12 Kasım 2009 Perşembe

Yönetimde basiret

Türkiye’de marka kartlarının yoğun olduğu bir dönem yaşandı. Sadece İstanbul’da 200 kadar markanın kendi kartı vardı.

Bankalar da bu kurumların listelerine el attılar. Birçok eş-markalı (co-branded) kart çıktı.

Bu dalga, her topluluk, dernek, oda, birlik, vb’yi de etkiledi. Hepsi, kredi kartları ile aynı şekilde olan “üyelik kartlarını” çıkarmak istedi. Yine bankalar devreye girdi. “Aidiyet” (affinity) kartları çıkardılar.

Hemen hepsi başarısız oldu. Bankalar başarıyı zaten umursamıyorlardı. Üyelerin listesi bir kere bankaya geçtikten sonra, bankacılık ürünleri satmak için yeterliydi. Yani kart bir yem konumundaydı.

😉

Üyesi olduğum mezunlar dernekleri de böyle kartlar çıkarmak istedi.  Asıl amaç, sadece bir kart çıkarmak değil, bu kart sayesinde derneğe para kazandırmak olmalıydı.  Derneklerden birine başarılı bir kart programının nasıl olması gerektiğini anlatmak için gittim.

Konuyla ilgilenen bir ağabey ile konuştum. Ona başarılı bir kart projesi için öncülleri aktardım. Derneğin bu işi nasıl yönetmesi gerektiğinden bahsettim.

Ağabey dinledi, bazı notlar aldı. Sonra beni az önce gelip hemen arkadaki masaya oturmuş olan başkan ile tanıştırmak istedi.

Başkan masada, biz ayakta… Şöyle bir konuşma geçti:

Ağabey – “Başkan, seni Uğur ile tanıştırayım. Bu kart meselesini  konuşuyorduk”
Başkan – (Bu sırada bir dizini masaya dayamış, hafif arkaya kaykılmış vaziyette… Eli biraz yukarıda… Parmakları da garsona “gel buraya” der gibi hareket ederek..) Yüzde kaç veriyorsunuz.
Ben – Ben F ağabeye derneğin neler yapabileceğini anlattım.
Başkan – (Eli ile sinek kovar gibi hareketler yaparak…) Bırak bunları ya… Yüzde kaç komisyon ödüyorsunuz. Sen onu söyle…
Ben – Önce projeyi nasıl yapacağımnızı konuşsak…
Başkan – (Sabrı taşmış bir ifade ile…) Bırak bu numaraları…
Ben – (F ağabeye dönerek…) Abi, durumu görüyorsun… Bana müsaade…

Geçenlerde bir friendfeed girdisinde bu dernek kartı konusu gündeme geldi. Artık işin aslını biliyorsunuz.

🙁

Uzmanlığa saygı göstermek, kurumunuza yararlı olmaya çalışanları dinlemek basiretli yönetimin önde gelen kurallarından biridir.

Siz yönetici olduğunuzda, yukarıdakinin benzerini yapmayın.

😛

Etiketler: , , , , ,

Kategori: İş hayatı, yaşamın içinden

“Yönetimde basiret” yazısına şu ana kadar yorum yapılmamış

  1. Yönetici olmadan önce, adam olmak zaten karşındakini dinlemeyi gerektirir. Hele ki karşındaki yardımcı olmaya çalışan, paradan önce işi konuşan bir profesyonelse..

  2. Uzmanlığa saygı göstermek için insanlara saygı göstermek gerekiyor sanırım.

    Günümüzde 15 yıl aynı şirkette kalmış ve farklı iş tecrübeleri edinmemiş yönetimlerin köreldikleri ve farklı görüş açıları yakalayamadıklarına dair bir algı oluştu bende. Bu algımın geçerli olduğunu gösteren araştirmalar da bulmaya başladıkça çalışanların kariyer gelişimlerini yeniden düşünmelerinin faydalı olabileceğini düşünüyorum.

  3. Taci Yalçın :
    13 Kasım 2009
    12:31 pm

    Bu tarz yöneticiler sadece derneklerde değil birçok kurumda var. Ben de taze bir anımı anlatayım yeri gelmişken.

    Ankara’da, bir partinin belediye başkan adayının danışmanlarından biri çok yakın bir arkadaşımın dolaylı yoldan tanıdığıydı. Yine arkadaşımın amcasının da o partiden eski milletvekili olduğunu ve bu süreçte ona yardımcı olacağını öğrendim. Arkadaşımla birlikte sosyal medyanın etkin kullanımı üzerine bir şeyler yapılabileceği düşüncesiyle randevu aldık ve gittik.

    Ayaküstü karşılandık, başdanışmanıyla randevu almıştık, danışmanlardan tanıdığımız olan kişi, bizi dinlemesi için zorla ikna etmiş olacak ki, her halinden belliydi adamın. (Tripler konuda geçen kişiyle benzer)

    Adam – Kaça yapıyorsunuz bi web sitesini?
    Ben – Efendim aslında biz web sitesi yapmıyoruz temelde. Genel olarak kampanyanın internetteki mecralara doğru düzgün entegre edilmesi, etkili bir…
    Adam – Yahu web tasarım yapmıyorsanız ne işiniz var, bizim web sitesi yapan insanlara ihtiyacımız var, onun için de her gün on tane şirket geliyor buraya, siz onu bile yapamıyormuşsunuz. Önce bi ne yaptığınızı iyi anlayın.
    Ben – Yanlış anladınız, elbette bu iş için birden fazla web sitesi yapmamız gerekiyor, yapacağız da, fakat işin aslı…
    Adam – Hadi kardeşim hadi zamanım yok.

    Danışman utana sıkıla yanımıza geldi. Gergin biraz bu aralar falan diye bizi yatıştırmaya çalıştı. Aslında sinirlendiğimiz filan yoktu, bozulmuştuk sadece öyle bir tepkiyle karşılaşınca. Sonra danışman bizden işin detaylarını dinledi, aptal bir adam değildi, konuya yeterince hakim olduktan sonra, evet bunu yapmalıyız kararına vardı. Ama başdanışmanı ikna etmenin şu süreçten sonra imkansız olacağını söyledi. Ben hiç istifimi bozmadan, “size olacakları söyleyeyim, o bahsettiği web tasarım şirketlerinden biriyle anlaşacaksınız, işler istediğiniz gibi olmayacak ve bizi arayacaksınız.”

    Danışman “umarım öyle olur” dedi ve ayrıldık. 3 ay sonra telefonumuz çaldı ve seçim tarihine çok kısa bir süre vardı. Belki 1 ay. Tahmin ettiğim gibi oldu. Anlaştık ve o süreci en iyi şekilde değerlendirmeye çalıştık. Tabii 4 ay öncesinden başlansaydı harika şeyler çıkacaktı ortaya, ama olmadı bu yüzden. O kalan 1 ayda da bu başdanışmanın işleri yavaşlatan kararlarıyla, onu yapın bunu yapmayın tarzı emirleriyle uğraştık ve sonuç beklediğimiz gibi olmadı.

    Niye bu kadar uzun anlattım bilmiyorum ama yazıdaki adamı kafamda canlandırdığımda, ilk aklıma gelen karakter başdanışman efendi oldu 🙂

    (Muhtemelen oraya teklif vermek için gelen firmalardan birinin kartvizitinin köşesiyle dişlerini karıştırarak bizi dinliyordu çünkü!) 😀

  4. Taci,
    Ne güzel anlatmışsın “çok önemliyim ve çok yoğunum” havalı karakteri… Aklına ve eline sağlık.
    🙂
    Fatmanur,
    “Sakın ha yapmayın” dizisi mi yayınlasak… Ya da bu gibi karakterleri iyice tanımlasak… Daha öğretici mi olur
    🙂
    Simto,
    Adamın derdi para değil de “güç gösterisi” olunca, para kazandıracak projeyi bile dinlemiyor.
    😉

  5. Barbaros ÖZMEN :
    13 Kasım 2009
    8:47 pm

    Ben şu şekilde düşünüyorum. Ne iş yaparsak yapalım yaptığımız işin arka planında bir çok iş dalıyla ve bu iş dallarındaki uzman kişilerle çalışmamız gerekecek. bu konuların hepsine vakıf olamayacağımızan çok iyi dinlemesini öğrenmeliyiz ki bulunduğumuz konumda başarımız daim olsun.

    Yukarıda bahsi geçen kişilerin bu konuda kesinlikle büyük eksiklikleri var ve başarılarının (varsa eğer tartışılır) tükenmesine bulundukları konumu kaybetmelerine fazla bir zaman kalmamıştır.
    Mutlaka konusunda uzman, işin ehli kişileri dinlemeli sorunları ve akla yatmayan yerleri daha sonra tartışarak ortak akılcıl çözümlere iş birliği ile ulaşılmalı.

    Hepimiz birilerine ihtiyaç duyarız. En tepede olsak bile… % kaç veriyorsunla olmaz bu işler..

  6. En çok korktuğum şey bir makama geldikten sonra kör olmaktır. Bu kadar kör olacaksam nasip olmasın yöneticilik falan…

Yorum Yazın