla, beğendiğim yazıları Facebook ve benzeri ağlarda paylaşmanın lezzeti cidden bir başkayken; sizin şahane yazılarınızı bu durumdan ayrı tutmak biraz can sıkıntısı veriyor insana…
“Tamam, yine paylaş” diyeceksiniz belki ama… O tartışılası Facebook aleminde kimse, yarım kalmış yazıların tamamını okumak için bilmedikleri başka sitelere gitmeyi göze almadıkları gibi, bu tembel hallerinden hiç rahatsız da olmuyorlar!
Siz “bana ne! ben öyle okuyucuyu zaten istemiyorum” diyorsunuz muhtemelen. Ama (ama karşıtlarının dikkati üzerimde, farkındayım) ben tembel de olsalar o arkadaşlarımı seviyorum ve gözlerine sokmak suretiyle de olsa, misal bu yazınızı ve bunun gibi pek çoklarını “engellere” takılmadan kolaylıkla paylaşmak istiyorum.
arz ederim :))
26 Ağustos 2009
3:12 pm
İltifatın ve hoşgörün için teşekkürler Kubilay.
Biliyor musun, aynı konu, sınavlarda beni de rahatsız ediyor. Öğrenci arkadaşlar uzun soruların tamamını okumadan yanıtlamaya kalkıyor.
Sonuç: her iki taraf için de hayal kırıklığı…
😛
22 Eylül 2009
12:06 am
Hocam gerçekten güzel bir anektod olmuş. Atalar da boşa tatlı dilin yılanı bile cezbedeceğini söylememiş değil mi?
18 Ekim 2009
7:27 am
[…] Uslup üzerine – 2 […]
18 Ekim 2009
12:47 pm
Yorum yazarken; mimiklerin, ses tonunun ve hareketlerin etkisini kelimelere yükleme becerisi kazanmak gerekli diye düşünüyorum. Ben de doğru ifade edememekden cekinerek okuyup gecerdim blogları. Yeni yeni beğenilerimi yazmaya başladım. Bir yerden kırmak gerekiyor kabuğunu. Birikimlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkürler. Sizlerden öğrenecek cok şey var.